Hani
yeni yönetim yaklaşımında her şeyi merkezden ve hükümetlerden beklemeyecektik?
Hani
sivil toplum örgütleri, çözüm geliştirme ve hayata geçirme alanındaki yeni örgütleri oluşturacaktı?
Hani temsili yönetim yerine
katılımcılık gelişecek ve SİAD, GİAD'larımız ekonominin
entelektüel tarlası olacaktı?
İşler yolunda giderken
atıp tutmak kolaydı.
Ben dahil pek çoğumuz, bu
yeni çağın yaklaşımlarının sayısız faydasına övgüler düzüp duruyorduk.
Fakat
işler yolunda gitmeyince, tam da bu işler için var ettiğimiz inisiyatiflerimizin, buharlaştığını gördük.
Özellikle
ekonomi alanındaki
STK'lardan söz ediyorum.
STK dediğim,
sivil toplum kurumları. Mesela sonu
SİAD veya
GİAD ile biten derneklerimiz.
İşleri, ait oldukları
sektörde, bölgede ve
ilde,
ekonomi alanında
bilgi ve
çözüm üretmek.
Ürettiği çözümleri hayata geçirmede merkezi iktidara
destek ve
ekonomi bürokrasisine
açılım sağlamak.
Kalkınma ve refahı,
yöreye töreye yaymak.
Eğer bir sektörde sorun varsa,
Türkiye'de sorun var demek.
Eğer bir ilde sorun varsa,
ülkede sorun var demek.
Amaç buydu ama
akıbet bu olmadı.
Bugün
küresel finans krizinin
Türkiye'ye akmakta olan bir sel gibi,
yerel reel krizi tetiklediğine tanık oluyoruz.
Gündemde
IMF'nin çare olup olmayacağı var.
Kurtarıcı beklemek, bizim eski bir hastalığımız .
Eğer sorun varsa, bir
halaskâr gelir, genç kızı kurtarır.
Yerli filmlerimiz de '
esas oğlan'ına zaten bu tema üzerinden gaz verir.
İyi de...
Şimdi
IMF dahil tüm dünya krize çare arıyor.
Ankara IMF'den, illerimiz de Ankara'dan çözüm bekliyor. Kimse bu beklentiyi tartışmıyor.
Tartışılan "
acaba çözüm beni kurtarır mı? " odağında.
Ülkeye yarar mı sorgusu olmadığı gibi böyle bir kaygı dahi yok.
Oysa ki illerimizdeki SİAD ve GİAD'larımızı yıllarca "
çare öneren " kitaplar ve araştırmalarla tanıdık.
MÜSİAD'ı TÜSİAD'ı fark etmez, hepsi sözüm ona çözüm öneriyorlardı.
Gerçi çözümlerin çoğu "
beni kurtar Ankara " diye haykırsa da arada güzel öneriler de sunabiliyorlardı.
İllerdeki SİAD'ların daha ziyade sanayi odaklı, GİAD'ların da girişimcilik odaklı "
sosyalleşme " gayretlerini yıllarca alkışladım ve destekledim.
"
Türkiye şunu şunu yapsın " söyleminden, "
kentimizin sorunu şudur ve bunları bizler yapmalıyız " söylemine gelmeleri için çok uğraştım.
Fakat her biri
mini DPT,
yerel Sanayi Ticaret Bakanlığı olma sevdası ve takıntısı yüzünden fazlaca bir
katma değer yaratamadılar.
Genelde faaliyetleri yönetim kurulu üyelerinin
sosyal organizasyonları ve üyelerinin de
rozet taşımalarıyla sınırlı bu yapılarımız bugün adeta buharlaştılar.
İyi çalışan güzide ve çok az sayıdakileri
ayrı tuttuğumu vurguluyorum.
Ancak geneldeki tablo,
fikirçözüm üretmekten ziyade sosyalleşme aracı ve baskı grubu amacına yönelik bir duygu sergiliyor.
Oysa yerellik odağında yükselen STK kavramı, daha nitelikli bir katma değer yaratabilirdi.
Eskiden
ülkeler kentleri yüceltiyor ve sırtında taşıyordu. Yeni rekabet iklimi;
kentlerin ülkeleri sırtladığını gösteriyor.
Şimdi sormak lazım.;
üyesi olduğumuz, şehrimizin
itibar pastasından pay verdiğimiz,
medyanın imkânlarını açtığımız ve her birine
ikbal sunduğumuz STK'lar;
neredesiniz? Sektörünüzde kriz var;
farkında mısınız? 2 milyon 300 bin üyeli TOBB; "
batıyoruz, Hükümet kurtarsın " söyleminin ötesine geçip, elindeki 1 milyar dolarla "
kendi çarelerini " üretemez misin?
Kentimdeki SİAD;
işçileri eve gönderip çözümü IMF veya Ankara'dan beklemek dışında,
kentin için ne yapıyorsun? Şehrimin GİAD'ı; acaba yeni iş yaratmak, istihdamı genişletmek için üyelerinle birlikte
şehrine ve sorununa özel hangi reçeteyi ürettin? Her SİAD'dan her GİAD'dan cevap bekliyorum.
İşin tuhafı bunu IMF de bekliyor.
IMF'den reçete Ankara'dan çözüm beklemek yerine...
Sahi, sizler ne öneriyorsunuz?
Yayın tarihi: 19 Aralık 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/19//oguz.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.