Ekonominin en ağırlıklı itici gücü
"Beklenti"dir.
Bütün veriler büyümeyi, talep artışını, artan istihdamı gösterirken, bir anda piyasaların çöktüğünü, borsalarda panik satışların başladığını görürsünüz.
Bu durumu anlamak isteyenler
"Karmaşıklık" (Complexity) formülasyonu içinde arayışlara girmişlerdir. Okyanustaki kelebeğin kanat çırpmasının Amerika kıtasını vuracak olan kasırganın yönünü değiştirebileceği benzeri varsayımlar, hiç beklenmeyen krizlerin nedenlerini anlatmak için kullanılmıştır.
Ama işin temelinde beklentilerin bulunduğu da hiç inkâr edilmemiştir.
Ekonomiye dönük beklentilerin olumlu içerikli olmaları,
"güven" duygusuna ve
"istikrar" olgusuna sıkı sıkıya bağlı.
Eğer vatandaşı olunan ülkenin ve dünya ekonomisine yön veren Amerika'nın hükümetleri bilinçli, kararlı ve güven verici ise, global ölçekte beklentiler olumlu yönde gelişiyor.
Gerek ulusal gerekse uluslararası kurumların denetleme görevlerini eksiksiz yaptıklarına inanılıyor.
Dış kaynaklı kriz Geçmişi açısından kriz bağımlısı olan
Türkiye, ilk kez sorumlusu ve yaratıcısı olmadığı bir ekonomik krizle baş etmeye çalışmakta.
Biz Türkler, geçmişte yaşadığımız ekonomik krizlerde, hükümetlerin yanlış politikalar izlediklerini, Merkez Bankası'nın bankacılık sistemini iyi denetlemediğini, kökten devletçilik ve korumacılık yüzünden Türk ekonomisinin dünya gerçekleri dışında yaşatılmaya çalışıldığını görmüştük.
Bu son
"Global" krizde ise,
Türkiye'de geçmişte saptanan aksaklıklar ve eksikler yok edilmişti.
Buna karşı Amerika'nın ve Avrupa'nın düzenleyici, denetleyici olmaları gereken ekonomik kurullarının gaflet uykusu içinde bulundukları anlaşılmıştı. Sanal ve şişirilmiş değerlere reel ekonominin olması gereken kaynakların aktarıldığı, büyük çöküş iflaslarla başladığı zaman anlaşıldı.
Şimdi ise
Türkiye kendisinin sebep olmadığı dış kaynaklı bir ekonomik krize karşı kendini savunmak için, diğer başarısız kurumlarla birlikte etkinliği ve gücü tartışılan IMF ile bir yeni anlaşma yapmaya çalışıyor.
Bu çabanın özünde yazının başında sözünü ettiğimiz
"beklenti"leri tatmin etmek arzusu var.
Piyasanın beklentileri IMF ile anlaşma yapıldığı takdirde Türk ekonomisinin rayından çıkmayacağı ve uluslararası
"sağlamdır" damgası ile yoluna devam edeceği var sayılıyor.
"Piyasa"da bir nevi güvenlik ve istikrar çıpası olarak algılanıyor IMF anlaşması.
Şu andaki iktidarın da IMF ile anlaşma yapılmasından yana olduğu, devam eden müzakerelerden bellidir.
Ancak Başbakan Erdoğan'ın söylemi ile IMF, yeni anlaşma yapılması karşılığında kabul edilmesi mümkün olmayan şartlar ileri sürmektedir.
Erdoğan dün İstanbul Ticaret Odası'nda yaptığı konuşmada da
"Gerekirse 8 milyar dolar borcumuzu öder, yolumuza devam ederiz" dedikten sonra
"Hâlâ 'IMF ile niçin anlaşma bitirilemedi' diyorlar. Ülkemin menfaatleri elde edilecek, ondan sonra imza atacağız" diye konuştu.
Tabii ki
Türkiye'nin menfaatlerine aykırı şartlar içeren bir anlaşmanın imzalanmasını kimse iktidardan isteyemez.
Ancak piyasanın beklentileri de
"IMF ile anlaşma yapılması"na endekslenmiş durumda.
Yani IMF ile diyalogu sert söylemlerle kopartır görüntüye girmek de,
ekonomi mantığına uygun düşen bir davranış değildir. Ekonomide üslup, işin özü kadar önemlidir.
Kriz ortamında beklentileri görmezden gelmek, sadece krizi derinleştirir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 10 Şubat 2009, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/10//haber,39DBDA556FDB45B3B685F476BD0351FE.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.