İLİŞKİLİ HABERLER
Terliğim kurumuma mal edilmemeliydi
Terliğim kurumuma mal edilmemeliydi
"Yanlış yaptım kabul ediyorum... Bundan sonra yorgun da, hasta da olsam aynı şeyi yapmam" diyen Kotil: "Süper haksızlık ediliyor. Dünya ekonomik krizdeyken, biz British, Lufthansa, Air France'la yarışıyoruz, onlardan yolcu alıyoruz. Muazzam işler yapıyoruz, bunları konuşalım"..
- Adınız Temel olduğuna göre sizinki tipik Karadenizli bir aile mi?
- Aslında benim doğduğum yıllarda, ki 1959 doğumluyum, pek kullanılmıyordu bu isim. Adımın Temel konması biraz enteresan... Annemin bir erkek çocuğu ölmüş doğar doğmaz. Sonra benim ikiz kardeşim ölmüş doğumda, bir de ablam rahmetli olmuş.
Yani sekiz kardeş olacaktık ama şu anda üç kız, iki erkeğiz. Teyzem de benim ismimi Temel koymuş, 'temeli sağlam olsun, yaşasın' diye. Karadeniz isminden ziyade sebebi budur. Tabii Temel fıkraları çocuk yaşlardayken enteresan oluyor...
- Peki siz Temel fıkralarıyla yaşamayı, bunlarla eğlenmeyi öğrendiniz mi?
- Çocuk yaştayken hoş olmuyor, onu söyleyeyim! Fakat ben çok okudum, Michigan'dan mezun oldum.
Türkiye'de çok fazla Michigan mezunu da yoktur, ondan sonra Temel popüler bir isim oldu benim için.
- Peki nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
- Bir kere ova gibi düz yerler yoktu koşup oynayacağımız... Dağlık alandı yaşadığım yer, yan yana dizilmiş evler, köy mantığı değil de, bir uçta bir ev, başka uçta başka bir ev vardı, çok farklı bir yaşam şekliydi. Ben 10 yaşına kadar Rize'de kaldım, 1969'da ailece İstanbul'a geldik. Çay etkin bir gelir kaynağı değildi o zamanlar. Babam müteahhitlik yapıyordu, daha önce de Almanya'da çalışmıştı. Dolayısıyla babadan biraz uzak büyüdük.
- Çok parlak bir akademik kariyeriniz var; sizi okumaya bu kadar sevk eden şey neydi?
- Rize'de bulunduğum yıllarda okumak pek zevkli değildi; etrafta oynamak, koşmak, derede balık tutmak daha eğlenceli geliyordu. İstanbul'da ise koşacak yer yoktu ama okuyacak kitaplarım çoktu. İyi ki gelmişiz İstanbul'a, yoksa bu noktalara gelemezdim.
- Karadeniz şivesiyle konuşmuyorsunuz...
- Tabii yıllar içinde dengeliyorsunuz onu ama Rizeli bir arkadaşımla konuşsam görürsünüz beni! (gülüyor) Rize'ye gitsem ya da aile içinde konuşsam şivem anında devreye girer. Yani bir format olarak duruyor o.
- Neden uçak mühendisliğini seçtiniz peki; gökyüzüne, uçaklara merakınız var mıydı?
- Öyle bir merak yoktu ama Rize'de iş olarak ya çay var ya da el sanatlarıyla ilgilenmen gerek. Başka iş yok.
Bizim de torna, tesfiye atölyeleri olan akrabalarımız vardı, orada makine mühendisliğivari konularda bir arzu, istek oluştu. İstanbul'a geldiğimiz yıllarda Kıbrıs çıkarması gündemdeydi. Ben liseydim, gazetelerde boy boy 'Türkiye uçağını yapacak' diye haberler çıkıyordu, Amerikan ambargosu vardı, uçakların bir kısmı uçamıyordu. Her genç gibi 'uçak mühendisi olalım' dedik. Birinci sebep buydu. İkincisi de, mezun olduğum İTÜ Uçak, 78 yılında Türkiye'de en yüksek puanla öğrenci alan okuldu.
- Çok hırslı biri misiniz siz?
