Pazartesi sabahı... Bir mimarla...
İlkbaharın ışıklı bir sabahının içinden geçe geçe, Topkapı Sarayı'- nın yolunu tuttum. Ulaştığımda bir cümbüşün içine düştüm... Dünyanın dört bir yanından gelen turistlerle, eğitim döneminin henüz ilk basamaklarındaki minik öğrenciler Saray'ın hem içinde hem de dışında öbek öbek toplanmıştı. Aralarından sıyrılarak Topkapı Müzesi Müdürlük Binası'na girdim.
***
Masa etrafındaki gruba sunum yapan 61 yaşındaki Rem Koolhaas ile selamlaşıp, masanın kenarına iliştim... O bir yandan çalışma arkadaşı Selva Gürdoğan'a slaytları ilerletmesi için ricada bulunurken öte yandan da düşüncelerini anlatmaya devam ediyordu. Rem Koolhaas... Toplantıyı düzenleyen Arkitera Mimarlık Merkezi, bu uzun boylu, ince ve sağlam yapılı, özenli konuğu, bize verdiği bilgi notunda şöyle tanıtıyordu: "Mimar-düşünürlerin en çok tartışılan ismi Rem Koolhaas... 32 yaşında ilk binasını inşa etmeden çok önce dünyaca ünlü bir mimar olan Rem Koolhaas ününü, bir modern zamanlar manifestosu olan Delirious New York adlı kitabına borçluydu." İlk binasını yapmadan önce yazdığı ilk kitap ile ünlenen ve mimarlık tarihine mal olan Rem Koolhaas'- ın bu farklılığı insanın dikkatini çekiyordu. "Delirious New York" New York kentinin çılgın enerjisinin Koolhaas tarafından farklı bir biçimde okunmasıydı...
***
Yaptığı sunumda ve dağıttığı broşürde de, Koolhass'ın kendine özgü okuma biçimi hemen fark ediliyordu, "istatistikleri görselleştiriyordu." Hatta bugünün kentlerinin politik oluşumlarını görsel olarak ifade edebilmek için grafikerlerle beraber bir de araştırma şirketi kurmuştu. Kentleri, kent planlamasını, modernizmi, hepsini yeniden tartışmaya açmıştı... Ayrıca Harvard Üniversitesi'nde hocaydı... Öğrencileriyle yaptığı bir metro istasyonu inşa aşamasındaydı... Onu dinlerken genel ilgi alanlarını da anlıyordun. Örneğin, Avrupa Birliği'nin görsel olarak nasıl temsil edilmesi gerektiği üzerine kafa yorduktan sora ülke bayraklarının renklerinden oluşan bir barkod tasarlamıştı. Lagos, Berlin, New York ve Pekin özellikle ilgisini çeken kentlerdi... En çok örneği Çin üzerinden veriyordu. Çünkü her yıl Paris'in iki misli kentsel alan üreten Çin'deki süreçle ilgili bir araştırma yapmıştı. Çin Devlet Televizyonu'nun binası için tasarlanan etkileyici bir proje söz konusuydu. Projenin özellikleri şöyle tanımlanıyordu: "Sarmal şeklinde, şaşırtıcı bir dönüşe sahip bina, aynı zamanda mühendislik harikasıdır. Bu bina, genelde iki boyutlu yaratılan gökdelen algısına üçüncü boyutu eklemiştir."
***
Koolhaas'ın yeni yaklaşımları dünyada sadece yankı yaratmakla kalmamış, çok saygın ödüllerle de taçlanmış... Mimarlık dünyasının Nobeli sayılan Pritzker'i 2000 yılında almış... Tabii kentleri tekrar tanımlama çabası kadar, bina yaklaşımları da önemli Koolhaas'ın... Düşünce yapısını göstermesi açısından Seattle Kütüphanesi Projesi simgesel bir örnek... Binanın özellikleri şöyle anlatılabilir: "Seattle Kütüphanesi Projesi de gene bir algısal kalıbı kırar. Kategorize edilmiş kitap grupları yerine, kitaplar yaklaşık 800 m. uzunluğunda bir spiral etrafına dizilmiştir. Bu spiral aracılığıyla rampadan yukarı çıkarken her konudaki kitabın önünden geçmeniz sağlanmıştır."
***
Türkiye mimariden koptu... Kentlerin estetikle ilgisi kalmadı. Ne mimarlıktan ne de mimarlardan söz ediyoruz. Pazartesi sabahı ünlü bir mimar İstanbul'daydı... İnsan zekasıyla barınma ihtiyacının kesiştiği noktada yaratılan mucizelerden örnekler izledik. Zekanın ve yaratıcılığın bu ülkenin kentlerine de dokunmasını dileyerek çıktık o estetik şölenden.
|