kapat
27.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Kadınlar biliyor, erkekler hesap peşinde!

Eminim, gerçeği sadece kadınlar biliyor. Aşkın ömrü ne kadar? Bunu yalnızca kadınlar biliyor.

Erkeklerse hesap kitap telaşı içinde... Üç yıl mı? Üç ay mı? İki yıl daha uzamaz mı?

Oysa kadınlar biliyor ve bildiklerini kendilerine saklıyorlar!

İlişkileri boyunca "Şimdi seviyorsun beni ama, bitecek işte!" deyip duran erkeklerin, kadınların gözünde birdenbire can sıkıcı bir adam haline bürünmeleri de bundan belki...

Göz açıp kapayıncaya kadar mı sürüyor aşk?

Neden olmasın!

İlk heyecanla ilk sıkıntı arasındaki süre boyunca belki! Yani ne çok uzun, ne de erkeklerin korktuğu kadar kısa bir süre!

Neden olmasın!

Belki de aşkın süresi "seni seviyorum" sözcüklerinin soluk soluğa söylendikleri an kadar... (Erkekler bilseler bunu, saniye hesabı yaparlar: 4 saniye mi sürüyor, yoksa 5 mi?.. Bir de kitap yazarlar mı, dersiniz? "Aşkın Ömrü 5 Saniye.")

Kadınlar biliyorlar ki, sevilen televizyon programlarından, sevilen dostlardan, sevilen yiyeceklerden, sevilen filmlerden sık sık söz edilir olduğunda aşk da solmaya başlamıştır...

Kadınlar biliyorlar ki, "Ben bilmemkimi pek severim"li konuşmalar arttığında "ben seni seviyorum"lara git gide daha az yer kalmaya başlamıştır; sevginin yerini sevecenlik almıştır...

Bunu bildikleri için de aşkın takvimini ve hesap makinesini erkeklerin eline veriyor, ama filmin sonunu belirleme gücünü ellerinde tutuyor kadınlar...

Aşkın ömrü ne kadardır?

Erkeğin iktidar gösterişiyle iktidar şiddeti arasındaki mesafe hangi sürede alınıyorsa, o kadar! Kadınlar alttan alta biliyor bunu...

Aşkın ömrü ne kadardır?

Özlem ne kadar sürerse, o kadar.

Sevgilinin yokluğunun açtığı yanık yaraları kapanıncaya kadar... Kadınlar ve karasevdaya kapılarak gücünden kaybetmeyi göze alan erkekler içten içe bilir bunu...

Aşkın ömrü ne kadardır?

Erkekler salonda televizyon seyretmeye başladığı anda aşkın "bittiğini" biliyor mutfağa bulaşığa giden kadınlar... Ve biliyorlar ki, salona dönüşlerinde aşkın yine şansı olacak...

Aşkın ömrü ne kadardır?

Bütün erkek yazarlar bu konuda kafa patlatırken, gazetelerin erkek yayın yönetmenleri "Bu konuda uzmanlara sorun, araştırın, dizi yapın" emirleri verirken muhabirlerine...

Kadınlar gülüyorlar içten içe.

Ve umursamıyorlar kopan şamatayı...

Aşkın ölçüsünün çıkartılamayacağını; süresinin hesaba gelmeyeceğini biliyorlar.

Erkeklerse meraktan çatlamak üzere...

Hele bir zamanlar reklamcıyken çok günah işlediğine inanan, sonra bütün kıvrak zekasına karşın roman yazarak tövbesini kabul ettireceğini sanacak kadar da saf bir adam çıkıp "Aşkın Ömrü Üç Yıldır" diye kitap yazmaz mı?

Buyrun bakalım!

Seks deyince eline cetvel almadan, kronometre tutmadan içi rahat etmeyen erkekler, başlıyorlar aşkı da takvimle ölçüp biçmeye...

***

Psikanalist Darian Leader haklı mı?

"Bir kadın, partnerinin kendisini sevip sevmediği konusunda kafa yorarak dünya kadar zaman harcarken, bir erkeğin saatlerini, seçtiği kişiye duyduğu aşktan kuşkulanmakla geçirmesi daha muhtemeldir" diyor Leader.

Bu bağlamda daha önce de defalarca yazdım:

Kadının sorusu "Beni seviyor musun?"dur. (Nasıl sıkılırız bu sorunun durmaksızın tekrarlanmasından!..)

Erkeğin sorusu ise çok farklıdır: "Onu seviyor muyum?" (Kadınlar işitmezler bu soruyu ama hissederler!)

Belki de erkeğin içindeki bu aşk kuşkusundandır işi takvime bağlama ısrarı. (Hani "bilsem de, bu kadar zorlamasam bari!" hali, belki de.)

***

Geçenlerde bir sabah, henüz günün ilk ışıkları balkonuma vurmuşken uyandım.

Geniş cam kapıya alnımı dayadım. Uzaklarda, Göksu'nun üzerinde dans eden kuş sürüsüne takıldı gözlerim.

Gövdem hala yatağın sıcaklığını taşıyordu, ama alnım çarçabuk buz kesmişti.

O sırada aklıma bir kez daha düştü ki...

Aşk bir boşluğu doldurma çabasıydı; ruhumuzdaki boşluğu, eksiği, kusuru doldurma çabası.

Aşk sürekli özlemdi...

Aşk doyum değildi; modern hayatın doyuma dayalı zevk, haz, keyif modelleriyle çatışması buradan kaynaklanıyordu.

Aşk alevi, doyumsuzluğun her an parlamaya uygun yakıtıyla besleniyordu.

Doyum gerçekleştiğinde, engeller kalktığında, boşluklar dolduğunda, kusurlar örtüldüğünde...

Galiba...

İşte o an, aşk için de ölüm kaçınılmazdı!

(Bunun zamanı, süresi, takvimi mi olur?.. Ah biz erkekler!)



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır