kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Ağustos 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar

Abuzittincim,
Şimdi yazacaklarım benim için ilginç bi olaydı. Malum, yaz aylarım Marmaris'de geçiyor. Bi otel müdürü arkadaşımla sohbet ediyoruz. Telefon çaldı. Konuşmalardan anlıyorum ki karşı tarafın bi isteği var ama bu pek rezervasyonla ilgili değil. Bi ara arkadaşım "Şimdi öteki telefonla baş aşcımızı arayıp sorunuzu yöneltecem, meseleyi böylece çözeriz" dedi.
Kırmızı butona basıp baş aşcıyı istedi: "Öteki hatta falanca hanım var. Ona bi balık tarifi yapmışsınız. Acaba içine şarap konmadan da bu tarif geçerli olabilir mi diye soruyor?" Aşcının ne cevap verdiğini arkadaşım telefondaki hanıma naklederken öğreniyorum:
"İçine şarap konmazsa aynı lezzeti alamazmışsınız..."
Konuşma burada bitti. Arkadaşım falanca hanımı tanıyıp tanımadığımı sordu. "Ben yemekten pek anlamam ama yazılarını zaman zaman okuyorum" dedim. Yüksek trajlı bi gazetenin gurme yazarıydı. Zaman zaman, büyük otellerin baş aşcılarından yemek tarifleri alıp okuyucularıyla paylaşırmış. Güzel.. güzel de soru ilginçti "Bu balık içine şarap konmadan olmaz mı?"
Elbette soranın bi bildiği vardır dedim içimden. Biz yeniden sohbete dalmışken telefon gene çaldı gene aynı hanım. Eğer tarifin içinden "şarap" ifadesi çıkartılmazsa bu yazının yayınlanmasına izin verilemeyeceğini, ondan aşcıya bi kere daha danışılmasını istiyordu. Arkadaşım biraz nazlanarak, baş aşcısına tekrar danıştı. Aldığı cevap pek uzun sayılmazdı: "Bu balık şarapsız bi boka benzemez..Yazıyı yayınlamasalarda olur.. Zaten onlar sordu!"
Kısacası Abuzittincim, dinci olmayan önemli bi gazetede, önemli bi gurme yazarı, içinde "şarap" geçen balık tarifini yayınlatamıyordu.
Ne o? Patron allerji duyuyormuş!
Muhterem basınımızın geldiği hale bak! Olaya kulak misafiri olmasam "sallıyorsun arkadaş" diyecem ama oradaydım. Şimdi sana gazetenin ismini de veririm, ama boş geç, spekülasyon olur.
Bu olay Ertuğrul Özkök'ün Başbakan'a hitaben yazdığı "Lütfen Bir Kadeh Sayın Başbakan" başlıklı yazısını hatırlattı bana. Tesadüfe bak o gün yayınlanmıştı. Daha sabah okumuştum.
Özkök, "Demokrasinin ancak manevi gettoların yıkılmasıyla normal sınırlarına kavuşabileceğini" anlatırken Başbakandan, bi gün eşini de alıp Boğaz'daki restoranlardan birine gitmesini ve kadehini (içi portakal suyu da dolu olsa) yan masada oturanların şerefine kaldırmasını teklif ediyordu. Ve samimiyetle inanıyordu ki böyle bi olay ülkede çok şeyi değiştirebilir.
Hangi şerefe hangi kadeh Abuzittincim?
Balık tarifinde bile, içinde şarap geçmesinden gocunan gazete yöneticilerinin var olduğu bi ülkede, kadehleri nasıl tokuşturacan, velev ki senin kadehinde şarap yerine portakal suyu bile olsa?
Atı alan değil Üsküdar'ı, Üsküp'ü de geçmiş gidiyor Abuzittincim. Münasip yerlerinden öperim kardeşim.
Güneş.
Tecellister@gmail.com