Büyük Ortadoğu? (III)
"Büyük Ortadoğu" projesinin içeriği kadar, kimin bu projeye nasıl bir "siyasi algı" içinden baktığı da önemli. Gelişmiş ülkelerin damgasını vurduğu forumlar ile bunlara alternatif olarak düzenlenen sosyal, siyasi ve ekonomik forumlara hakim olan algı farkı bunu açığa çıkarıyor. Alternatif forumlarda bir yandan "değişim" dile getirilirken, öte yandan bu değişimin Batı'nın nüfuz aracı olarak içeriklenmesine dönük bir "direnç" üretiliyor. Değişimi gerçekleştirmek, yeni siyasi ve ekonomik dinamiklerle buluşmak dünyanın hemen her yerinde kabul gören bir yaklaşım haline gelmiş durumda. Buna karşılık değişimi gerçekleştirmenin, "başkalarının nüfuzu" karşısında "kırılganlaşmaya" dönük ciddi kaygılar var... Ortadoğu, Kafkaslar ve daha ötesine kadar bu "denklem"in farkında olmak, işin başlangıcını oluşturuyor...
*** Başta ABD olmak üzere Batı, bu denklemin farkında olarak hareket ederse, "küresel siyasal düzen"in geleceği açısından, barış temelinde çok önemli açılımların gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu denkleme "rağmen" hareket etmek ise değişim dinamiklerini zayıflatacağı gibi bir dizi siyasal krizi de tetikleyecektir. Küresel düzenin değişim talebi tepeden inmeci olmak yerine, her bölgedeki yerli dinamikleri kendi tabii akışı içinde destekleyen, toplumların özgürlük ve refah arayışlarını teşvik eden bir yönelim içinde gelişirse, küresel düzenin değişim talebi ile yerli dinamiklerin değişim arayışı arasında "sinerji" oluşur. ABD veya genel anlamıyla Batı, sinerji oluşturmak yerine daha farklı "müdahale" yollarını tercih ederse, değişim talebi, değişim dinamiklerinin en güçlü olduğu ülkelerde bile "başkalarının beşinci kol faaliyeti" gibi algılanacağından zayıflayacak ve reddedilecektir. Bu noktada küresel düzenin önünde bir siyasi tercih makası bulunmaktadır. Küresel düzenin işlemesinde yeni ve güçlü bir meşruiyet tanımının öne çıkarılması, değişim talep eden ama değişimin kendi varlığına karşı bir "beşinci kol faaliyeti"ne dönüşmesinden kaygı duyan ülkelerin tereddütlerini giderecektir. Bu nedenle "Büyük Ortadoğu" bölgesine dönük siyasi yaklaşımlardan önce ekonomik yaklaşımlar üretmek gerekiyor. Bu bölgenin refahının artırılmasına dönük ciddi ve uzun vadeli bir açılımdır bu. Gelişmiş ülkelerin refahı "paylaşmak" için adım atmaları demektir. Böyle bir yaklaşım, ABD'nin dünya ekonomisi içindeki kendi gücünü, pastanın büyük dilimine sahip olmakla sınırlı bir şekilde değil, pastanın "herkes için" büyümesinden güç alan bir yaklaşımla tanımlamasını gerektirmektedir.
*** Siyasi noktada ise işin dönüm noktası Filistin sorununun çözümüne dönük ciddi ve objektif adımların atılmasıdır. Bağımsız Filistin Devleti'nin varolmasının, dünyanın sorunlu bölgelerindeki değişim karşıtı siyasi algıyı pozitife çevirmek için, işin esası olduğu görmezden gelinemez. Bunu temin eden yeni bir siyasi perspektif, Filistin Devleti ile İsrail'in birarada yaşamasını dünya barışı için güçlü bir enerjiye dönüştürecektir... Filistin sorununda atılacak adil adımlar, dünyanın diğer bölgeleri için değişimin getireceği kaygıların azalmasına büyük katkı sağlayacaktır. Böylece değişimin "karşılıklı olarak kazanmanın yöntemi" olduğu yönünde bir siyasi algı üretilmesi mümkün olacaktır.
*** Dünya düzeninin önündeki en büyük problem, devletlerin ve medeniyetlerin dünya düzeni hakkında bir "ortak dil" konuşamamasıdır. "Ortak dil" konuşmaktan, "tek-tipçi bir dil" konuşmanın anlaşılması büyük ve bedeli ağır krizler üretmektedir. Paylaşımcı, diyaloğa açık ve karşılıklı etkileşimle üretilen bir siyasi dil ile çağdaş siyasi değerlerin yaygınlaşmasını ve şeffaf düzenlerin çoğalmasını desteklemek gerekmektedir. "Büyük Ortadoğu" projesi bunun adımı olabilir...
|