kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
28 Eylül 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Prof. Pala'nın örneklediği Endülüs kültürü, bölgeyi de ziyaret eden 'Medeniyetler İttifakı' projesi mimarı Başbakan Erdoğan'ın da ilgisini çekiyor.

Biz, Anadolu gibi içinde kat kat dosya bulunan bir klasör üzerinde yaşıyoruz. Ortak değerleri hissettirebilirsek, sırtımızdaki heybenin doluluğunu anlarız

27.09.2008
- İslam ve estetik alanındaki meselelere eğilebilmek üzerine öncelik sıralamanız nedir?
- Benim için en göz önünde olan alanlar, İslami kimliği insanlara hissettiren mimari yapılar, ikincisi de müzik. Müzik, hangi entelektüel seviyede olursa olsun, herkesin ruhunda aynı şekilde etkili olan bir alan. Bugün, bir halk müziği ile, sanat müziğinin, ya da pop müziği ile Batı müziğinin veya klasik -modern müziğin vb., kendi değerlerine yoz bakan bir halden çıkarılması lazım. İngiltere'de bir pop şarkıcısı, eğer kendi kültürel kodlarından, mesela Yunan mitolojisinden bir ezgiyi bir parçasında bulundursa, Batı dünyasında alkış alabilir. Ama mesela, bizde bir pop şarkıcısı, farz-ı muhal, şarkısının içerisine bir hadis koysa belki de müzik piyasasında kazandığı yeri ondan geri alabilir. Bu alanda çalışma yapmak lazım. Zaten küresel düzeyde yaşanan medeniyetler çatışması da bizi buna yönlendiriyor. Bizim, kendi kültürel değerlerimizi öne çıkarma alanında bazı çalışmalar yapmamız gerek. Müzik alanında kaliteli eserler verebilirsek, bir film müziğinden tutun, ilahilerin de, konçerto veya oratoryonun da, insana aynı ortak değerleri hissettirebilmesine kadar, bunu başarabilirsek, o zaman sırtımızda taşıdığımız heybenin dolu olduğunu anlayacağız. Bunun için bir zemin de vardır. Biz, Anadolu gibi, içinde kat kat dosya olan bir klasörün üzerinde yaşıyoruz çünkü...

- Türkiye bu bakımdan kendi kendine, biricik bir örnek gibi duruyor...
- Bir defa, içinde yaşadığımız toplumun, gelenekten getirdiği algılarıyla bugün yaşadığı modern hayat kendi içinde çatışmalar gösteriyor. Mesela Sünni kesim, Türkiye'de bağlamadan uzak durmuş; Alevi kesim ise bağlamayı dininin bir tür enstrümanı haline getirmiştir. Sünni kesimde siz müziği, klasik biçimde bilgi ve entelektüel birikimle yaparsınız; Alevi kesimde ise bu 'Hüdainabid'dir; bir duyuşla, hissedişle bunları yaparsınız. Bunu, gayrimüslimler, farklı algılayışlar ile ırklar ve tonlar olarak da çoğaltabiliriz...

- Bunda bir problem mi var?
- 'Problem' şu; Türkiye'de bir laik rejim var ve bu laik rejim, tüm grup ve kurumların birbirlerine karşılıklı olarak dini baskı yapmamasını öncelemeli. Bu böyle olursa, bu baskı unsurunun herkesin kurtulduğu bir ortama, belki 15-16. yüzyıl Endülüsü'ne dönebiliriz. Orada, Hıristiyan, Musevi ve Müslüman kesimlerin birbirlerine yaklaşımları, o dönemdeki İslami estetik anlayışı oldukça yükseltmiştir. Neden? Çünkü, yaşadığınız ortak toplumun zenginliklerini de kabul edersiniz. O dönemin aslında dünya entelijansiyasının gündeminden kaçan veya kaçırılan bir alanı daha vardı: 13-14. yüzyılda Endülüs Müslümanlarının ürettiği Roma ve Latin bilgisi, daha önce gelenekten insanlığa yansıyan tüm bilgi, yani Avrupa'da kaybedilmiş, yakılmış malum bilginin tercümeleri şeklinde, İslam kültürüne zaten yansıtılmıştı. Bunlar da daha sonra Granada, Endülüs ve Cordoba'dan tekrar Batı dillerine çevrilerek Rönesans ve Reform hareketlerinin kendi içinde yapılanmasını sağlayan alanlar oldu.