Bütün kadınlar moda dergisinden fırlamış gibi
Karşımda Scarlett Johansson, hani "İnci Küpeli Kız" filminden. Sarışın, güzel, Amerika'da onun için yeni Marilyn Monroe diyorlar. Daha 19 yaşında, gizemli bir yüzü var
Merhaba, ben Anna, Estonya'dan, şurada gördükleriniz Danimarka, Finlandiya, Fransa ekibi, siz neredensiniz? Türkiye mi? Ne güzel, ne güzel... Yemin ediyorum, ilk önce kendimi Eurovision Şarkı Yarışması'na katılmış gibi hissettim. Aslında ortada bir yarışma var ama konu şarkı değil. Dünyanın dört bir tarafından 33 ülke temsilcisi kadınız. Tahmin edin bakalım neyi yarıştırıyoruz? Tabii ki kıyafetlerimizi. O ne giymiş, bu ne yapmış, ayakkabısı nereden, burnu yapılı mı? Kadın nerede olursa olsun kadın, inanın. Bu kadar kadın bir araya gelince kendimizi tutamayıp bir dakika önce tanıştığımız, en yakındaki hemcinsimizle başlıyoruz dedikoduya. Ben ne mi yapıyorum NewYork'ta? Aslında konu basit. Calvin Klein yeni parfümünün tanıtımını yapıyor da o yüzden buradayız. İşin hoş tarafı yeni parfüm için yeni yüzleri Scarlett Johansson, hani şu "İnci Küpeli Kız"da oynayan. Sarışın, güzel, henüz 19 yaşında olan. Benim gibi 30'undakiler için sinir bozucu bir durum yani. Scarlett'i "Lost in Translation" filminden de hatırlayabilirsiniz. Oradaki performansı gerçekten de harika. Amerika'nın yeni Marilyn Monroe'su olarak kabul ediyorlar onu. Ben pek benzetemedim ama olsun... (Calvin Klein'ın yeni parfümünü kokladım, Scarlett ile tanışıp üstüne bir de söyleşi yaptım, Calvin Klein'ın kış koleksiyonuna yakından baktım. Bunların hepsini döner dönmez yazacağım, sıkboğaz etmeyin lütfen. Deli gibi Filiz Akın kaseti deşifre edip, yazıyı yetiştirmeye çalışıyorum zaten. Bitmiş durumdayım.)
*** Bizim masada 20 kişiyiz, dünyanın dört bir tarafından moda editörleri, güzellik uzmanları gelmiş. Öncelikle şunu söylemeliyim, herkes moda dergisinden fırlamış gibi. İlgilenenlere detay veriyorum. 1. Büyük gözlükler moda, hani 60'lı yıllarda olduğu gibi... 2. Herkes soğuk falan dinlemeden açık sandalet giyiyor. En fazla Gucci ve Manolo Blahnik seviliyor. 3. Saça taç takmak da moda. Hani şu incecik olanlardan, hatta kaküle çok yakışıyor. 4. Tek tüpe modası geri gelmiş. Sağa kocaman, sola hiç takmayın ya da küçük bir tane iliştirin. 5. Saçlarda Laura Ingalls (Küçük Ev) modeli var. İki örgü yandan ya da saçlar iki minik top halinde toplanmış, arkada. 6. Herkesin çantasında mutlaka nemlendirici var. Arada bir çıkartıp eller kollar, yüz nemlendiriliyor. (Şaka yapmıyorum.) 7. Deri takılar, pantolon üzerine uzun tunikler, parmak arası düz terlikler her tarafta. 8. Herkesin elinde bir mini i-pod. Hani şu rengarenk mp3 player'lardan. Fiyatı da uygun. Yaklaşık 1000 şarkıyı saklıyor. Ama satın almaya kalktığınızda "3 ay sonra ancak" diyorlar, "Elimizde yok, taze bitti." (Not: Bir de güzellik için ipucu size; Lazlo sabun, yüzü temizlemek için, harikalar yaratıyormuş. Ayrıca şu aralar DDF antiaging serum en gözde ürün. Benden söylemesi.) Ben tüm bunları size ayrıntılı yazabileyim diye oraya buraya gözlerimi dikmiş bakarken masadan bir ses yükseldi. "Siz hangi ülkeden geliyorsunuz?" "Yandık" dedim kendi kendime. Şimdi bir sürü soru, Türkiye'yi uzun uzun anlatmak gerekecek. Abuk sabuk yorumlarda bulunacaklar, sinirleneceğim falan derken müthiş utandım. Müthiş utandım çünkü hemen hepsi Türkiye'yi ezbere biliyorlardı. Aranızda benim gibi ukalalar varsa "Eurovision yarışmasını kim seyreder canım?" diyen, bu size de cevap olsun lütfen. Bütün Avrupa seyretmiş. Hatta bir övgüler aldım sanırsınız ben katıldım yarışmaya. Bu arada ta New- York'tan Sertab Erener'e sesleniyorum. Moda editörü, güzellik uzmanı, dergici, gazeteci, bilumum modacı, fotoğrafçı, herkesin ağzında aynı laf: "Geçen yıl birinci olan saçını niye sarı yaptı ki? Hiç yakışmamış." Hayır bir süre sonra, insan sinirleniyor ve savunmaya geçiyor, söylediğine inanmadan. "Ne var canım o bir şovdu, sarı olsun istemiş, fena da değildi." Fenaydı ayrıca.
*** Türkiye hakkında tek bildikleri konu Eurovision değil. İstanbul'a gelmemiş olanların tek hayali Çırağan Sarayı'nda konaklamak. İstanbul'a yakın zamanda gelmiş olanlar, "Kapalıçarşı" diyorlar, "Nişantaşı Paris gibi, sizde bütün iyi markaları bulabilmek mümkün" diyorlar. Vallahi ben demiyorum, onlar diyor. Siz bu satırları okurken ben eve dönüş yolunda olacağım. Bavulum dolu, o kadar çok yazacak şey var ki not almaya yoruldum. Size iyi pazarlar diliyorum. Ne güzeldir İstanbul'da pazar günü, değil mi, hele bir de hava güzelse...
|