- Hiç pişmanlığınız var mı? - Türkiye konusunda hiçbir şeyden pişman değilim. Çünkü benim amacım bu yıkılmaya, yok edilmeye çalışılan dilin güzelliğini göstermekti. Bunu da burada yapabildim. Pişman olduğum şey ne biliyor musun? Önüme dünya sanatçılarıyla birlikte bir şeyler yapmak anlamında müthiş imkanlar çıkmıştı...
- Kimlerle mesela? - Peter Gabriel, Tom Jones, Sting, Chris De Burg, Gipsy King, bir sürü Alman sanatçısı, Fransız sanatçısı, Latin Amerikalılar. Hepsinden teklif geldi ama ben boşverdim. Hep Kürt davasıyla ilgiliydim, Kürtler büyüsün, Kürtler gelişsin derdindeydim. Bu konuda pişmanım; en azından Sting'le bir şeyler yapabilirdim. Tom Jones bile hayran kaldı, "Seninle sesimiz birbirine çok yakın" diyordu, ben "Bu adam ne istiyor benden" deyip geçiştiriyordum.
- Pek çok ülke lideriyle de ilişkiniz vardı bildiğim kadarıyla... - İsveç Başbakanı Olof Palme, Çekoslovakya Başkanı Havel, John Major, Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand, Avusturya Cumhurbaşkanı Dr. Fischer'la tanışıp, konuştum. Prenses Diana da Londra'daki konserde çok yakın ilgi göstermişti.
- Heyecanlandırmadı mı sizi Diana? - Çok heyecanlandım, sarıldı, "Sizi çok beğeniyorum, probleminizi biliyorum" dedi. "Güzel kraliçem, her ülkeyi ziyaret ediyorsunuz ama Kürt bölgesine hiç gitmediniz" dedim, "Gideceğim, söz veriyorum" dedi. Benimle bazı çalışmalar da yapmak istedi, davet etti ama sol grupların eleştirisi bitmiyordu, 'emperyalistler bizi satın alacaklar' diye tutturuyorlardı. Acayip şeyler başıma geldi. Başlarda Amerika'ya, Avrupa'ya bakışım başka türlüydü, 'ne gidip dünya emperyalistleri ile türkü söyleyeceğim' diye hınç vardı içimde. Sonra o kadar şey öğrendim ki...