Merhaba dostlar merhaba efendiler!
Bodrum'da sarı yaz başladı. Ne sıcak var, ne soğuk. Ne de insan kalabalığı... Anlayacağınız Bodrum'a sürgüne gitmeye bile razıyım. "Yani" diyorum "Cevat Şakir gibi olmaya razıyım. Hani şu Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir gibi olmak için neler vermezdim". Ama bir şartım var. O da şu... Yaşanan bir hayat kesitinden söz edeyim sizlere... Cevat Şakir Bodrum'a sürgün edilince halk sırtını döner: "Katil geldi. Baba katili geldi." Cevat Şakir kendine selam bile vermeyen Bodrumlulara selamını hiç eksik etmez. Girdiği her kahveye o gür sesiyle selamını verir: "Merhaba dostlar. Merhaba beyler!" Cevat Şakir selamına karşılık gelmese de bir köşeye oturur ve yüzünden eksilmeyen gülümsemeyle yorgunluk çayını içer.
ŞEREF KONUĞU OLDU Sonrasında ise yüklendiği iki teneke su ile önce kaymakamlık ve sonra da belediye binasının önündeki çiçekleri sular ve hiç yorulmadan bu kez palmiye ağaçlarını... Akşamüstleri ise her yanından su alan küçük teknesi ile Kara Ada'nın kıyısında balık tutar. Elbette birkaç özel dostu için! Bir gün... Bodrum'a beş tane Amerikan gemisi gelir. Kaymakam gider filo komutanı ile anlaşamaz... Belediye başkanı gider o da anlaşamadan döner... Bodrum'da İngilizce konuşan bir kişi bulunamaz. Birden herkesin aklına sırtında su taşıyan Cevat Şakir gelir. Bilirler ki o sürgüne gönderilen bir mahkumdur. Ama o her gün sürekli okuyan biridir. Kaymakam ve belediye başkanı Cevat Şakir'i yanlarına alarak gemi komutanına çıkarlar. Cevat Şakir bir çevirmendir. Amerikalı komutan bu üstü başı yamalı, elleri nasır tutmuş genç adamdan etkilenir. Yabancı dili bu kadar mükemmel konuşan Cevat Şakir'e sorar. Cevap şaşırtır, Oxford mezunudur! Amerikalı komutan masadan kalkar ve "Beyefendi" der. "Lütfen siz benim yerime oturun". Bodrumluların oturması için kahvede bir sandalye bile vermediği Cevat Şakir, Amerikalı komutanın masasında şeref konuğu olmuştur ve onun koltuğunda oturmaktadır. İşte bu sahneden sonra hiçbir Bodrumlu Cevat Şakir'e arkasını dönmez. Bir şey daha!.. Cevat Şakir ölünce Bodrumlular inanılmaz üzülür. İzmir'den gelen cenaze karşılanır ve Mehmet Reis'in teknesi ile denizin üzerinde tören yapılır. Halikarnas'ı selamlayan Cevat Şakir, Bodrum'a gömülür. Daha önemlisi de şu... Bugün Bodrum'a gelenler ilk kez Cevat Şakir'in heykeline "Merhaba" der. Sanki Bodrum'da garip bir gelenek var. Önce yok ediyoruz, sonra korumaya çalışıyoruz. Ama hep geç kalarak. Bakın size bir kez daha anlatıyorum. Bodrum Özel Hastanesi'nden köşeyi dönün, Mars Tapınağı Caddesi'ne yönelin. Karşınızda bir inşaat göreceksiniz. Yani dünyanın 7. harikası bu tapınağın üzerine inşaat yapılıyor. Şöyle bakıyorsunuz binlerce yıl öncesinde yapılmış o sütun başlıkları bir köşeye atılmış. İçiniz acıyor, ruhunuz kararıyor. Bodrum'da balık çiftlikleri ile dünyanın en güzel mavi denizini yok ettik. Dünyanın 7. harikası olan Mars Tapınağı üzerine otel yapıyoruz. Sahi, biz ne yapıyoruz! MESAJ 1: "Hastalığını yenmek isteyen kedi alsın" dedim ya. Hasta olunca göğsünüze yatıp sizi iyileştiren, stres ve gerginliği tüyleriyle alıp sizlere bioenerji veren kediden söz ettim ya... (Ben hala köpek almaya kararlıyım.) İşte bu konuda kadın bir okurum şunları söyledi: "Alacaksan Siyam kedisi olsun. Ayrıca dişi kedi olsun. Bütün hastalığınızı yok eder... Bir şey daha var; kadınlar kedileri ile havuza giderlerse, onların dik duran kuyruklarına yüzüklerini takar. Siyam kedisi, sahibi sudan çıkana kadar asla yerinden kımıldamaz. (Ya dişi olan bu kediler erkek bir kediye aşık olup giderlerse kuyruktaki yüzükler ne olacak...) MESAJ 2: Ben iyileştiren doktorların hikayesini yazdım ya... Sevgili Şenol Carıllı'dan söz ederken "Doktorlar da iyileşen hasta ile sevinir, iyileşmeyen hasta ile inanılmaz üzülür" dedim ya... Şunu da ekleyeyim; 8 yılda 7 ameliyat geçirirken bu duyguları Doğan Sarıbeyoğlu, Ali Emre, Şükrü Dilege, Tarık Esen ve İzzet Rozaner'de gördüm; insan ve doktor olmayı!... Bu güzel adamlara bir kez daha minnetlerimle! MESAJ 3: Tamam yazacağım... "Kanseri nasıl yendim?" diye kitabını bile yazdım ama bu savaşın devam ettiğini de yazacağım; bir de şu alternatif tıp denilen şeyi. Hani "Ne yersek kanseri yeneriz?" sözü var ya... Mesela işe soğan ve sarımsaktan başlayarak yazabilirim!..
|