- Tabii idealist ve hırslı olmazsanız motive olamıyorsunuz. Rize'den gelmiş olmam, 10 yıl boyunca dağda, kırda yaşamış olmak etkiledi beni. İTÜ'yü de bir an önce bitirmek istiyordum. O yıllar kötü yıllardı, anarşi olan yıllardı biliyorsunuz.
- Sonra Amerika'da çift master yaptınız, oradaki üniversitelerde ders verdiniz. Türk Hava Yolları'na geçişiniz nasıl oldu?
- Uçak mühendisliğini bitirip hemen 'uçak yapalım' demek o kadar kolay değil tabii! Bu bir ülke politikası; Türkiye uçak yapmak istiyorsa hükümetlerin milyar dolarlık bütçe ayırması gerekiyor, on binlerle ifade edilen mühendis kadrolarını belli süre çalıştırması, koruması gerekiyor. Tesadüf eseri bir yurtdışı bursu buldum ama sadece bir uçak mühendisine veriliyordu.
Rahmetli Özal'ın bursuydu o da. Uçak tasarımında doktora yapacak, gelip THY'de görev alacak, uçak imal edecekti. O da bana denk geldi.
- Ne kadar şanslısınız!
- Puanım çok yüksekti ama! Bursu aldık, gittik Amerika'ya. Michigan uçak mühendisliğinde ilk üçe giriyor Amerika'da. Sonra ikinci master'ımı aldım, sonra doktoramı... Mezun olur olmaz Türkiye'ye geldim.
İTÜ Uçak'ta öğretim görevlisi oldum, Büyükşehir Belediyesi'ne daire başkanlığı yaptım, tekrar Amerika'ya gittim ailemle, hocalık yaptım. 2003 yılında Abdurrahman Bey (Gündoğdu) THY genel müdürü olunca Teknik A.Ş.'yi de bana teklif ettiler genel müdür yardımcısı olarak.
İDDİALI OLMAK BÜYÜK ZEVK VERİYOR...
- Hangisi daha zevkli; akademisyenlik mi, hizmet sektöründe çalışmak mı?
- Amerika'daki okulların hepsi zaten sizi farklı formatta yetiştiriyor, geliştiriyor. Biz o derslerde projeler yaptık, fikirler ürettik; yani o okullardan bayağı donanımlı çıkıyorsunuz. Doktorası olanların bir kısmı akademiye devam ediyor, bir kısmı da şirketlere uzman, araştırmacı olarak hizmet veriyor, yöneticilik yapıyor. Dolayısıyla Michigan'da aldığım eğitim benim hem bugünkü görevimi, hem akademide hocalık görevimi yapmama alt yapı oluşturuyor. İşin zevkli tarafına gelirsek, tabii ki hocalık çok zevkli.
- Yöneticilik daha yorucudur herhalde!
- Tabii THY çok büyük bir kurum, çok büyük bir marka ve Türkiye için çok önemli bir organizasyon.
Zevkin ötesinde bir görev ruhu var burada. En çok hoşuma giden kısım da, uluslararası pek çok havayolu ile rekabet ediyor olmamız. 30 yıldan bu yana üye olduğumuz IATA (Uluslararası Havayolu Taşımacılığı Birliği) toplantılarından birini ilk kez geçen yıl burada yaptık. Yönetim kuruluna ilk giren kişiyim. Bunlar çok zevk veren konular. Hocalığı hiçbir zaman bırakmamak lazım ama THY çok anlam ifade ediyor.
- THY Genel Müdürü olmanın en zor ve en keyifli yanları nedir söyler misiniz?
- Bu işin en zor yanı da en zevkli yanı da rekabet etmek! İşin sonunda ipi göğüsleyememek de var, o zor bir durum. Ama aylık, haftalık mali sonuçlar geldiğinde, bu pazarda mesafe kat ettiğimizi görmek zevk veriyor, kaliteli olmak zevk veriyor. Bütün yolculara, 'Siz bizim yıldızlarımızsınız' diyoruz, süper iddialıyız bu konuda. İddialı olmak zevk veriyor.
İLİŞKİLİ HABERLER
Terliğim kurumuma mal edilmemeliydi
Yayın tarihi: 22 Mart 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/22/pz/haber,13172808D3CD42A494172FEFC7687ABF.html
Tüm hakları saklıdır.