Cumhuriyet özgürlüktür
Kaynağını Rönesans aydınlanma ve hümanizma hareketinden alan Cumhuriyet özgür insan ve ilerlemeye dayalıdır.
İnsan özgürlüğü projesi olarak Cumhuriyet
Kaynağını Rönesans aydınlanma ve hümanizma hareketinden alan Cumhuriyet özgür insan ve ilerlemeye dayalıdır.
Dün Cumhuriyet'in ilanının 83. yılına girdik. Yani artık gençliğini geride bırakmış, olgunlaşmaya başlamış bir Cumhuriyet sayılabiliriz. Ancak arkada bu kadar yıl bırakmış olmamıza rağmen, Türkiye'de Cumhuriyet kavramı bir türlü yerli yerine oturtulamadı. Okullarda hala "halkın kendi kendini yönettiği bir siyasi rejim" veya "devlet başkanlığının babadan oğula geçmediği siyasal bir sistem" gibi basmakalıp ve içeriksiz tanımlarla yetinilerek "öğretiliyor". Eylem ve söylemleriyle Cumhuriyet idealinin karşısında olan akım, cemaat ve kişiler, "biz cumhuriyetçiyiz" diyebiliyorlar ve hiçbir tepki görmüyorlar. Oysa Cumhuriyet, ardında 400 yıllık fikri bir oluşumun yer aldığı uzun bir mayalanma sürecinin içinde holuşmakta olan bir hümanizma projesidir. Bu bağlamda, demokrasiye ait olan "kendi kendini yönetme" veya hiçbir siyasi makamın ırsi olmaması gibi yönetsel-siyasal usuller ve ilkelerle değil, ortak yarar ve kamusal alan kavramlarıyla tanımlanır. Cumhuriyet, bütün yurttaşlara eşit olarak ait olan kamusal konular (res publica, cumhuriyet sözü buradan gelir) ile özel konuları (res privatae) birbirinden ayırır. Bunun anlamı, özel konuların siyasal (kamusal) alanda yerinin olmadığı ve kamusal iradenin de özel konulara karışamayacağıdır. Bir örnekle açık hale getirmek üzere, bir Cumhuriyet'te, bir dine mensup olanların sayısı ne kadar yüksek olursa olsun, yurttaşların tamamını kapsamadığı için, bu özel alana ait bir konu sayılmaktadır. Bu durumda, bu dinin mensupları kamusal alanda dinsel kimlikleriyle görünür olmayı talep ederlerse, Cumhuriyet idealine karşı çıkmış olurlar.
LAİKLİK ŞARTTIR Rönesans, aydınlanma ve hümanizma hareketlerinden kaynağını alan Cumhuriyet kavramı, özgür insan ve ilerleme fikirlerine dayalıdır. Özgür insan, ancak bireyselleşmiş, yani doğum anında içine düşülen cemaat, sınıf ve tabakaların cenderesinden kurtulmuş insandır. Bu özgür insan, diğerleriyle birlikte birey-yurttaş kimliği altında kamusal alanı oluşturmaktadır. Laiklik, Cumhuriyet'in kilit taşıdır. Özgür insan, kendini ve toplumu önbelirlenmiş doktrinlere göre değil, kendi serbest iradesiyle yönetir. Öyleyse kamusal alan ortak iradenin, özel alan ise inançların alanıdır. İnançların kamusal alana taşınması, yurttaşların eşitliğini ortadan kaldırarak Cumhuriyeti işlemez hale getirir. Bu durumda, kamusal iradenin tüm inançlara eşit uzaklıkta durması ve hiçbirinden yana veya hiçbirine karşı olmaması anlamındaki laiklik Cumhuriyet'in olmazsa olmazıdır. Cumhuriyet aynı zamanda özgür toplum projesidir. Bu projenin başarılı olabilmesi için, insanları doğumlarından itibaren kuşatan ve hiçbir tercih şansı tanımayan zorunlu cemaatlerin (etnik, dinsel) etkisizleşmeleri gerekir. Bu da toplumun gayri şahsi ilişkiler bağlamında yasalarla (insanların kendi yaptıkları yasalar) düzenlenmesini mümkün kılar. Toplumsal ilişkilerin mensubiyetler ve aidiyetler küresinden bireysel hevesler, inatlar ve uğraşlar küresine intikal etmesi siyaseti doğurur. Cumhuriyet ancak siyasal toplumun varlığı halinde var olabilir. Cemaatler arası çıkar çatışmaları ise siyaset değil, kapışma düzenini işaret eder. Buna bağlı olarak, Cumhuriyet'in varolabilmesi için bir diğer zorunlu koşul, toplumda herhangi bir imtiyazın kalmamış olmasıdır. Açıkçası, doğumdan, rütbeden, sınıftan, mensup olunan cemaatten kaynaklanan imtiyazlar, yurttaşların eşitliğini bozucu, hatta yok edici etkilerinden Cumhuriyet'in karşısındaki engellerdir. Buna karşılık, cumhuriyet ideali tüm yurttaşların hak eşitliğine dayanır. Cumhuriyet, tüm etnik ve dinsel mensubiyetlerin ulusal kimlik karşısında ikincilleşmeleri ve özel alanda yer alan kişisel kimlik unsurları haline gelmeleri durumunda varlığını sürdürür. Çünkü Cumhuriyet her şeyden önce bireyselliğe, birbirine benzemeyen ama eşit olan yurttaşların ulusal üst kimlik tabanı üzerinde kurdukları kamusal alandaki uyumuna dayanır. Türkiye, 82 yıllık deneyimine rağmen, etnik, dinsel veya dilsel birçok cemaatin kamusal alanda görünür olma mücadelesiyle büyük yaralar alıyor. Bu cemaatler bu alanda "siyaset" yaparak, siyaseti de "yurttaşların ortak faaliyeti" olma niteliğinden uzaklaştırarak yozlaştırıyorlar. Türkiye Cumhuriyet'i, bu kısmi siyasetlerin saldırısından kurtarılmalıdır.
Mehmet Ali Kılıçbay
|