Giriş Saati : 18.03.2009 11:47 Güncelleme : 18.03.2009 20:20
Çanakkale Zaferi'nin 94. yıl dönümü törenlerle kutlanıyor...
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin 94. yıldönümü etkinlikleri, sabah Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk Anıtı'na çelenklerin konulmasıyla başladı.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Feyyaz Öğütçü, Vali Abdülkadir Atalık, Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural ile resmi kurum ve kuruluş temsilcilerinin Atatürk Anıtı'na çelenk koymasıyla başlayan tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı eşliğinde göndere bayrağın çekilmesiyle devam etti.
Törene yurdun dört bir yanından gelen gaziler kıyafetleriyle ilgi odağı olurken, vatandaşlar da Türk bayraklarıyla alanı doldurdu. Tören sonunda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı "TCG Fatih" Fırkateyni'nden 21 pare top atışı yapıldı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bu millet, geçmişte hiçbir başka millete boyun eğmemiştir. Bugün de eğmeyecektir. Bu millet geçmişte bağımsız ve hür olmuştur. İlelebet bağımsız ve hür olacaktır'' dedi. Başbakan Erdoğan, 18 Mart Stadyumu'nda düzenlenen 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin 94. yıl dönümü törenine katıldı. Erdoğan, törende yaptığı konuşmada, Çanakkale Deniz Zaferi'nin, ''tarihte unutulmaz iz bırakan bir zafer ve Anadolu topraklarının şahit olduğu en büyük kahramanlıklardan biri'' olduğunu ifade etti. 18 Mart 1915'te tüm dünyaya ''Çanakkale geçilmez'' sözünün haykırıldığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Çanakkale savaşları, vatanseverlik, fedakarlık, cesaret gibi yüksek faziletlerin kahramanca sergilendiği bir destandır. Hiçbir cephe, hiçbir savaş Çanakkale kadar tarihin akışını bütünüyle değiştiren bir etkiye sebep olmamıştır. Eğer bu millet 'Çanakkale geçilmez' diye haykırmasaydı, bu sözünün gereğini yerine getirmeseydi bugün sadece bu toprakların değil, bütün bir dünyanın kaderi değişecekti. Bu nedenle 18 Mart Şehitler Günü'nü, her biri ayrı bir kahramanlık sergileyen neferlerimizin, şehitlerimizin aziz hatırasını anmak, geçmişte yaşananlardan ibret çıkarmak için bir vesile kabul ediyoruz.
Çanakkale'de ortaya konulan istiklal mücadelesi eşsiz bir destandır. Bu destanı yazan Mehmetçiklerin, gazilerin, şehitlerin her birini huzurlarınızda rahmetle, minnetle anıyorum. Sadece Çanakkale şehitlerimizi değil, İstiklal Savaşı şehitlerimizi, Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekatı, terörle mücadele şehitlerini ve diğer tüm şehitlerimizi de bu vesileyle rahmetle minnetle anıyorum.O şehitler, o kahramanlar bizim için ölümsüzdür. Şunu asla unutmamalıyız, şehitler ölmez... Çanakkale'de elde ettiğimiz zafer, şanlı bir milletin küllerinden yeniden doğmasına vesile olmuştur. Çökmekte olan bir imparatorluğun içinden güçlü bir cumhuriyetin, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğmasına vesile olmuştur.
Her vatan evladının, ecdadımızın ortaya koyduğu bu mücadele ruhundan, bu fedakarlıktan çıkaracağı çok büyük dersler vardır. Bu millet, geçmişte hiçbir başka millete boyun eğmemiştir. Bugün de eğmeyecektir. Bu millet geçmişte bağımsız ve hür olmuştur. İlelebet bağımsız ve hür olacaktır. 'Ya istiklal ya ölüm' kararının ardında işte bu gerçek yatmaktadır. Türk milleti 'ya istiklal ya ölüm' kararını vererek sadece şanlı bir zafere değil, sadece istiklaline değil, aynı zamanda geleceğine istikbaline koşmuştur. Bu şuurla diyoruz ki geçmişte verilen istiklal mücadelesini kavramadan ülkemizin istikbal mücadelesinde başarılı olmamız mümkün değildir.''
