Tuna Kiremitçi'nin biten evliliğine tanık oldum
Tuna ve Yasemin Kiremitçi çiftinin ilişkilerinin bitişine, nedenlerine kendi gözlerimle tanık oldum. Yasemin çok sevdiğim ve takdir ettiğim bir arkadaşım. Çocuğunun babasını daha fazla küçük düşürmemek adına tüm magazincilere kapısını kapatabilecek kadar bilinçli bir kadın.
"Caaango pabucu yarım, çık dışarıya oynayalımGeçen yaz Çesme'deki evimde kaldığım bir ay boyunca yan evden işittiğim liriklerdi (şarkıydı) bu! Tuna ve Yasemin Kiremitçi çiftinin sevimli oğulları Can'dan bahsediyorum. O kadar cok duymuştuk ki, artık bizim de dilimize dolanmaya baslamıştı. Yasemin cok sevdiğim ve takdir ettiğim bir arkadaşım. Kendini ispatlama ihtiyacı duymayacak kadar kendinden emin, çocuğunun babasını daha fazla küçük düşürmemek adına, tüm magazincilere kapısını kapatabilecek kadar bilinçli bir kadın. Onu hiçbir zaman aldatılmış, zavallı bir kadın olarak görmedim, çünkü O kendisini böyle görmüyor. Kendisi için sağlıksız olan bir ortamdan dimdik, kendine saygısını kaybetmeden sıyrılmasını bildi. Evliliklerinin bitişine, nedenlerine, kendi gözlerimle şahit oldum. Söz verdiğim için ilişkilerinin detayına girmeyecegim ama şu kadarını söyleyeyim; Tuna Kiremitçi, meşhur olduktan sonra edindiği kimlikle, kendi öz kimliğini ayırana, hayattan ne istediğini anlayana kadar, karmakarışık duygularının yarattığı gelgit içinde daha pek çok ilişki yaşayabilir ama Yasemin'in saçtığı denge ve kuvvetten kolayca kopamaz, kopamıyor daİlişkilerimiz bizi hasta eden veya iyileştirenlerin kaynağı olabiliyor. Bize en çok acı veren de en yakınlarımızla, en sevdiklerim izle olan ilişkilerimizSevgiyi yanlış değerlendiriyoruz. Özellikle romantik ilişkilerde beraber olduğumuz kişinin enerjisini emerek yaşamaya çalışıyoruz. Varlığınızı içinde bulunduğunuz ilişki ile tanımlıyorsanız beraber olduğunuz kişinin enerjisi sizi kontrol etmeye başlar. Kendimizle yüzleşmemiz, önce kendimizi sevmemiz ve yeterli olduğumuzu öğrenmemiz gerekiyor. Her şeye korku ve kontrol duygusu ile yaklaştığımız sürece doğallığımızı kaybediyoruz, yarattığımız negatif enerjinin içinde hem kendimizi, hem de etrafımızdakileri boğuyoruz.
BAŞKALARINI SUÇLAMA Kendimi gerçekten mutsuz hissettiğim dönemlerde mutsuzluğum icin hep başkalarını suçlardım. İstediğim okula gidemeyince ailemi suçladım, işimde istediğim yere gelemediğimde sorumlusu patronumdu, evlendim ama aradığımı bulamadım suçlu kocamdı. Peki bir yetişkin olarak attığım adımlarda, bilerek verdiğim kararlarda kendi sorumluluğum neydi? Eğer kullanıldığınız, haksızlığa uğradığınız bir ortamda olduğunuza inanıyorsanız, karşınızdakini suçlayacağınıza neden o ortamda kalmaya devam ettiğinizi bir düşünün ve bu ortamda kalmak icin kaybettiklerinizi bir gözden geçirin. Kendinizi surekli aynı tip, sizi taciz eden ilişkilerin içinde buluyorsanız, seçiminiz olduğunun farkında değilsiniz. Çünkü düşünceniz geçmişinizden şartlandığı için, sizi hep bildiği koşullara yönlendirecektir. Bu şartlar acı çektiğiniz şartlar bile olsa, en azından bildiğiniz şartlar. Egonuz için bilinmeyen kontrol altına alınamayacağı için tehlikeli. Onun için ne kadar mutsuz olsanız da acı cekip yine de tanıdığınız ortamda kalmayı tercih edersiniz.
MUTSUZLUĞU DEĞİŞTİR Gerçekten mutsuz olduğunuzu düşünüyorsanız, böyle bir durumda üç seçiminiz var. Önce o ortamı değiştirmek için seçeneklerinize bakmak. Zaman hiçbir şeyi iyileştirmiyor. O zamanı nasıl kullandığınız önemli. Mutsuz olduğunuz ortamda sürekli sonuç vermeyen tepkilerinizi tekrarlayarak yaşamak her şeyi daha da kötüleştiriyor. Ruhunuzu iyi hissettirecek doğru adımı atabilmek, şartlarınızı değiştirebilmek için seçeneklerinizi tüm netliği ile görebilmeniz gerekiyor. Eğer her yolu denediğinize inanıyorsanız ve bulunduğunuz ortamda kalmanız için ödediğiniz bedelin çok yüksek olduğunu düşünüyorsanız ikinci seçiminiz, zararı minimumda tutarak o ortamdan sıyrılabilirsiniz. Eğer içinde bulunduğunuz şartları hiçbir şekilde değiştirmeye imkanınız yoksa o zaman o ortamda kalıp karşı koymaya devam edeceğinizi kabul edip kendinize yaptığınız baskıyı kesersiniz. Hayatınızda biraz düzen ve huzur istiyorsanız bu üç seçenekten başka çare yok.
