Acıyı yaşamak ile ıstırap çekmek arasındaki fark
Hayattan aldığınız darbelerin bıraktığı izin şefkate ve sabıra dönüşmesi için gerçeği kabul etmek, hazmetmek başlangıç için iyi bir adımdır.
Geçtiğimiz yıl yaşanan acı bir trafik kazası. Kardeş kadar birbirine yakın iki genç. Arabayı kullanan kurtuluyor, yanında oturan kuzeni hayatını kaybediyor. Biricik evladını kaybeden ailenin yaşadığı acı, keder, öfke, nefret ve öç duyguları ile davalar açılıyor, aileler birbirlerine giriyor, kalpler sımsıkı kapanıyor. Öte yandan hayatta kalan genç kızın karanlık dünyası. Suçluluk duygusu, yaşanan travmanın ağırlığı, bir annenin çaresizliği, genç hayatının geri kalan kısmında sağlıklı ayakta kalabilmesi için kızına destek olmaya çalışması... İşte bu acı trafik kazasını anlatan anneden bir mail geçti elime. Çaresizliklerini anlatmış, kazadan bir yıl sonra halen kendilerini bulmaya, yaşamın getirdikleri ile güçlü olmasını öğrenmeye çalıştıklarından bahsetmiş. Aldığım bu mailden çok etkilendim. Biliyorum bir pazar için eğlenceli bir konu değil ama geçirdikleri kötu tecrübeleri sonucu hayata küsmüş pek çok kişiye belki bir ışık olur diye düşündüm ve bu haftanın yazısı kendiliğinden kalemimden dökülmeye başladı.
Washington civarında yaşayan Gordon Livingston, üç çocuğundan ikisini kaybetmiş bir yazar ve psikiyatrist. (2004 seçimlerinde başkan yardımcılığı için yarışan ve 16 yaşındaki oğullarını trafik kazasında kaybeden John Edwards ve karısı Elizabeth Edwards'a da bu korkunç tecrübeleri sırasında destek olmuş.) Livingston bir yazısında şöyle diyor: "Ben 13 ay içerisinde iki çocuğunu kaybetmiş bir babayım. Çektiğim acılar bana hayatın kırılganlığı ile ilgili çok şey öğretti. "neden benim çocuklarım, neden ben?" soruları kaçınılmaz oldukları kadar anlamsızdı da benim için. Acımın üstüne perde çekmek, çocuklarımı bir daha özlemeyeceğim noktasına gelmek benim için kabul edilemeyecek bir fikirdi. Bir daha hiçbir zaman aynı kişi olamayacağım gerçeğini kabul etmem gerekiyordu. Kalbimin büyük bir bölümü çocuklarımla beraber gömülmüştü. Geriye ne kaldı? İşte bu sorulmaya değer bir soruydu... 13 yıl sonra oğullarım içimde yerlerini korurlarken, onları kurtaramadığım için kendimi olabildiğince affettim. Onlarsız yaşlanacağım fikrini kendime kabul ettirdim. Bana halen ihtiyacı olanlara sevgimi vermeye mecburum. Acımızı nasıl yaşadığımız ve tecrübemizle saptadıgımız anlam, gelecekle nasıl yüzleşeceğimizi belirler."
Tüm ruhsal öğretiler, yaşadığınız trajediye izole olarak yaşamaya devam etmek yerine, bu tecrübeyi pozitif bir amaca çevirip, onun için yaşamayı ve paylaşmayı öğretirler. Yani hayatınızın bundan sonraki kısmına bir anlam saptamayı öğretirler. Kitabımda, acıyı yaşamak ile ıstırap çekmenin arasındaki farktan bahsetmiştim. Genelde kontrolü kaybetmemek adına yaşadığımız kötü tecrübeleri ıstıraba çevirdiğimizde, hırs, hiddet, güvensizlik gibi reaksiyonlara esir oluruz. Bağışlamak; (kendinizi veya başkasını) unutmak, kabul etmek, onemsememek, yenik düşmek gibi gelebilir. Kaybettiginizi unutmamak adına, içinizdeki acıyı da taze tutmaya calışırsınız, öç ve nefreti yaşayarak... Hırstan kendinizi harap edersiniz, içinizdeki acıyı yok edemezsiniz ancak bu acıyı tecrübe ediş seklinizi değiştirmek sizin elinizde. Hayattan aldığınız büyük darbenin ve bıraktığı izin, şefkate ve sabıra dönüşmesi için gerçeği kabul etmek, davranışlarımızı şefkatten doğan bir doğru ile hizaya sokmak sonuca da kendimizi bırakmak gerekir. Hislerinizden kaçmak, bastırmak veya karşı koymak yerine öfkenizi, hırsınızı, içinize yayılan umutsuzluk ve ağırlığı tümüyle vücudunuzda yaşamaya açık olmak. Bedeninizin neresinde yerleştiğini hissetmek. İçinizde biriken yoğun negatif enerjiyi dışarı vermek için seçtiğiniz yol, atak olmak, zarar vermekse, acınızın yoğunluğunu daha da artırıp ıstıraba çevirirsiniz. İçinize nefret bir kez girdi mi etrafa karşı duvar örmeye başlarsınız. Negatif enerji bütün benliğinizi domine etmeye başlar. Endişe, öfke, korku, hırs, insafsızlık, kınama vücudunuzun bütün hücrelerinize yayılır.
İçinizde taşıdığınız ağır hayal kırıklığını kabul edebilmenizi ve kendinizi açabilmenizi sağlayacak ilk adım0., küçük bir pratik: * Dikkatinizi içinizdeki hisse verin. * Bu hissin hayal kırıklığınız olduğunu bilin. * Bu hissin içinizdeki varlığını kabul edin. * Bu hissi düşünceye çevirmeyin, vücudunuza yayılmasını ve bedeninizdeki tepkiyi izleyin. * Yargılayıp, analiz yapmayın. * Düşünceleriniz karşı koymaya çalışacaktır. Beyninizde dolanan negatifliğin, karşı koyma ihtiyacının düşünceleriniz olduğunu bilin ve tüm benliğinizi bu düşüncelerle tanımlamayın. * Şimdi de kalın ve içinizde vücudunuzda hissettiğiniz tepkiyi izlemeye devam edin.
Elvan Demirkan
|