Bu son global ekonomik krizin en şaşırtıcı sonucu, dünyada istikrarın ve sağlamlığın simgesi olarak bilinen markaların aslında müflis olduklarının anlaşılmasıdır.
O dev bankalar, sigorta şirketleri, mağaza zincirleri, otomotiv fabrikaları meğer gırtlaklarına kadar borca batık haldeymişler.
Yazın bizim kıyılarımızda da gördüğümüz bu markayı taşıyan lüks tekneleri üreten tezgâhın meğer bir milyar dolar borcu varmış.
Amerikan hükümeti bu batık bankaları ve şirketleri ayakta tutmak için trilyon dolarlık fonları devreye sokuyor.
Ama neticede bu fonlar da
"Dolar" olarak Amerikan devletinin ve dolayısıyla vergi mükelleflerinin borçlanmasına sebep olmakta.
Amerikan Merkez Bankası'nın (Federal Reserve) eski başkanı Greenspan'a
"Siz ne iş yaparsınız" diye sorulduğunda
"Para basarım " cevabını vermişti.
Bu para dediğimiz nesne aslında bir borçlanma senedi değil midir?
Diyelim ki siz borcunuz karşılığında, hesabınızda para olmadığı halde alacaklınıza vadeli bir çek verdiniz.
Borçlar ödenmelidir Bu durumda siz de kendinizi kendi özel merkez bankanızın başkanı olarak görebilirsiniz.
Bu açıdan baktığınızda şimdi batık olan ve kurtarılmaları planlanan şirketlerin yöneticileri de, kendilerini birer küçük merkez bankası başkanıymış gibi görmüşler.
Merkez bankaları devletler adına bastıkları para kadar piyasaya borçlanırlar.
Bu paranın karşılığında belirli ağırlıkta altın ya da belirli miktarda yabancı bir paranın alınabileceği taahhüt edilir.
Devalüasyonlarla, enflasyonla, krizlerle bu paranın değeri düşer.
Parayı belli bir tarihte alan veya kazanan kişin cebinden o paranın bir bölümü geri alınır.
Sonuçta devlet borcunu hiç ödeme yapmadan azaltır.
Bu da
"Devlet" olmanın getirdiği bir imtiyazdır.
Bu imtiyazın bir başka yansıması da devletin moratoryum ilan edip,
"Borçlarımı ödemiyorum" demesi olabilir.
Bireyler ve şirketler ise borçlandıkları zaman bu tür kayıplara karşı ya faiz öderler, ya da belirli değer koruyucu şartları kabullenirler. Örneğin borç, güçlü bir yabancı paraya endekslenebilir veya bir mala ya da bir taşınmazın değerine çıpalanır.
Bireyler ve şirketler borçlarını ödeyemedikleri zaman da iflas ederler.
Krizden çıkış için batık şirketlere aktarılan fonlarla, bu temel kural yok sayılıyor.
Cezai müeyyidesi
"İflas" olan kapitalist
ekonomi açıkçası şirazesinden çıkartılıyor.
Sinan Etiz'in tahlili Sayın okurum Sinan Etiz, olayı irdeleyen mesajında bu noktayı vurgulamış.
Aynen paylaştığım bu değerlendirmeleri sizlere de yansıtmak istedim:
1- Kriz, kapitalizmin temel kurallarının UYGULANMAMASINDAN çıkmıştır.
a- gelirini minimumgiderini maksimum kabul et ilkesi
b- alacakla borç ödenmez. (bırakınız bunu alacakları karşılığı menkul kıymet çıkararak sattılar)
2- Yönetememe krizidir. Yani ekonomiye yapılan external müdahaleler kapitalizmin temeli olan serbestlik kurallarını aksak hale getirmiş ve sonunda sistem çökmüştür.
3- Kurtarma operasyonları yapılmamalıydı. 1929'da olduğu gibi KRİZ GELECEĞE ötelenecektir.
BATANLAR BATMALI, KALANLAR DEVAM ETMELİDİR. Aksi tutum ödüllendirme mekanizmasını zedeler. Sistemin özüne aykırıdır.
4- YÖNETMEK kapitalizmde piyasaca yapılır. Patron piyasadır. Her müdahale çelişki yaratır. Aksi TÜKETİLEMEYEN ARZI YARATIR. Buna ekonomide TERS PİRAMİT ETKİSİ denir ve bir fiskeyle devrilir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 14 Şubat 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/14//haber,14D5996598ED456383FAD9B4BCC0BDFD.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.