253 BİN MEHMETÇİK DESTAN YAZDI
Çanakkale Zaferi'nin 94. yıl dönümü törenlerle kutlanırken 253 bin Mehmetçiğin şehit düştüğü savaş, hafızalarda canlılığını koruyor. Çanakkale Savaşları'nın bir bölümü olan 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı'nı geçmek isteyen dünyanın en güçlü donanmasını püskürterek çok önemli bir deniz zaferi kazanan Türk ordusu, bundan sonra cephe savaşlarının geçeceği kara çıkarmalarına karşı amansız ve çok kanlı bir savunma yaptı.
Denizden Türk ordusunu yenemeyeceğini anlayan Avustralya ve Yeni Zelandalılar'dan oluşan Anzak ordusu, 25 Nisan-6 Ağustosta Gelibolu Yarımadası'na çıkarma yaparak savaşın en kanlı bölümünü başlatıyordu. Dünyanın en dar savaş bölgesinde göğüs göğüse kanlı çarpışmalar bu dönemde gerçekleşti. Bu savaş 500 bin kişinin hayatına mal oldu. 253 bin şehit vererek yurdunu savunan Türk insanının yazdığı bu şanlı tarih, dünyanın mazlum ülkelerine de özgürlük için örnek oluşturdu. 1. DÜNYA SAVAŞI'NIN EN KANLI BÖLÜMÜ
1914 yılının Temmuz ayında başlayan, 1918 yılının Ekim ayında sona eren 1. Dünya Savaşı'nın en kanlı sayfalarının yazıldığı Çanakkale Savaşları, 8 ay 14 gün sürdü.
Bir İngiliz kruvazöründen atılan mermi, Seddülbahir cephaneliğine isabet ederek, tonlarca barut ve mermiyi havaya uçurdu. Türk milleti savaşın başlamasına neden olan bu mermiyle ilk şehitlerini 3 Kasım 1914 gününün sabahında verdi. Seddülbahir cephaneliğini korumakla görevli 5 subay ve 81 erimiz şehit oldu. Düşman saldırısı ve verilen şehitler, yurdun dört bir yanından vatanı korumak için Çanakkale'ye gelen Mehmetçik için adeta şahlanış etkisi yapmıştı. Anadolu'nun bağrından kopup gelen ancak elinde yeterli cephanesi bulunmayan kahraman Mehmetçik, gözlerini kırpmadan güçlü düşman donanmalarından atılan mermilere göğüslerini siper ederek vatan için ölüme gitmekten korkmadı.
İtilaf devletlerine göre, Çanakkale mutlaka geçilmeliydi. Düşman donanmasından atılan mermiler bu kez Seddülbahir ve Kumkale bataryalarının susmasına neden oldu. Bu saldırılar karşısında yılmayan ve ölümü Allah'a kavuşmak olarak gören Mehmetçik, susturulamıyordu. Seddülbahir bataryasından sağ kurtulmuş, bacağından yara almış Balıkesirli Mehmet Çavuş, kırık tüfeğini sallayarak Seddülbahir tepelerinden düşmana şöyle haykırıyordu: ''Bre gafiller, dünyanın bir ötesinden neye geldiniz? Sizi çağıran mı oldu? Biz ölmeden bu topraklara adım atamayacağınızı bilmiyor musunuz?'' Mehmet Çavuş, bu haykırışıyla Türk milletinin duygularına tercüman oluyordu. Mehmet Çavuş'un haykırışı kehanet oluyor, uzun ve kanlı savaş iki taraftan 500 bin insanın hayatına mal oluyordu. Düşman, geldiği gibi gitmek zorunda kalıyordu. CEPHEDE SAVAŞAN GAZİLER, SAVAŞI ANLATIYOR
Bugün hayatta olmayan Çanakkale Savaşı gazileri, son günlerinde savaşı anlatmıştı.
Ezine ilçesine bağlı Geyikli beldesinden Halil Helvacı: ''27. alayda Arıburnu cephesinde 9 ay çarpıştım. Bir defasında 3 gün hiç durmadan süngü harbi yaptık. Koskoca alaydan 7 kişi kalmıştık. Sonra bize 10 er daha verdiler. Beni de çavuş yaptılar. Bir gün düşmana Arıburnu'ndaki mevziden ateş ediyoruz. Tetiği çekiyorum tüfek patlamıyor. Yanımdaki arkadaşa 'Tüfek bozuldu galiba' dedim. Arkadaş kontrol ettikten sonra yüzüme acı acı baktı ve 'Senin tüfekte bir şey yok, tetiği çeken parmağın kopmuş be adam' deyince acısını o an duydum.''
Çan ilçesi Halilağa köyünden Mustafa Aksoy: ''Seddülbahir'de başımızdaki komutan Yüzbaşı Şerafettin Bey, besmele çekip 'Hadi aslanlarım, ananız sizi bugünler için doğurdu. Ben sizin önünüzden, siz arkamdan gelin, sakın korkup geri çekileyim demeyin, düşmana aman vermeyelim' dedi. Düşman çok kalabalık geliyor. Zığındere tarafından çevirme yapmış, taktik icabı geri çekildik. O sırada dizlerimin altından vurulmuşum. Yanımda arkadaşlarım şehit olmuşlardı. Kanlı derenin içi yaralı dolu, katırlar ve atları da dereye indirmişler, onlar bile titriyor. Sıhhiye yok, yaralarım kendiliğinden soğudu. Destek ekip ile yeniden cepheye gittik.'' Yenice'nin Akçakoyun Köyü'nden Mehmet Oral: ''Arabistan Savaşı'ndan köye geldiğimin 12. günü Çanakkale cephesine gittim. Anafartalar'da sıhhiye bölüğü eri olarak sargı mahallindeydim. Büyük Komutan Mustafa Kemal'in çadırı da bizim sargı yerindeydi. Mustafa Kemal, Fırka komutanına şöyle sordu: 'Biz mi onlardan toprak istiyoruz, yoksa onlar mı bizden?' Fırka komutanı 'Onlar bizden toprak istiyorlar' dedi. Mustafa Kemal de 'Öyleyse neden biz hücum edip de askeri kırdırıyoruz? Onlar bize hücum etsin, biz onları kıralım, biz kırılmayalım' dedi.''
Biga ilçesine bağlı Karabiga beldesinden Recep Tural: ''Çanakkale cephesinde 27. alay 2. tabur 4. bataryada görevliydim. Mustafa Kemal, bizim hemen solumuzda, Conkbayırı'nda karargahını kurmuştu. Ben görmedim ama çok cesur olduğunu söylerlerdi. Gavur ateş ederken mızıkasını çalar, hiç kesmezmiş.''
Bayramiç'in Aşağışevik Köyü'nden Mustafa Konar: ''Kocadere'de ve Arıburnu sırtlarında düşmanla göğüs göğüse çarpıştık. Sabahlara kadar ateş kesilmezdi. İstihkamların arası insan cesediyle doluydu. Arpa demeti gibi yayılıp kalıyorlardı. Ne kadar düşman öldürdüğümüzü hatırlamıyorum. O soruyu tüfeklere sormalı.''
Biga'nın Gündoğdu Köyü'nden Ali Demirel: ''Arıburnu'nda düşman mevzileri çok yakındı. Savaşırken mermi yağdırır bomba atarlardı. Dinlenme zamanında soğan, sigara atarlardı. Düşman mevzilerine yaptığımız bir süngü hücumunda aynalı tüfek ele geçirdim. Marangoz olduğum için baka baka aynısını yaptım. Her mangaya bir aynalı tüfek dağıttım. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı ayna koydum. Siperden kafamızı çıkarmadan aynaya bakarak düşmanı görür, hareketlerini izlerdik.''
ÇANAKKALE DESTANI'NIN KADIN SAVAŞÇILARI
Çanakkale Savaşlarında, vatanını korumak için canını feda eden 253 bin Mehmetçik arasında, Türk kadın savaşçılar da bulunuyor.
Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi (AÇASAM) Müdürü Prof. Dr. Mete Tuncoku, Çanakkale Kara Savaşlarında, 200 binden fazlası Türk olmak üzere 500 bine yakın insanın, göğüs göğüse, mertçe çarpışarak inandıkları ilkeler uğrunda canlarını verdiğini söyledi.
Tuncoku, bu savaşlarda bazı Türk kadın savaşçıların da Mehmetçiğin yanında çarpıştığını ve bunun pek bilinmediğini ifade ederek, bu konuda Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde araştırma yaptığını belirtti.
Araştırmalarında, ''Keskin Nişancı Türk Kadınları'' ve ''Türk Kadın Savaşçıları'' konularını anlatan yabancı asker mektup ve günlüklerini gördüğünde çok şaşırdığını belirten Prof. Dr. Tuncoku, mektupları, önce siperlerde süregelen yaşamın değişmez şartları olan her an vurulma, boğucu sıcaklar, su sıkıntısı ve salgın hastalık koşulları altında bunalıp ruhsal çöküntü içine giren birkaç yabancı askerin hayal ürünü olarak düşündüğünü ve fazla önemsemediğini kaydetti.
Tuncoku, şöyle dedi: ''Ancak, bu mektup ve günlükleri birbirleriyle yer, zaman ve olay boyutuyla karşılaştırınca, anlatılanların doğru olduğu konusundaki düşüncelerim güçlendi. Çanakkale Savaşlarının aradan bu kadar süre geçmesine karşın henüz açıklığa kavuşmamış ve özellikle de Türk tarihi araştırmacılarının incelemesini bekleyen yönleri olduğu görülmektedir.'' Türk kadın savaşçıları ile ilgili araştırmasına ''Çanakkale 1915 Buzdağı'nın Altı'' kitabında yer verdiğini kaydeden Tuncoku, bu savaşların bilimsel belgeli ve objektif bir şekilde araştırılarak gelecek nesillere aktarılması gerektiğini söyledi.
Tuncoku, ''(Kadın mücahitler kimlerdir?), (Eylemleri bireysel midir?), (Yoksa örgütlenmiş ve planlı bir eylem midir?), (Kendilerini nasıl eğitmişlerdir) gibi belge ya da kayıtların Türk arşivlerinde mutlaka olması gerekmektedir'' diye konuştu. MEKTUPLAR
AÇASAM Başkanı Prof. Dr. Mete Tuncoku'nun, ''Çanakkale 1915 Buzdağı'nın Altı'' kitabında, Avusturyalı er J.C Davies', ailesine gönderdiği mektup da şunları anlatıyor:
''Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyu ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına yine de üzüldüm. Güzel yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında genç bir kızdı. Ölü olarak ele geçirdiğimizde yanında başka bir Türk'ün ölüsününü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun vardı. Bu savaş korkutucu.''
İngiliz donanmasına ait hastane gemisiyle İngiltere'ye götürülen yaralı bir askerin mektubu ise şöyle:
''O bir Türk kadın savaşçısıydı ve durmaksızın saklandığı evden ateş ediyor, evi boşaltıp teslim olmayı reddediyordu. Sonunda ele geçtiğinde yanında yaşlı annesi ve çocuğu da birlikteydi. Yakalanana kadar bir pencereden, ısrarla ve özellikle de subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti. Sanıyorum öldürdüğü bazı kurbanlarını süngülemişti de. Üzerinde 16 askerimizin künyesiyle oldukça yüklü miktarda yabancı para bulduk.'' Bir başka asker ise, ailesine yazdığı mektupta Türk kadın savaşçıları hakkında şunları anlatıyor:
''15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Burada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermilerinin yanı sıra pusuda ateş eden keskin nişancı kadın savaşçıların ateşi altında adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimki. Burada pusuya yatıp çarpışan keskin nişancıların çoğu kadın veya kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaçlar ve bodur bitkilerle uyum sağlamışlar.''