Sayın Demirel... 1979'da azınlık hükümetini kurdunuz... Ve fark ettiniz ki bir derin devlet gerçeği var. - Olay şöyle... Hükümeti kurduk... Türkiye bir topak şekere, bir kaşık yağa muhtaç... Bir bardak mazot yok... İşte o hükümet, 24 Ocak kararlarını alan hükümettir... Liberalizmin başlangıç tarihi.
EKONOMİ VE GÜVENLİK Demirel: - Hükümeti kurdum, fakat devlet işlemiyor... Sıkıyönetim var, ama İstanbul'da kan gövdeyi götürüyor... Türkiye'nin pek çok yerinde sıkıyönetim var ama asayiş bozuk. Ne yaptınız? - Komutanları topladım... Önümde iki sorun vardı... Ekonomi ve güvenlik... Ekonomide adım atıyorum, ama iç güvenlikte atamıyordum... İşler yürümüyordu... İşte derin devlet dediğim olay.
YAPAMAYAN GİDER - Sonra sayın Demirel. - Sıkıyönetim komutanlarını topladım... Genelkurmay Başkanı da vardı. - Org. Kenan Evren. - Evet. - Ne dediniz? - Sayın komutanlar... Sıkıyönetimden sorumlu olan hükümettir... Fakat işler yürümüyor... Huzuru sağlayacağız ve bunu hukukun içinde kalarak yapacağız... Bu görevin yapılması gerekiyor... Son sözüm şudur: Yapamayan gider, yapabilen kalır.
DEMOKRATİK OTORİTE - Komutanlara başka bir şey demediniz mi? - Söyledim... Ben icranın başıyım... Hükümet, ağlama duvarı değil... Hükümetin, yapamıyorum diye bir mazereti olamaz... Görev yapılacaktır... Sokakta huzur sağlanacaktır... Devlet, kaybolan demokratik otoritesini yeniden kuracaktır.
DERİN DEVLET - Sayın Demirel... Komutanlarla konuştunuz... Ama işler yine yürümedi... Ve 12 Eylül müdahalesine kadar gelindi. - Derin devlet, sadece devletin bazı kurumlarından ibaret değil. - Başka ne var? - Korku. - Ne korkusu? - Çökme korkusu... Bu korku derin devletin kökünde yatar... Aslında Müdafaai Hukuk hareketi de bir derin devlet olayıdır... Devlet çöküyor, kurtaralım... Devlet yapamıyor, bari biz yapalım.
ORG. NECDET ÜRUĞ Süleyman Demirel: - Toplantıdan sonra 1. Ordu Komutanı'na dedim ki: Necdet Paşa, gel Başbakanlık Konutu'na gidelim. - Org. Necdet Üruğ... 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı. - Evet. - Çıktınız... Başbakanlık Konutu'nda ne konuştunuz.
NEDEN? Demirel'den, Org. Üruğ'a: - Necdet Paşa, siz liyakat sahibi bir komutansınız... Sıkıyönetim neden akan kanı durduramıyor?.. Devlet neden sokağı kontrol edemiyor... Türkiye huzursuz... Bu huzursuzluğu gidermek Başbakan olarak benim görevim... Sıkıyönetimden de yine ben sorumluyum.
KOPUKLUK - Sayın Demirel... Org. Necdet Üruğ ne dedi? - Dedi ki: Elimizden geleni yapıyoruz... Büyük bir gayretle çalışıyoruz... Ama olmuyor. - Neden diye sordunuz mu? - Elbette... Askeri yargı ile askeri idare arasında kopukluk vardı... - Sonra? - Genelkurmay Başkanı ile konuştum... Kopukluk giderilsin dedim.
MÜDAHALE - Sonra ne oldu?.. Düzeltildi mi? - Yasal düzenleme gerekiyordu... Meclis'ten yasa geçiremiyorduk... Derin devlet, derinden derine çalışıyordu... Çok daha sonra bana bazı şeyler söylendi ama açıklayamam. - Ne gibi? - Bekledik ki, müdahalenin şartları oluşsun gibi. - Ve derin devletin varlığını dolu dolu gözlemlediniz. - Hem de nasıl.
Ecevit'e suikast ihbarı
Sayın Demirel... 1977'de Ecevit'e suikast ihbarı oldu... O konunun derin devletle ilgisi var mı? - Hayır... Olay şu... 5 Haziran'da seçim vardı... 3 Haziran'da da Ecevit'in Taksim mitingi... Ben Başbakan'dım... Fuat Paşa bana geldi. - MİT Müsteşarı Fuat Doğu. - Evet... Dedi ki: Miting sırasında, Sheraton Oteli'nin üst katındaki bir odadan Ecevit'e uzun menzilli silahla ateş edileceği şeklinde bir istihbarat var.
