|
|
|
|
|
|
90 günlük 12 EYLÜL boşluğu
Savcı Sacit Kayasu Anayasa'da bir hukuk boşluğu buldu ve beş yıl önce düzenlediği iddianame ile Kenan Evren'e darbe yaptığı için dava açtı. Kayasu'ya göre yürürlükte olan iddianame ile diğer dört general ve dönemin bütün sorumluları yargılanabilir.
Doç. Dr. Adem Sözüer HESAPLAŞMA BİLİMSEL OLMALI Şayet bir toplumda toplumsal ve siyasal güçler, geçmişle hesaplaşma ihtiyacını hissetmiyorlarsa, asıl engeli hukuksal alanda aramamak gerekir. Bu noktada eğer geçmişle hesaplaşıp neler olup bittiğini öğrenmek istiyorsak, 12 Eylül ile birlikte onun öncesindeki olayların da tüm yönleriyle, aydınlatılması ve açığa çıkarılması gerekir. Bu ise bizi 12 Mart ve hatta 27 Mayıs müdahalelerini de kapsayacak bir hesaplaşmaya götürür. Hesaplaşma mutlaka birtakım insanların yargılanıp mahkum edilmesi anlamına gelmez. Eğer Türkiye'nin geleceğinde, iç çatışmalar ve askeri müdahaleler olmasın diyorsak, tartışmayı sadece "12 Eylül'ü yapanlar yargılansın" konusuyla sınırlamayalım. Daha geniş bir süreçteki tüm olayları aydınlatmak, anlamak çabasına girelim. İşte belki de, geçici 15. maddenin kaldırılmamasının asıl nedeni budur. Çünkü bir kere geçmişle hesaplaşma başlarsa, 12 Eylül öncesi ile de bir hesaplaşma gündeme gelecektir. Ama galiba bunu, "12 Eylül'ü yapanlar yargılansın" diye talepte bulunanlar dahi istememektedirler. Kanımca 12 Eylül ve öncesiyle hesaplaşmakta asıl engel Anayasa'nın geçici 15. maddesi değil kendiyle hesaplaşmaya hazır olmayan veya bunu bilmeyen bireylerin oluşturduğu toplumsal-siyasal yapıdır.
Prof. Dr. Semih Gemalmaz GEÇİCİ 15. MADDE HÜKÜMSÜZDÜR Geçici madde demek maddenin geçici olması demektir. Dolayısıyla 6 Aralık 1983 gününden itibaren, ki bu tarih ilk seçimden sonra TBMM Başkanlık Divanı'nın kurulduğu tarihtir, teknik olarak 12 Eylül rejimi dönemi biter. Teknik olarak 12 Eylül yönetimi bu tarihte gitmiş, parlamento oluşmuş ve sivil bir iktidar ortaya çıkmıştır. Geçici 15. madde '12 Eylül döneminde yapılmış olan' işlemler için diyor. Dolayısıyla 6 Aralık'tan itibaren bu hükümsüzdür. ADANA Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu 28 Mart 2000 günü iddianamesini savcılık kalemine teslim ettiğinde görülmemiş bir hukuk mücadelesinin başlayacağını biliyordu. Savcı yirmi yıl önceki askeri darbenin hesabını sormaya kalkışmıştı. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in elindeki silahlı gücü yasadışı bir biçimde kullanarak anayasal düzeni ortadan kaldırdığını ileri sürüyordu. Ve 2000/11575 hazırlık numarasını alan iddianame şaşırtıcı bir hukuk mantığına sahipti. Yaygın görüşe bakılırsa Anayasa'nın geçici 15. maddesi Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin eylem ve işlemleri aleyhine yargıya başvurulmasını engelliyordu. Oysa Sacit Kayasu farklı düşünüyordu. Parlak bir hukukçu olarak tanınan Kayasu Milli Güvenlik Konseyi'nin 12 Aralık 1980 günü çıkarılan 2356 sayılı yasayla kurulduğunu hatırlatıyor ve bu tarihten önce hukuken böyle bir kurum olmadığını belirliyordu. Ve 12 Eylül'le bu tarih arasında tam 90 günlük bir dokunulmazlık boşluğu olduğunu söylüyordu.15. madde Konsey üyeleri için yargı bağışıklığını 12 Eylül tarihinden başlatsa da bu hukuki bir değer taşımıyordu. Yani bu dönemde Konsey üyesi olmayan generallerin doksan günlük süre içindeki eylemleri "yargılanabilirdi". Sanık hanesinde "Ahmet Kenan Evren, eski Genelkurmay Başkanı" ibaresinin yer aldığı bu iddianame kaleme gönderildiğinde gürültü koptu. İddianame Adana Cumhuriyet Başsavcısı tarafından önce görevsizlik nedeniyle sonra da şikayet dilekçesi olduğu gerekçesiyle "yürürlüğe" konmadı. Ancak Sacit Kayasu'ya göre hazırladığı iddianame "2000/11575" hazırlık sayısını almıştı ve bu basit rakam sayesinde geri dönülmez biçimde "hukuki varlığa" kavuşmuştu. İddianame ile 12 Eylül 2000 tarihinde gerçekleşecek olan 20 yıllık zaman aşımının "durmasıydı".
