Her işin başı sağlık!
Gazeteciliğin, onca "karanlık, karamsar ve kötü haber"e inat "umut dağıtması" eğilimi son yıllarda güçlendi. Madem ki "umut" da temel insan ihtiyacı, talebi idi, "piyasa"da "arz" sağlanmalıydı. Bunun iktidar yahut reklamveren "yalakalığı" olan süfli kısmını geçiyorum. Medya yönetimlerinde genellikle; milyonların gündelik eğitim, sağlık, konut, ulaşım, beslenme gibi temel sorunlarından kopup başka bir boyuta çoktan geçmeleri bir yana, duyarlılıkları da yitirmiş zihniyetlerin hakimiyetini... Dolayısıyla, onların "gerçek dünya-hayal dünyası"na ilişkin uçuşlarını da geçiyorum. Bu yazı, "hastalık-tedavi" ile "bilim-ticaret" kavşaklarındaki gazetecilik sapmalarına, şaşkınlıklarına, sorumsuzluklarına ilişkin. Bizzat sağlık sektöründeki ticari doz ile gazetecilik aculluğunun ve tehlikeli "umut" pompacılığının buluşmalarına dair. Geçen hafta böyle bir olay yaşandı ve milyonlarca hasta ve yakını ile korku-endişe- umut kıyılarında dolaşanların, "hayatıyla" demesem bile, "hayata tutunma" çabalarıyla oynandı. Özel bir sağlık kuruluşu çok sayıda gazeteciyi, işbirliğine başladığı ABD'deki önemli bir sağlık merkezine götürmüştü ve oradan Türkiye'ye düşen hisse "Bir Türk doktorun bulduğu kanser aşısı"na kadar uzandı. Bizzat o merkezin ve doktorun, haberin veriliş tarzı, henüz araştırma safhasında olan ve sınırlı bir tür ile belirli koşullara cevap vermesi umulan bir tedavinin "herkese mutlu son" gibi sunuluşu karşısındaki şaşkınlıkları ve panikleri bir yana... Asıl önemlisi... Şu anda iyi imkanlarla iyi koşullarda yahut imkansızlıklarla zor koşullarda hayata tutunma ve hayatta kalma mücadelesi veren... Ama her halükarda, en küçük bir umut ışığına ateş böcekleri gibi koşturmaya hazır yüzbinlerce "hasta" ile yakınının kalbini, ruhunu, aklını karıştırmasıydı. Yeterli yahut yetersiz, umutlu yahut umutsuz bir tedavi için sarıldıkları doktorlarla aralarına bir kuşku sisinin girmesiydi. Tabii ki gazetecilerin hepsi böyle yazmadı ama en iyi niyette bile bu denli hayati bir konuda sarsaklık ihtimali yüksek. (Radikal'de Emel Alptekin'in, haberin veriliş tarzını didikleyen yazısı, güzel bir "karşı-haber"di.) Bu ihtimali yükseltenlerin arasında, maalesef, sağlığın aşırı ticarileşmesi ile promosyon ve halkla ilişkilere abanılması da rol oynuyor.
*** 1998'de 3 bine yakın imzayla kabul edilen "Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi"ni hazırlarken, dünyadaki benzer metinleri inceleyerek şu maddeyi de koymuştum: "Sağlık konusunda sansasyondan kaçınılmalı, insanlara umutsuzluk veya sahte umut verecek yayın yapılmamalıdır. Tıbbi alanlardaki araştırmalar kesinleşmiş sonuçlar gibi yayınlanmamalıdır." Bu tür uyarılar sadece "gazeteciler etik insanlar olsun" diye değil, ticari cilalar ile habercilik çapaçullukları arasında, milyonlarca insanın bedeniyle, aklıyla, umutlarıyla oynanmasın diyedir. İngiliz "PressWise" kuruluşu da, Dünya Sağlık Örgütü için hazırladığı "Sağlık haberciliği kuralları"nda şöyle der: "Yanlış umutlara yol açmayın. 'Mucize tedavi' iddialarına karşı dikkatli, menfaatçiliklere karşı uyanık olun, 'Bu haberde kimin çıkarı var' diye sorun. Bir araştırmanın arkasındaki maddi desteğe dikkat edin. Unutmayın ki, hastaların, medya o habere ilgisini kaybettikten sonra da yaşayacakları bir hayatları vardır." O hayatlar ve umutlar oyuncak değildir!
|