|
|
|
|
Mutluluk istediğinizi elde etmek değildir
Hayatınızda istediğiniz her şeye sahip olduğunuzu düşünebilirsiniz ama mutlu olmak için yanlış şeyler istiyor olabileceğinizi hiç düşündünüz mü?.
Geçen hafta Hülya Avşar'ın ideal ilişki üzerine tanımlamalarını görünce dayanamayıp bu hafta için hazırladığım yazıyı değiştirip, ideal ilişki üzerine bir yazı yazmaya karar verdim. (Amerika'da yaşadığım için biraz rotarlı duyuyorum olanları) Belki farkında değiliz ama çoğumuz kendimizi olduğumuzdan farklı göstermek konusunda uzmanız ve yarattığımız imaja inanıyoruz. Başkaları için de aynı imajı yaratıyoruz. Onları oldukları gibi değil, görmek istediğimiz gibi görüyoruz. Özellikle romantik bir ilişkiye girerken, yani aşık olma devresinde yaşamımız birden anlam kazanıyor, bir başkasının bize ihtiyacı olması, kendimizi özel hissettirmesi ile dünyada hiçbir şeyin önemi kalmıyor en başta. İlişki ilerledikçe bu hisse bağımlılığımız da artıyor ve karşımızdakinin gerçek kimliğini görmezden geliyoruz. Karşımızdakinin de bize bağımlılığından emin olmak icin sürekli kendimizden veriyoruz. Bağımlılık öyle bir noktaya geliyor ki sadece sorun yaratmaya başlıyor. Sonuç, fonksiyonlarını kaybetmiş ilişkiler... Kontrolü elden kaybetmemek, yenik düşmemek adına ilişkimizdeki bu fonksiyonsuzluğu uzun süre inkar ediyoruz...Yalan söylüyoruz, hem kendimize hem de başkalarına... Sonra da bu yalanlara inanıyoruz. Yalan olduğunu bile bile sadece korkumuzla yüz yüze gelmemek için herkesi de söylediğimiz yalana inandırmak istiyoruz. Taktığımız maske ile içimizdeki yarayı hem kendimize hem de başkalarına kapatıyoruz. Çünkü kendimizi o kadar sahip olduklarımızla, egomuzun kimliği ile tanıyoruz ki onun dışındaki gerçeği görmek bizim için çok büyük bir zayıflık. Koyduğumuz bariyer ile insanları kendimizden uzak tutuyor ama aynı zamanda kendimizi de esir ediyoruz. Sonuçta herkes için komedi olan, bu kişi için bir dram oluyor. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Nasıl kendimizi bu kadar farklı göstermeye çalışacak kadar egomuza esir oluyoruz? Nasıl bir bulaşıcı hastalıktır bu? Bu hastalığımızı çocuklarımıza taşımaya nasıl göz yumabiliyoruz? Gerçek kimliğinizi görmenin, ortaya çıkartmanın zayıflık olduğunu ve problem yaratacağını düşünüyorsanız, unutmayın ki onları bastırdığınız sürece daha çok problem yaşıyorsunuz ancak kendimize karşı dürüst olduğumuz zaman bu baskılardan, kendi kendimize yarattığımız cehennemden kurtuluruz. Sevgiyi yanlış değerlendiriyoruz. Daha evlenirken birbirimizi mutlu edeceğimize dair vaadlerle, sözlerle başlıyoruz birlikteliğe. Ve bu tip bir beklenti ile ilişkimizi baştan sabote ediyoruz. Kendi mutluluğumuzu nasıl bir başkasının eline verebilir, sonra da o kişiyi bizi mutlu etmekten sorumlu tutabiliriz? Her şeyden önce karşımızdaki bu kadar büyük bir sorumluluğu nasıl kaldırabilir? Kendi içimizdeki o eksikliği , boşluğu karşımızdakinin doldurması ihtiyacımız o kadar yüksek ki! İşte o gözümüzü kör eden aşık olma döneminden sonra, karşımızdakinin olmasını istediğimizden ne kadar farklı olduğu ortaya çıkınca, beklentilerimizi karşılayacak kapasitesinin olmadığını anlayınca, tüm sevgi ilişkileri egoların çatışması ile sevgi ve nefret ilişkilerine dönüyor. Ve bu dünyada gerçek sevginin olmadığına inanıyoruz, çünkü karşımızdaki kişi beklentimizi gerçekleştirmiyor.
SEVGİYİ YANLIŞ TANIYORUZ İlişkilerimize bu tip bir bağımlılıkla yaklaştığımızda sevgiyi yaşayabilmemize imkan yok. İlişkilerimizi yaşama şeklimizi bilinçli olarak tekrar gözden geçirip düşünce şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor. Sevgiyi tanımlama şeklimizi de değiştirmemiz gerekiyor. Önce kendimizi sevmemiz ve yeterli olduğumuzu öğrenmemiz gerekiyor. Kimsenin bizi mutlu edemeyeceğini ve ancak kendi sorumluluğumuz olan mutluluğumuzu paylaşabileceklerini anlamamız gerekiyor. Hiç kimliğinizi kaybettiğiniz ve ne amaçla bir ilişkide olduğunuzu düşündüğünüz anlar oluyor mu? Dürüstlük ve sadakatin olmadığı bir ilişkide aldatılan kadın olmanın hiçbir sorun yaratmayacağı yalanına her ne kadar kendinizi inandırmaya çalışssanız da, verdiği hasar içten içe kendinize güveninizi, öz değerinizi ve mutluluğunuzu yok eder. Bir erkekte (kadında) aradığınız en önemli özellik samimiyetten önce zeka ve maddi üstünlükse ve bu ilişkide kalmak için onurunuzu, özgürlüğünüzü hiçe sayıyorsanız, o ilişki için çok yüksek bir bedel ödüyorsunuz demektir. Aslında hayatta gerçek bir denge var. Mutlu olmak için istediğiniz şey neyse, hayat size ihtiyacınız olanı veriyor. Eşinizin davranışlarını kontrol edemeyeceğiniz bir gerçek ama yanlış beklentileriniz ve davranışlarınızla da ilişkinizi sabote ediyor, kendi kaderinizi tayin ediyorsunuz. Gücünüzü, mutluluğu; para, sosyal statü, şöhret gibi şeylerle bir tutuyor ve kendinizi bu şekilde güvencede hissediyorsanız, sadece kaybetme korkusu ile motive oluyorsunuz. Bu gücü, savunma sisteminizi korumak için harcadığınız enerjiyi düşünün bir de... Bütünlükten, doğallıktan, kendiniz olmaktan kaynaklanan sağlıklı bir enerjiye sahip olmanız imkansız! Ne kadar çok duymuş ve okumuş olursanız olun, bir daha okumanız zarar vermez. Hülya Avşar'ın ideal ilişki yorumlarının aksine; sevmek, sevilmek, paylaşmak, dürüst olmak, bize enerji veriyor, sindirimi düzenliyor, rahat uyku uyutuyor. Sonuç mu? Kuvvetli bir bağışıklık sistemi ve daha sağlıklı, huzurlu bir yaşam...
Elvan DEMİRKAN
|
|
|
|
|
|
|
|
|