|
|
Yüzü alan, astarı da ister
Geçenlerde başka başka insanlara ve de başka başka mevzulara kızmış iki arkadaş telefonda dertleşiyorduk. İkimizin yaşadığı olaylar ve karşı karşıya olduğu insanlar farklıydı ama bizim vardığımız sonuç aynıydı: "Kimseyi, kendini bir haltmış gibi hissettirecek kadar şımartmayacaksın bu hayatta." Sevgi ve şefkat görmeye olduğu kadar, vermeye de 'bayılan' saftiriklerin her zaman başına gelen bir durumdur bu... Karşınıza çıkan ve gerçekten sizin sevginizi hak ettiğini düşündüğünüz insanları, (sadece içinizden öyle geldiği için), el üstünde tutar, şımarttıkça şımartırsınız. O insan da bir süre sonra kendini birden fasulye gibi nimetten saymaya başlayıp, hal ve tavırlarıyla "Vay be, demek ben ne muhteşem bir varlıkmışım, bu dünyaya bir lütuf olarak inmişim" vs. demeye başlar. Buna onu siz inandırmışsınızdır çünkü. Hem de bile bile... Hem de isteye isteye... Çünkü insan sevdiklerini başının üstünde taşımalı, göklere çıkarmalı, azıcık da şımartmalı değil mi? Saftirik takımı böyle düşünür yani. Fakat sonra olan olur ve o sevgi-şefkatinizle sarıp sarmaladığınız er ve hatun kişi, birden çıktığı kabuğu bağenmeyen tavuk gibi sizi horlamaya, beğenmemeye, itip kakmaya başlar. Değişmez kuraldır bu... Arkadaşlar, aile bireyleri, iş hayatı... Fark etmez. İki insanın aralarındaki bağ ne olursa olsun... Oysa "Deveye diken, insana söven yaraşır" diyen o "ata"nın bunu söyleyen ağzını seveyim ben... İki kere iki, budur birader! Aksi enayiliktir.
|