KAVGA EDER MİSİNİZ? Bir tartışma anında savunduğumuz konuyu sadece kendi bakış açımızla görürüz. Kendimizi karşımızdakinin yerine koyamayız. Tartışmalar sadece gösterdiğimiz tepkilerinizden ibaret kalır. Sonuçta kimseyi kendi değer ve inançlarından vazgeçiremediğimiz bir gerçek. İlişkinizi, hatta tartışmalarınızı kendinizi geliştirmek için kullanabilirsiniz. Nasıl mı? Bir yakınınızla tartışma esnasında ne kadar savunmaya geçtiğinizi fark edin, sanki tüm sahip olduğunuz şeylere saldırılıyormuş gibi. Veya diğer kişiye bağırıp çağırırken kendi agresif, saldırgan tarzınızı fark edin. İzleyin. Fikirlerinize ve görüş şeklinize bağımlılığınızı izleyin. Sizin doğru, karşınızdaki kişinin yanlış olduğunu kabul ettirmek için ne kadar enerji harcadığınızı fark edin. İşte o anda tümüyle kendini kabul ettirme ihtiyacı olan egonuzun esiri olduğunuzu göreceksiniz. Ancak bu zamandan sonra tepkilerinizde farklı seçimleri görmeye başlarsınız. Eşinizle bir tartışma anında bu satırları hatırlayıp şunu deneyin bir kez: Kavga esnasında gösterdiğiniz tepkiyi bir an bırakın. Sadece ne olduğunu görmek için -"aman seninle uğraşamayacağım" gibi karşınızdakini aşağılayan ve sizi başka türlü bir karşı koymaya götüren cinsten, egonuzun hala daha aktif olduğu, üstünlüğünüzü göstermeye çalışan bir biçimde değil- kavga arası verin. Kendinizi tamamen bırakabilmeniz, güç ve kontrolü elde tutmanız için savunduğunuz konuyu, kendi doğrunuzu (başkasının doğrusu olmak zorunda değil) ispat etmeye çalışmanın anlamsızlığını, farklı yerlerden gelen kişilerin farklı gözlerle gördüğünü ve kendi fikrinizi bir başkasına (en yakınınıza bile) kendi gözünüzden gösteremeyeceğinizi fark etmeye çalışın. Bir anda netlik, sakinlik ve hafiflik hissedeceksiniz. Karşı koyarak yarattığınız negatif enerji alışverişini bıraktığınız gibi karşınızdakinin reaksiyonunu fark edin. Onun da savunmasını nasıl bıraktığını ve asıl iletişimin o anda başladığını göreceksiniz.
VÜCUDUNU İZLE Bu pratikle vücudunuzu izleyin. Kendinize yaptığınız baskının azalması ile vucudunuzun patlama ihtiyacı da muhtemelen azalacak. Tartışma sırasında agresifleşip, saldırganlaştıysanız, sonrası için kendinizi daha çabuk toparlayabileceksiniz. O ağır kavgadan sonra vücut nasıl külçeleşir, işte o anda yatağa uzandığınızda gösterdiğiniz sonu olmayan tepkilerle kendinize ne kadar derin zarar verdiğinizi fark edin. Önemli olan kötü hissetmeyi nasıl bırakacağınız değil. Fark etmekle olayı sadece kendi yönünüzden değil, karşınızdakinin gözüyle de görmeye başlamanızı kastediyorum. O zaman savunduğunuz konu belki önemini yitirir ya da sizi eskisi kadar tehdit etmez. Tabii bu hiçbir şeye sinirlenmeyeceksiniz ve tepki göstermeyeceksiniz demek değil. Pratiğin önemi büyük. Başaramayacağınız çok zaman olacak, ama olsun elimize nasılsa bu alışkanlığı oturtmak icin hergün çok fırsat geçiyor! Bu farkındalılığı yaşamaya başladığınızda gözünüz açılmaya başlayacak, bu kadar kötu hissetmeyi, kendi kendimi harcamayı hak etmiyorum diyeceksiniz. Doğru olma ihtiyacım, huzur ihtiyacımdan daha üstün olamaz diyeceksiniz. Sürekli kendini ispat etmeye çalışan egonuzun ötesinde varlığınızı hissedeceksiniz. Kendi kendisiyle yüzleşme cesaretinde bulunabilen bir insan, hayatta her şeyi ama her şeyi yapabilir. Bu cesareti kendinizde bulduğunuz zaman gerçekten yaşamaya, nefes almaya başlarsınız.
Elvan DEMİRKAN
|