Bir Türk gazeteci bir Amerika gezisinde kent dışındaki bir motelde kalmaktadır.
Gece yandaki odada bir takım adamların yüksek sesle konuşup tartıştıklarını duyup, kulak kabartır.
Duvarı delip gelen konuşmaları dinlerken tüylerinin diken diken olduğunu hisseder.
Çünkü yan odadakiler bir adamı nasıl öldürecekleri üzerinde tartışmaktadırlar...
- Üzerine benzin döküp yakalım...- Otomobille çarpıp ezerek öldürelim...- Gökdelenin üst katından aşağıya atalım...- Yemeğine zehir koyalım... Bu konuşmaları dinleyen gazeteci hemen resepsiyona gider ve tezgâhın arkasındaki görevliye, yanındaki odada kimlerin kaldığını sorar.
Görevli soruyu cevaplar:
- Onlar Hollywood senaristleri... Bir aksiyon filminin senaryosunu yazmak için günlerdir çalışıyorlar. Filmde bol bol takip sahneleri, cinayetler falan olacakmış... Bu anlattığım olayı yıllar önce Refik Erduran'ın yaşadığını ve gazetedeki köşesinde yazdığını söyleyeyim.
Aslında biz Türk toplumu olarak uzun yıllardan beri buna benzer durumları yaşamıyor muyuz?
Değişen dönemler Değişen dönemlere göre kamuoyu kapalı kapılar arkasında kimlerin neler konuştuklarını farklı açılardan hep duydu.
27 Mayıs darbesi ertesindeki jurnallerde dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın yürüyüş yapan Harbiyeliler için
"Tenkil edelim" dediğini falan okumamış mıydık?
Daha sonraları teknoloji ilerledi ve hem ses hem de görüntü kayıtlarını hep birlikte izlemeye başladık televizyonlardan.
28 Şubat'ta Aczimendilerin ayinleri, Müslüm Gündüz'ün kaçamakları falan kayda alınıp, kamuoyuna sunulurdu.
Derken Tayyip Erdoğan'ın uzun yıllar önce yaptığı konuşmaların bantlarını yayınlamak moda olmuştu.
Son dönemde de darbe girişimlerine ilişkin kayıtlar ve günlükler gündemde...
Birkaç örneği hatırlatalım.
- Özden Örnek Günlükleri... -
Karadayı bantları... -
Mustafa Balbay Günlükleri... Balbay Günlükleri Son olarak yayınlanan
"Mustafa Balbay Günlükleri" konusunda bazı meslektaşlar dün benim görüşümü de almak istediler. Balbay'ın kitaplarını imzalamak için Cumhuriyet'teki toplantıya katılmamı da hatırlatarak,
"Bu günlüklerde darbe girişiminin kanıtları var... Balbay'la dayanışmanın yanlışlığını kabul ediyor musunuz" diye soru soran da oldu.
Öncelikle
"Balbay'a ait olduğu ileri sürülen günlükler konusunda onun ve onun avukatının görüşünü almak, benim görüşümü almaktan daha öncelikli bir gazetecilik uğraşı olmalıdır" dedim.
Ayrıca, Balbay'a destek vermenin hapisteki bir meslektaşla dayanışma hareketi olduğunu ve bunun Ergenekon adı verilen dava ile bağlantılı bir davranış olmadığını anlatmaya çalıştım.
Bir COMECON hikâyesi Son olarak da hukukun üstün olması gerektiğini, kanunlar önünde herkesin eşitliği ilkesini, savunma hakkının kutsallığını ve yargıya güvenmekten başka çözüm olamayacağını hatırlattım.
Bir de siyasi içerikli bir soğuk savaş fıkrası anlattım.
Her konunun merkezden karara bağlandığı komünist ortak pazarı olan COMECON üyesi Çekoslovakya bir
"Deniz Ticaret Bakanlığı" kurunca, COMECON Genel Sekreteri
"Deniz Ticaret Bakanlığı kuramazsınız; çünkü sizde deniz yok" diye uyarmış Prag'ı.
Çekler de
"Ama Bulgaristan'da Kültür Bakanlığı, Sovyetler'de de Adalet Bakanlığı var" diye cevaplamışlar uyarıyı.
Demek istediğim şu.
Adaletin varlığına ve yargıya güvenmek tek çözümdür.
"Yargı" ve
"Medya" farklı erkleri temsil etmelidirler.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 18 Mart 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/18//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.