|
|
Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe...
Yemek salonundayım. Gözüme bir adam takıldı. "Hadi" dedim kendi kendime...
En son ne zaman tanımadığınız birine bir şey söylediniz? Güzel bir şey söylemenizden bahsediyorum. Tamirciye söylenmenizden ya da sizi sıkıştıran arabaya küfretmenizden değil. Sahi düşünsenize. En son ne zaman tanımadığınız birine "İyi günler" dediniz? Asansörde, markette alışveriş ederken ya da kitapçıda... Peki en son ne zaman birine "Nasılsın?" diye sordunuz? Ya da sorduğunuz olmuştur tabii ama gerçekten cevabını merak ettiğiniz "Nasılsın"lardan biri diyorum.
En son ne zaman hiç tanımadığınız biriyle yemek yediniz? "Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe, sırf sana benziyor diye, usulca sokulup merhaba dedim" yemeklerinden bahsetmiyorum. Mecburen paylaşılan masalardan söz ediyorum. Ne kadar yabancılaştık değil mi birbirimize. Bakıyoruz ama görmüyoruz karşımızdakini. Ne hissediyor, anlatacak bir hikayesi var mı, iyi mi, keyfi yerinde mi, size mi surat astı, yoksa kafası mı bozuk? Hiç. Hiçbiri umurumuzda bile değil. Koşuyoruz durmadan.
***
Yemek salonuna girince etrafa bakındım. Bolu'da Varan Tesisleri'ndeyim. Yok, hiç boş yer yok. Elimdeki tepsi gittikçe ağırlaşmaya başladı, köfteler de soğumaya. Gözüme o anda hızlı lokmalarla yemeğini yiyen bir adam takıldı. "Hadi" dedim kendi kendime "Yabancılaştık diyorsun sürekli etrafına." Biraz yaklaşınca çekik gözlerini fark ettim. "Hay Allah, bir de İngilizce konuşmak zorunda kalacağım." Gülümseyerek başıyla beni masaya davet etti, kıramadım. İngilizce teşekkür ettim ve oturdum. Önce bir iki nazik cümleyle başladık konuşmaya. Yemekler güzel değil mi? Hava da bugün bayağı sisli. Ankara'ya mı yoksa İstanbul'a mı? Ne iş yapıyorsunuz? Sonra öldürücü soruyu sordum. Diyalog aynen gerçekleşti. - Nerede yaşıyorsunuz? Adam İngilizce cevap verdi; "İstanbul'da." - Hayır aslında merak ettiğim nereli olduğunuz. - İstanbullu4yum. - Yani Japonya'dan mı geldiniz yoksa Çin ya da Kore mi? Adam gülümsedi. "Hayır ben Türk'üm." Bundan sonraki konuşma bizim dilden. - Nasıl Türk'sünüz? - Türk'üm tabii, yoksa siz de mi Türk'- sünüz? - Evet. Peki niye İngilizce konuştunuz benimle? - İlk önce siz konuştunuz, ben de sizi yabancı zannettim.
***
İki Türk Bolu Dağı'nda birbirimize ismimizi sormadan epey bir süre İngilizce sohbet ettik. Körlerle sağırlar durumu yani... Siz bundan daha aptalca bir diyalog duydunuz mu? Hayır duyduysanız gönderin yayınlayalım. Milletin pazar keyfi olalım. Yarın koşmayıp sadece yürüyen bir aile var Pazartesi Sohbeti'nde. Taa Majorca'ya gittim onlarla röportaj için. Dünya devi bir markanın sahipleri onlar. Müthiş ünlü çok da zenginler ama umurlarında bile değil. "Koşma, yürü" diyorlar, "Değerlerine sahip çık, etrafında gördüklerine merhaba" de. Tabii doğru dilde. Kim mi onlar? Yarına...
|