Filmin sevileceğini tahmin etmiştim
Çetin Tekindor "Babam ve Oğlum"un galasına gitmekten çekinmiş. Filmi bir sabah seansında oğluyla birlikte izlemiş.
"Bunca yıl sonra, oyuncağını kaybedip yeniden bulmuş bir çocuk gibiyim. Sanırım artık tiyatrodan çok sinema yapacağım. Bunun zevki bambaşka." Nedir başkalık? "Bir kere, oyununuzu çok daha iyi denetliyorsunuz. Tiyatroda karakter adım adım oluşturulur, her akşam değişebilir. Sinemada tüm çabanızla, bir kerede en iyiyi yaratıyorsunuz. Kısa bir sürede çok değişik duyguları çıkarıp hayata geçirmek gerekiyor. Bir kerede en iyisini, hatta mükemmelini yapmanız lazım. Geriye dönüş yok. Ama o ölçüde de yarına kalıyor oyunculuğunuz, ölmezleşiyor."
TİYATRODAN BIKTI MI Tekindor biraz düşünüp soruyor: "Acaba tiyatrodan bıktım mı, ne dersiniz? İnsanı yıpratan bir süreç. Aylarca, kimi zaman yıllarca aynı metni okuyorsunuz. Galiba artık sabrım kalmadı." Sanatçı filmlerini izlemeyi sevmiyor: "'Anlat İstanbul'u hala izlemedim. Kendimi izlemekten sanki korkuyorum: hatalarımı görürüm diye." Bütün Türkiye'nin giderek artan bir ilgiyle izlemeye koştuğu "Babam ve Oğlum"u görmüş mü? "Galasına gitmedim. Çekindim, ayaklarım gitmedi. Sonunda 17 yaşındaki oğlumla bir sabah seansına gidip izledik. Film başladıktan hemen sonra girdik, bitmeden de çıktık." Tüm bunlar, anladınız, Tekindor'un o benzersiz tevazuundan ve çekingenliğinden kaynaklanıyor. Peki, beğenmiş mi? "Evet, çok beğendim, çok etkilendim. Derinliği olan boyutlu bir film olmuş. Kendi oyunumu da ilk kez beğendim: galiba tam bir karakter çizmeyi başarmışım." Bu filmde ilk kez bir taşra insanını oynamış. Bu yüzden rolü kabul etmekte duraksadığını söylüyor. Hele Ege aksanıyla konuşmak, onu çok ürkütmüş. Peki, bu lehçe sorununu nasıl çözümlemişler? "Yönetmen sayesinde. Çağan Egeli, Seferhisarlı. Aksana çok hakim. Bize çok bilgi verdi ve yönlendirdi. Örneğin yöre insanını anlatırken 'oranın insanları tepesi deliktir' dedi. Yöre halkı özellikle kadınlar için öyle dermiş: çok konuşkan, sesleri tiz bir şekilde sanki tepesinden fışkıran anlamına... Sonra yöre insanının nasıl çabuk öfkelenip çabuk barıştığını, kızgınlıklarını çok samimi yaşadığını da anlattı." Tekindor yine de çekimlere Egeli bir öğrencisini götürmüş: Bilkent'ten Emrah Eren... "Vaktiyle ben ona bir şeyler öğretmiştim, o da bir buçuk ay boyunca Ayvalık'ta kaldı ve benim aksanımı denetledi." Çetin bey, filmin başarısını öncelikle senaryonun güzelliğine bağlıyor: "Senaryoyu aldığımda sanki büyülendim, elimden bırakamadım, sahne sahne oynamaya başladım. Çok güzel diyaloglar vardı. O hastane sahnesinde Eugene O'Neill, Edward Albee vardı. O kollarımı açtığım sahne ise yine çok iyi yazılmıştı, ben de oyunumla sanırım biraz Shakespeare kattım, Pirandello kattım. O sahnede Prospero vardır, 4. Henry vardır. Çağan tüm bu yazarları düşünerek yazmış demek istemiyorum ama o derece yetkinlik vardı. Sekiz yaşında bir çocuğa 'insan büyüyünce hayalleri küçülür mü?" diye sordurmayı ancak Çağan düşünebilirdi."
SULTAN'LA OYNAMAK Hüseyin Efendi karakterinin kendisinden çok farklı olduğunu, ama öylesine iyi yazılmış bir role girmekte zorlanmadığını söylüyor. Yönetmenin oyuncusuyla ilişkisine de hayran: "Onun doğasında oyunculuk var. İstese çok iyi bir oyuncu olurdu." Tekindor filmi çekerken sevileceğini kestirmiş: "Çağan o kadar iyimser değildi. Bense filmin seyirciyi yüreğinden vuracağını sezmiştim ve bunu söyledim." Bu başarıyı neye bağlıyor? "Çok hızlı bir tempo içinde yaşıyoruz. Bazı kavramları, bazı ilişkileri gerçekten değerlendirmeden atlayıp geçiyoruz. Sevgi, dostluk, aile ilişkileri yüzeyselleşti, yıprandı. Film tam zamanında geldi galiba ve tüm yitirdiğimiz şeyleri bize anımsattı." Filmi çekerken, tüm oyuncuların bir büyük aile gibi olduklarını ve filmden sonra da görüştüklerini söylüyor. Peki, baba-oğul ağlamışlar mı? "İlk izleyişimde, galiba hata ve eksiklerimi aramaktan ağlamaya vakit bulamadım. Belki bir daha izlersem... Oğlum sanırım ağladı ama bana göstermedi." Filmdeki torunu küçük Ege Tanman'la ilişkileri çok iyi, şimdi de haberleşiyorlar: "Bana sürekli yazar. Geçenlerde yeni dizim 'Ödünç Hayat'ı izlemiş, 'bıyıkları kesmişsin, iyi olmuş, gençleşmişsin' diye mail attı, ben de teşekkür ettim!" Sinemayı sürdürecek, yeni bir film önerisi almış. Geçmişte en büyük pişmanlığının Türkan Şoray'la oynayamamak olduğunu söylüyor: "İki kez bu fırsat önüme geldi. İlki 'Ada', ikincisiyse 'Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu'. Ama ilkinde turnem vardı, ikincisinde ise rolün bana uymadığını düşünüp kabul etmedim. Umarım bir üçüncü fırsat olur ve bu kez artık mutlaka oynarım."
|