"Terörist"ten silah almak yakışır mı!
"İslami" denilen "terörizm" dehşeti ve korkusuyla gündemdeyken bile... İsrail'in "tekerlekli sandalyedeki adam"ı "hedef gözeterek" roketlerle öldürmesi "terörist eylem" olarak değerlendirildi. Üstelik, bir devletin başbakanı, Şaron, bir savaşı yahut muharebeyi değil, "terörist eylem" i bizzat yönetmişti. Ayrıca, ABD'nin "Büyük İsrail" yanlısı yönetimi hariç, aklı hala başında olanların tespiti de oydu ki... Bu "cinayet"le İsrail Başbakanı, "terörizmi önlemek"ten ziyade, "terörizmin yaygınlaşması"nı amaçlamış, en azından böyle bir sonuca yol açacağını bile bile "terörist saldırı"nın komutanlığını yapmıştı. Üstüne üstlük, sadece geçmişi "katliamlar"la kirli bir başbakanın kendinden menkul şahinliği değil, bir hükümetin oylayarak aldığı bir karardı. Dolayısıyla, şahsi değil, resmi; arızi değil, planlıydı. Yani, bir hükümet açık açık "terörist eylem-cinayet" kararı alabilmişti. Kaldı ki, mesele sadece terörle mücadele ve "İsrail'in güvenliği" olmaktan çıkarılmış... Sembol olmuş bir dini liderin öldürülmesiyle öfkenin tüm Arap ve İslam alemine yayılacağı da biline biline... Dünyanın her köşesinin, sadece İsrailliler açısından değil, başka devletlerin vatandaşları olan Yahudiler bakımından da daha güvensiz kılınacağı mutlaka hesaplanmış... Bir "kan davası" hummasının, dünyanın her köşesini "herkes" için daha da güvensiz hale getirmesi adeta arzu edilmişti. O köşelerden biri de "burası". Barışçı, hakkaniyetli çözümlere değil, kaosa; yerel gerilimlerin iyice küreselleşerek herkesi sarıp sarmalaması aşamasına çekilmek istenen yerlerden birisi de burası.
*** "Burası" da saldırı ve cinayeti resmen kınadı. Resmen ilan etmese de, bunun "terörist eylem" olduğunu herhalde düşündü. Bu cinayetin ardından, bölgenin ve dünyanın her köşesinin daha da güvensiz hale geleceğini ifade etti. Kısacası, aynı sözcüklerle olmasa dahi, yukarıdaki akıl yürütme ve tespit Türkiye'yi yönetenlerin bakış açısına da nüfuz etti. Eee, o zaman?
*** "Eee, o zaman" sorusu, doğrudan Türkiye'de yönetim ve karar mekanizmalarında olanlara sorulmuş sorudur. "Hedef gözeterek" terörist eylemde bulunan ve karşı terörist eylemlerin artmasını adeta isteyen bir devletin terör zihniyetine, daha doğrusu çılgınlığına sessizce ortak kalınabilir mi? Adı "devlet", etkisi boyundan büyük ve ABD himayesinde diye, "savunma" sanayiinde 21 ürettiği roketlerle "cinayet" işleyen birilerinin cinayet silahlarına ortak olunabilir mi? Adı devlet bile olsa, "terörist faaliyet" yürütenlerden silah alınabilir mi, kendi tanklarınızın onarımı, modernizasyonu onlara teslim edilebilir mi? Bizzat sizin ve vatandaşlarınızın güvenliği ile de pervasızca oynayabilen, ahlaken ve vicdanen tefessüh etmiş bir İsrail hükümetiyle aynı yataklar paylaşılabilir mi? Devletler ve hükümetler; itidal, pragmatizm ve rasyonaliteyi temsil ettikleri kadar, vatandaşlarının ortak vicdanının da temsilcisi olmak durumundadır. Türkiye, hükümeti ve Silahlı Kuvvetler'i ile, "Şaron'un devlet terörü"nün ortağı olmayı vicdanen kaldırabilir mi? Şeyh Ahmed Yasin gibi, doğduğu toprakları elinden alıp sürdüğü, sığındığı son toprakları da işgal ettiği, duvarlarla sıkıştırdığı insanları "teröristleştirdikten" sonra, tekerlekli sandalyesinde füzeyle öldüren bir devletin terörüne ve terör silahlarına, tanklarla para, Manavgatlarla su akıtmayı sürdürebilir mi? Sayın Başbakan, Sayın Genelkurmay Başkanı bunu hala vicdanen makul bulabilir mi!
|