İHRAÇ EDİLDİ Savcının son iddianamesi de bu oldu. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından disiplinsizlik gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. Ayrıca Yargıtay tarafından görevini kötüye kullandığı için cezalandırıldı. HSYK'nun hakaret ettiği için ceza aldı. Ceza kurula hakaret için verilmişti ancak kimi kurul üyeleri bu cezanın ardından bir de kişisel tazminat davası açtı ve kazandı! Ancak Kayasu hukuk savaşını bırakmadı. İnatla bütün bu davalar için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yolunu tuttu. Bu hukuk savaşında Kayasu'nun avukatlığını Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni dereceyle bitiren kızı Gonca Kayasu yapıyor. Bu başvuru hayli ilginç bir gelişmeye de yol açtı. O güne kadar HSYK kararlarını görüşmeyen mahkeme Sacit Kayasu'ya dilekçesi için verilen kınama cezasını görüşmeye karar verdi ve yargı yolu kapalı olan HSYK kararları için bu bir ilkti. Peki Sacit Kayasu'nun iddianamesiyle 12 Eylül yöneticilerini yargılamak mümkün mü? Hukuk adamlarını ortak görüşü iddianamenin hazırlık numarasıyla birlikte "hukuki niteliğe büründüğü". Hazırlık soruşturmasının savcıdan alınması mümkün, ancak iddianame hazırlandıktan sonra bu sadece mahkeme kararı ile sonuçlandırılabilecek bir süreç. Dolayısıyla gerçekten de Karasu'nun 28 Mart 2000 tarihinde hazırladığı iddianame hala var ve yürürlükte. Bu konuda bir başka boşluk Genelkurmay Başkanı'nın yargılanmasında ortaya çıkıyor. Mevcut yasalara göre Türkiye'de Genelkurmay Başkanı'nı görev sırasında işlediği suçlar nedeniyle yargılayacak bir makam yok. Bu konuda dava açma yetkisi Genelkurmay Askeri Savcısı'nda. Ancak Genelkurmay Askeri Savcısı da Genelkurmay Başkanı'nın emrinde, ancak onun onayladığı davaları açabiliyor. Bu 12 Eylül döneminin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren için de geçerli. Ancak Evren'in görev sınırlarını aşarak Anayasayı ortadan kaldırması sivil yargının sınırlarını da zorluyor. Hukukçular Kayasu'nun iddianamesi ve yürüttüğü ilginç hukuk mantığı için farklı yorumlara sahip. Tanınmış hukukçulardan Avukat Turgut Kazan geçici 15. maddenin dönemin yöneticileri için bir çeşit "af niteliği" taşıdığını ve bunun halk oyu ile onaylandığını hatırlatarak, anayasa değişikliği yapılsa bile yargılamanın hukuki olmayacağını söylüyor. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Semih Gemalmaz ise 15. maddenin "geçiciliğine" vurgu yapıyor ve bu hükmün ilk seçimlerden sonra TBMM'de başkanlık divanının oluştuğu 6 Aralık 1983 tarihinde ortadan kalktığını söylüyor.
YÜZYIL SONRA DA... Konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz kimi yargı mensupları Kayasu'nun yürüttüğü hukuk mantığı için "zekice" değerlendirmesini yaparken darbe döneminin yargılanmasında asıl meselenin hukukun teknik ayrıntıları değil kamuoyunun arzusu ve toplumsal eğilimler olduğuna dikkat çekiyorlar. 12 Eylül Darbesi aradan geçen çeyrek yüzyıl sonra hala tartışılırken, Sacit Kayasu'nun kimilerine göre "fantastik" yorumu doğruysa Adana Adliyesi'nin tozlu raflarından birinde bekleyen dört sayfalık bu iddianame aradan yüz yıl geçse de 12 Eylül yöneticilerinin başları üzerinde bir hukuk kılıcı gibi sallanmaya devam edecek.
|
|
|
|
|
|
|
|
|