- Fuat Paşa'yı dinlediniz... Ne yaptınız? - Düşündüm... Sonra Cumhurbaşkanı Korutürk'e çıktım: Sayın Korutürk... Şöyle bir durum var... Bütün önlemleri aldım... Genelkurmay, İçişleri ve MİT'e yazı yazdım... Ama kurşun öyle bir olay ki, bütün önlemlere rağmen, bazen hedefini bulur. - Sonra? - Dedim ki... Sayın Korutürk... Ortalığı ayağa kaldırmanın manası yok... Bu işi gizli tutalım... Ama sayın Ecevit'e de bilgi verelim... Mutabık kaldık.
- Sonra? - Sayın Ecevit'e bir mektup yazdım... Devlet bütün önlemleri alıyor, sizin de bilginiz olsun diye... Bunu aldı, aciz hükümet diye ortalığa bir yaydı ki... O tarihte İstanbul'da 21 sol, 2 sağ örgüt vardı... Başbakan olarak, Ecevit'e o mektubu yazmam gerekliydi... Bu olayda derin devlet yok.
Derin devletle ilk tanışma
Süleyman Demirel "14 Ekim 1979'da seçim yapıldı" diye söze başladı. Seçim "Senato üçte bir yenileme" seçimi ile "milletvekili ara" seçimiydi. Adalet Partisi senato seçiminde yüzde 47 oy aldı. Milletvekili seçiminde yüzde 55. - Ve Başbakan Ecevit, Meclis'te çoğunluğu olmasına rağmen, Çankaya'ya çıktı. "Türkiye'yi yönetmek AP'ye düşer" dedi... İstifasını sundu. - Sonra? - Cumhurbaşkanı Korutürk de hükümeti kurma görevini bana verdi. Demirel: - Meclis'te 149 milletvekilimiz vardı... Ancak, azınlık hükümeti kurabilirdim... Milliyetçi Hareket Partisi ile Milli Selamet Partisi dışarıdan şartsız destek verdiler. - Sonra. - Hızla işe başladık... Ama baktım bir şey var... Daha önce görmediğim, duymadığım bir şey... Farklı bir durum. - Neydi? - İşte o derin devletti... Derin devletin varlığını o zaman fark ettim.
12 Eylül, saat 03:59
Süleyman Demirel derin devleti anlattı, anlattı ve "takvim" 12 Eylül'e kadar geldi, dayandı. "Efendim" dedik: - O gece? - 12 Eylül gecesi mi? - Evet.
Demirel: - Saat 03:59'du... Televizyondan ilk beyanname okundu: Aziz Türk Milleti. - Kenan Evren'in ihtilal beyannamesi. - Evet... Artık o dakika itibariyle derin devlet olayı yok... İdareye el koyup, devlet oldu.
- TV'yi izlediniz... Eşiniz de izledi. - Evet. - Nazmiye hanım ne dedi?.. Siz ne dediniz? - Dedim ki... Nazmiye... Su testisi, su yolunda kırılır. - Hepsi bu kadar mı? - Eh, bir şeyler konuştuk işte.
Nazmiye Demirel'den Süleyman Demirel'e: - Eeee Demirel... Şimdi ne yapacaksın? Demirel'den, Nazmiye hanıma: - Nazmiye, bu bir sel... Selin önünde ne yapılır? Demirel: - Eşime bunu söyledim... Sel geldi... Devlet krizi. - Direnmek falan hiç aklınıza geldi mi? - Kime direneceksin?.. Benim, ikinci bir ordum mu var?.. Sel gelmiş, durdurma imkanı mı var? - Nazmiye hanıma başka ne dediniz? - Dedim ki... Bu da geçer yahu. - Başka? - Dedim ki...Devlet bunalımı... Memleket, millet için hayırlısı neyse o olsun... İnşallah bu olayın içinden de en hayırlı şekilde çıkarız.
- Sonra sayın Demirel. - Bu sırada ezan okundu... Aptes aldım, namaz kıldım. - Sonra? - Geldiler... Naziktiler... Hamzakoy'a gideceksiniz dediler... Gittik... Hani sen geçen gün Orman Bakanı Osman Pepe ile helikopterle üzerinde uçtun ya... Çok güzel yerdir oralar... Şimdi yemyeşil.
