Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki açık oturumu öfkeyle terk etmesine doğal olarak farklı kesimlerden değişik yorumlar geliyor.
Bunların arasında iki kıdemli diplomatımızın Erdoğan'ın davranışına yönelttikleri eleştirileri, Milliyet'ten Bahar Bakır şöyle haberleştirmişti:
İlter Türkmen
Bu öfkeli tutumun çok yansımaları olacak, vahim bir durum. Ne olursa olsun iki ülke arasında sert rüzgârlar esecek. Erdoğan son zamanlarda fazla duygusal ve sinirliydi. Başbakan'ın en büyük hatası Hamas ile paralellik kurması. Özdem Sanberk-
Erdoğan haklı olduğu yerde haksız duruma düşürdü kendini. Erdoğan, tam bir dış politika gafı yapmıştır. Başbakan Erdoğan, Davos'taki davranışına bu tür eleştirilerin geleceğini biliyordu. İstanbul'a dönüşünde gece yarısı basın toplantısı yaparken,
"Ben diplomasiden değil, siyasetten geldim. Davranışlarım diplomatlarınkine, hele monşer diplomatlara hiç benzemez" doğrultusunda bir ön-savunma bile yapmıştı.
Aslında diplomatların hiç öfkelenmeyecekleri ve duygularını gizlemeyi başarabilecekleri konulu düşüncelerin pek doğru olmadığını, Türk diplomasisinin yakın tarihinden iki örnek vererek kanıtlayabiliriz.
Öfkeli diplomatlar Birinci olay 1954 Mısır'ında gerçekleşti.
Mısır'da 1952'de Kral Faruk'un devrilmesi ve Albay Nasır'ın liderliğindeki Genç Subaylar'ın yönetime el koyması,
Türkiye'nin Kahire Büyükelçisi Fuat Hulusi Tugay'ı çok sinirlendirmişti. Büyükelçi'nin eşi, Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın kızı olan ressam Emine Tugay, Mısır hanedanı ile yakınlık kurmuş bir hanımefendiydi.
Büyükelçi Tugay 1954'te Kahire Operası'ndaki bir galada Devlet Başkanı Nasır'la karşılaşınca, bütün öfkeli duygularını açığa vurdu.
Nasır'ın uzattığı eli sıkmak yerine parmağını onun yüzüne doğru sallayarak, muhatabını
"Centilmence olmayan davranışların sahibisiniz" diye diğer diplomatların önünde azarladı.
Sonuçta Mısır Hükümeti Fuat Hulusi Tugay'ı
"İstenmeyen kişi" ilan etti ve ülkeyi terk etmesi için 24 saat süre tanındı.
O, diplomatların da sinirlenebileceklerini ve duygularını açığa koyabileceklerini kanıtlamıştı.
İkinci olayı da 1973 Fransa'sından alarak hatırlatalım.
Fransa'daki Ermenilerin 1973'te Marsilya'daki Ermeni Parado Kilisesi'nin bahçesine
"Soykırım Anıtı" dikmeleri üzerine, o dönemde
Türkiye'nin Paris Büyükelçisi olan Hasan Esat Işık, Ankara'dan böyle bir talimat gelmemesine rağmen, öfkeli bir tepkiyle Fransa'yı terk etmişti.
Bu davranış da iki ülke arasındaki ilişkileri bir kriz sürecine sokmuştu.
Diplomatik fiyasko Erdoğan'ı İsrail Cumhurbaşkanı ile gergin bir ortamda karşı karşıya getiren açık oturumun yapılması ise, gerek Türk gerekse İsrail diplomasisinin bir fiyaskosudur.
Neticede Erdoğan'ın Gazze faciası ve İsrail'in tutumu hakkındaki düşünceleri, meydanlarda da seslendirilmişti. Erdoğan'ın Davos'taki açık oturumda farklı bir tutum sergilemesi herhalde beklenemezdi.
Yani bu açık oturum yapılmasa daha doğru olurdu.
İki ülkenin diplomatları, iki ülkenin liderlerini diplomaside pek makbul olmayan bir açık tartışma ortamında karşı karşıya getirecek böyle bir gösteriyi engelleyebilirlerdi.
Madem yapıldı, deneyimli bir siyasetçi olan Peres kendi diplomatları tarafından üslup açısından uyarılabilirdi.
Bu arada açık oturumu yöneten Amerikalı gazeteci, Erdoğan'ın sözlerini kesmek yerine biraz sabırlı olsaydı, belki Erdoğan'ın bu denli tepki göstermesine gerek de kalmazdı.
Sonuçta Erdoğan'ın Davos'ta estirdiği fırtına, Gazze'deki çocuk ölümlerine karşı duyarlı olan iç kamuoyunu tatmin etmiştir.
Rakip istemezler Dış dünyanın bu olayı nasıl yorumlayacağına gelince.
Genel olarak iç ve dış rekabete karşı hoşgörüsüz olan Arap liderleri, kendi ülkelerinde Erdoğan'ın bir halk kahramanı olmasına pek iyi gözle bakmazlar. Güdümlü medyalar bu olayı unutturmak için üzerlerine düşeni yapacaklardır.
Hatırlıyorum... Libya'daki Türk işçilerine gösteri yapmak için 1970'lerde Trablus'a giden Öztürk Serengil tutuklanmıştı. Meğer Serengil'in gösterisini duyurmak için Trablus'ta duvarlara yapıştırılan afişleri gören Libyalı yetkililer, onu Kaddafi'ye rakip olarak çıkan bir kişi sanmışlar.
Ayrıca Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'nın Gazze'deki çocuk ölümleri karşısında Erdoğan kadar tepkili davranmaması, Arap dünyasındaki ortamın da işaretçisi değil midir?
Batı dünyası ise, Türk dış politikasının zemin değiştirmeyeceğini çok iyi bilir.
Türkiye hesaba alınmadan oluşturulacak bir Ortadoğu projesinin ne kadar gerçekçi olacağını, Batı diplomatları da, politikacıları da çok iyi bilirler.
Özetle hep
"Türkiye Doğu ile Batı arasında bir köprüdür" söyleminin doğruluğu kanıtlandı. Bu köprünün bir ayağının Ortadoğu'da olduğunu artık herkes biliyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 31 Ocak 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/31//haber,46E4582AE8244317B5D7EC6A4853BCC3.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.