kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 13 Mayıs 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Referandum olacak mı?

Anayasa değişikliği paketi dün Çankaya'ya gönderildi. Böylece 15 günlük bekleme süresi başlamış oldu.
Cumhurbaşkanı Sezer'in anayasa hukukunda "Geciktirici veto" denilen yetkisini kullanarak, paketi bir kez daha görüşülmesi için Meclis'e göndermesine kesin gözüyle bakılıyor.
Belirsizlik ondan sonraki süreçle ilgili. AK Parti ve ona destek veren Anavatan Partisi sonuna kadar gidecekler mi? Yani, CHP lideri Baykal'ın "Şov" olarak gördüğü, anayasa hukukçusu olan YÖK Başkanı Prof. Dr. Teziç'in de "Gayri ciddi çalışma" dediği paket Meclis'ten bir kez daha üçte iki çoğunlukla ve "Aynen" geçirip Sezer referanduma mecbur, hatta mahkum edecekler mi?
Bu olasılığın göze alınması bize biraz zor görünüyor. Birçok nedenden ötürü.
İlk gerekçemiz anayasa hukukçularının referandumun ya da Türkçesi'yle halk oylamasının özelliklerine ilişkin uyarıları:
"Siyasal partiler halkoylamasının amacını kolaylıkla saptırabilirler. Her halkoylamasının yapısında bir 'güven oylaması' saklıdır.
Anayasa değişikliğini halktan geçirmek Meclis'te yapmaktan daha zordur. Zira seçmenlerin yüzde 50'sinden 1 fazlasının desteği gerekir. Türkiye gibi parçalı bir siyasal yapıya sahip bir ülkede böyle bir seçmen çoğunluğuna ulaşmak hemen hemen imkansızdır. Yani, halkoylamasında salt çoğunluğu sağlamak, parlamentoda nitelikli bir çoğunluk sağlamaktan çok daha güç bir hedeftir.
Yine Türkiye gibi olumsuz çoğunlukların egemen olduğu bir ülkede, güven oylamasına dönüşmüş halkoylaması, iktidar için 'İntihar oylaması' demek olur. "

Geçmişteki 2.5 örnek
Bu görüşleri doğrulayan son iki referandum ile yarıda kalan girişim ikinci gerekçemizi oluşturuyor.
Onları da hatırlatalım: Rahmetli Turgut Özal siyasi yasakların kaldırılmasına ilişkin anayasa değişikliğini halkoylamasına götürdü. Yürüttüğü yoğun "Hayır" kampanyasına rağmen 6 Eylül 1987 tarihinde yapılan referandumda, kıl payıyla da olsa (yüzde 50.16) halk yasakların kaldırılması yönünde karar verdi.
Yine Özal, Anayasa'nın 127'nci maddesini değiştirip yerel seçimleri bir yıl öne almaya kalkıştı. Çünkü 27 Kasım 1987'deki genel seçimde ANAP oyların yüzde 36.31'iyle 450 üyeli Meclis'te 292 milletvekiliyle müthiş bir çoğunluk elde etmişti. Ancak yasakları kalkan liderler partilerinin başına geçince siyasi hava değişmeye başlamıştı. O nedenle Özal seçmen desteği erozyona uğramadan yerel seçimleri de kazanıp iktidarını pekiştirmek istiyordu. Ancak hesapları ters tepti, 25 Eylül 1988'de yapılan referandumda seçmenlerin yüzde 65'i yerel seçimlerin öne alınmasına "Hayır" dedi. Ve Özal ertesi yıl, zamanında yapılan yerel seçimlerde ağır yenilgiye uğradı.
Bir de yarım kalan referandum örneğimiz var: Meclis, 3 Ekim 2001 tarihinde Anayasa'nın 34 maddesini değiştirdi. Cumhurbaşkanı Sezer bunlardan sadece birini, milletvekili ödenek ve yolluklarını düzenleyen 27'nci maddeyi halkoyuna sunmaya karar verdi. Karar Resmi Gazete'de yayınlanınca iktidarın da, muhalefetin de paçaları tutuştu. Konuyla ilgili olarak jet hızıyla yeni bir teklif hazırlandı, çok büyük bir çoğunlukla Meclis'ten geçirildi ve tüm siyasetçi sınıfını halkın gözünde de, sandıktan mahkûm edecek referandum süreci durduruldu.

Madde 175/5'e dikkat
Bu örnekler bile iktidar için halkoyuna başvurmanın ne denli tehlikeli olduğunu göstermeye yeterli ama işin siyasetçilerin gözünden kaçan veya henüz gündeme getirmedikleri bir "Püf noktası" daha var: Anayasa'nın 175'inci maddesinin 5'inci fıkrası. O fıkrada şöyle deniyor:
"Doğrudan veya Cumhurbaşkanı'nın iadesi üzerine, Meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya gerekli görülen maddeleri Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir. Halkoylamasına sunulmayan Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya maddeler Resmi Gazete'de yayınlanır."
Bu, Sezer'in Meclis'in ikinci kez "Aynen" kabul edeceği Anayasa değişikliğini tümüyle veya kısmen referanduma götürebileceği anlamına geliyor. Çankaya'ya gönderilen Anayasa değişikliği üç maddeden oluşuyor: 1-Seçimlerin 4 yılda bir yapılması, 2-Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, 3-Görev süresinin 5+5 olabilmesi.
Bir an Sezer'in değişikliklerden birini (örneğin seçimlerin 4 yılda bir yapılması) veya ikisini (ilkine ek olarak cumhurbaşkanının görev süresinin 5+5 yıl olması) onayladığını ve yalnızca cumhurbaşkanını halkın seçmesine ilişkin düzenlemeyi referanduma götürdüğünü varsayalım.
Dışişleri Bakanı Gül, cumhurbaşkanını halkın seçmesi durumunda da aday olacağını açıkladığına göre, böyle bir referandum "Plebisit"e dönüşmeyecek mi? Yani Gül'ün adaylığı oylanmış olmayacak mı?
Hukukçulara göre, iktidarlar için plebisite dönüşen halkoylaması kadar tehlikeli bir yol yoktur. Çünkü sadece adayını değil, iktidarı çöküşe götürebilir. Hele Türkiye gibi referandumlarda iktidar karşıtı oy kullanmış, yüzde 50 artı 1 seçmenlik çoğunluğa asla ulaşılamadığı ülkelerde
O yüzden biz bu işin referanduma kadar gitmeyeceğini düşünüyoruz. Haksız mıyız?