"Aziz Türk milleti......"
12 Eylül'ün üzerinden "çeyrek asır" geçti. Ama 12 Eylül sabahı, ihtilal lideri Org. Kenan Evren'in okuduğu "bildiri" hala Demirel'in önünde. Belki "yüzlerce kez" okumuş. Demirel "o bildiriden" sonra "Hamzakoy'a, sürgüne" gitti. Döndü, evinde "dört duvar arasındaydı." Ardından yine "sürgüne, Zincirbozan'a yollandı." Siyasetten yasaklandı. İtildi, kakıldı. Fakat "o bildiriyi" hiç unutmadı. - Sayın Demirel... Bildiri? - Aziz Türk Milleti diye başlıyor.... Dış ve iç düşmanlar... Devletin varlığı, rejimi, bağımsızlığı.... Fikri ve fiziki saldırı... Devletin başlıca organlarının işlemez hale gelişi.... Can ve mal güvenliğinin tehlikeye düşüşü..... Demirel, bir çırpıda bildiriyi okudu.
*** - Sayın Demirel... Bildiri? - Can ve mal güvenliği diyor... Çok önemli... Son 2 bin yıldır devletlerin çöküşü ve devrimler hep aynı şeyden dolayı oluyor... Can ve mal güvenliği... En önemli gerekçe. Demirel: - Bildiri diyor ki... Devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşmüştür... Bu da çok önemli... Benim yönetim zaafı dediğim olay bu işte... Yönetim zaafı, derin devlete güç veriyor.
Demirel'in, çeyrek asır sonra, "kendisini indiren bildiriye" bakışı: - Derin devletin gözüyle, yönetim krizi, devlet zaafı, bölünme ve çökme korkusu çok iyi yorumlanmış... Bildiriyi tartışırsın fakat realite de bu.
Derin devletin en kısa tanımı
Derin devlet röportajı sırasında belki sekiz on yerde Demirel bir "korkudan" bahsetti. "Derin devleti besleyen" korkudan. Örneğin "teyp kaydının" bir bölümü: - Sayın Demirel... Tek cümleyle özetlemek gerekirse, derin devlet nedir? - Derin devlet, normal devletin raydan çıkmış halidir. - Devlet neden raydan çıkar? - Korkudan.
- Sayın Demirel... Ne korkusu? - Çökme... Devletin yıkılması. - Bu korku neden? - Korku, Osmanlı'nın dağılmasının sonucu... Cumhuriyet'i kuranlarda bu korku hâkim.
Demirel: - Hufrei inkiraz... Yani uçurumun kenarına gelmek... Veya pençei izmihlal... Yani çökmek... Osmanlı yıkılınca bu iki korku zihinlere yerleşti... - Sonra? - Ve zihinlerden hiç çıkmadı... Derin devletin kökünde bu korku yatar... Çöküşün pençesine düştük, kalkın ey ehli vatan... Devlet çöküyor, biz kurtarıverelim... Olay budur.
Demirel: Neden konuştum?
Demirel neden konuştu? Medyada, siyasi karargâhlarda, derin devlette, çeşitli yerlerde bu soru soruluyor. Süleyman bey "Cumhuriyet'in hafızası." Devletin "kara kutu"su. Derin devlet konusunda Baba'yı "kaşıdık", o da konuştu. "Soranlara" bunu söyledik. Ama hâlâ soran sorana: - Neden konuştu? İşte Demirel'in "neden konuştunuz"a yanıtı:
Konuştum. Türkiye biraz düşünmeli diye konuştum. Türkiye daha iyi yönetilmeli diye konuştum. Bu bir kişisel tartışma değil. Polemik peşinde de değilim. Bütün dünya bugün daha iyi yönetimin yolunu arıyor. Türkiye de aramalıdır diye konuştum. Daha iyi yönetilmek Türkiye'nin hakkıdır.
Konuştum. 50 yıllık çok partili siyasal yaşam deneyiminde herkes ders çıkarmalıdır diye konuştum. Söylediğim sözlerin muhatabı şu kişi, bu kişi değildir. Kimseyi kırmak, incitmek, küçük düşürmek peşinde olamam. Geçmişin içinde, pek çok olayı bizzat yaşayan, devletin en üst noktasına kadar gelen bir adam, tecrübesini aktarıyor. Kendim için değil, ülkem için konuştum. Geçmiş hepimizin. Gelecek de hepimizin olacak.