kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
24 Aralık 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Siyasetin yoksulluk damgası

Yoksulluk Halleri-1 .
Dünkü Milliyet gazetesinin manşetinde çarpıcı bir başlık vardı. Şükran Özçakmak'ın haberine göre 100 bin aile 2009 yılında sıcak yemek dağıtan 108 imarethanede karnını doyuracakmış. İnsanı irkilten bir diğer nokta 10 yıl önce 37 imarethane varken ve buralarda 10 bin aile yiyip içerken rakamların bugün böylesi bir noktaya gelmesi.
Doğal olarak en çok yemek dağıtılan il İstanbul. Fakat hangi ilde kaç kişinin imarethanelerden geçindiğini gösteren bir liste de yayınlanmış durumda. Sadece imarethane değil sorun, 'Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 yılında 3 bin kişiye muhtaç aylığı verirken bu rakamın 5000'e çıkarıldığını' bildiriyor.
Bu ortaya konmuş göstergelere bakıp 70 milyondan fazla nüfusa sahip bir ülkede bu rakamların hiçbir şey ifade etmediğini öne sürenler çıkacaktır. Ama eğer bir ülkede imarethaneden geçinenlerin sayısında neredeyse sistemik denebilecek bir artış söz konusuysa ve öte tarafta Türkiye gece gündüz hükümetin yaptığı kömür, kuru gıda yardımını tartışıyorsa bu görüntünün arkasında başka unsurların bulunduğu su götürmez bir gerçektir.

1990 sonrası yoksulluk
Şurası muhakkak ki, Türkiye 1990'lardan başlayarak çok ciddi bir yoksullaşma dönemine girdi. Gelir dağılımı alabildiğine bozuldu, kazananla kaybeden arasındaki uçurum daha önce görülmedik ölçülerde açıldı.
Bunda küreselleşmenin katkısı vardı ve durum genel olarak dünya ekonomisi için de geçerliydi. Dünya ekonomisinde de zenginlerle yoksullar arasındaki fark akıl almaz ölçülere ulaşmıştı. Günde bir doların altında gelirle yaşayan milyarlarca yoksul söz konusuydu.
Türkiye bakımından durumu daha hazin hale getiren gene 1990'larda başlamış olan yeni göç dalgasıydı. Tarımın çözülmesi kırsal alanı çökertmekle ve köylülüğü boşaltmakla kalmadı. O kesimin niteliksiz işçi ve sınıfsız insan olarak büyük kentlere akmasına yol açtı.
Güneydoğu Anadolu'da devam eden terör mücadelesi, boşaltılan köyler, yurdunu terk etmek zorunda kalan insanlar, bölgede kıtlaşmış hatta tamamen tükenmiş olan iş imkânları büyük kent yönlü göç dalgasının bir başka boyutunu meydana getiriyordu.
Bugünkü Türkiye bu oluşumun sonucudur ve yoksulluk içinde yaşadığımız toplumun en önemli gerçeklerinden birisidir.

Siyaseti biçimlendiren yoksulluk

Eğer bütün bu yaşananlar ve ortaya çıkmış olan tablo siyasete yansımadı, siyaset üstünde bir etki göstermedi diye düşünenler yanılmaktadır. Tam tersine 1990'lardan itibaren Türkiye'deki siyaseti yukarıda verdiğim tanımı tekrar ederek söyleyeyim niteliksiz işçiler ve sınıfsız insanlar tayin ediyor.
Her şeyden önce 1990'larda hızlı bir yükseliş gösteren MHP ve DSP bu kesimden destek buldu. Her iki parti de lumpenlere ve varoşlara dayanıyordu.
Her iki parti de popülist bir siyasal söylem geliştirmişti. Ne var ki, aradan geçen zamanda bu partilerin kurduğu koalisyon iktidarlarının beklentilere cevap verememesi, tersine, iktidarların giderek yolsuzluğa bulaşması sonucunda bu partilerin nötr bir biçimde sadece tabanlarında bir destek olarak tuttuğu kitleler 2002'den başlayarak AKP'ye kaydı.
AKP bu kitlelerle daha önceki siyasetlere nazaran daha net bir ideolojik çizgide buluştu. İslamın kapsayıcı söylemi, ortaklaşmacılık ideolojisi AKP'nin Türkiye'deki siyasal sağın modernleştirici genetiğini paylaşan bir parti olması kitleleri sadece kapsamasına yol açmadı. AKP 2002-7 arasında sürdürdüğü büyümeci ekonomiyle o kitlelere modernleşme ve gelecek doğrultusunda bir umut da verdi. 2007 seçimleri bu umudun (diğer nedenlerin yanı sıra) AKP'de kristalize olmasıydı.
Yerel yönetimler olmasaydı bu başarı sağlanamazdı diyeyim ve yoksulluğun değişen yüzüyle AKP ilişkisini yarınki yazıda ele alayım.