Eskiden de çok yapılırdı bu tür
televizyon maçları... Tek kanallı, siyahbeyaz TRT tekeli döneminde ekrana maymun çıkarsan birdenbire ülke çapında şöhret olduğundan, birtakım gazeteciler de kontenjandan kendilerini
"çok önemli kişiler" gibi pazarlama olanağını bulurlardı...
Başbakana soru soruyor, üff, ne büyük adam...
Sonra iş döndü, alt tabakanın
"gladyatör dövüşü" beklentilerine mama sağlayacak kıvama geldi. İyice ayağa düştü.
Birileri ekrana çıkarılıp
"kapıştırılıyor", lumpenler maç seyreder gibi zevkle izliyorlardı.
Tabii magazin programlarında bu kavgalar
"kocamın peşini bırak, yoksa senin ağzını caaart diye yırtarım şıllık" düzeyinde kalıyor,
"siyaset arenası",
"gündemin gündemi",
"Ankara tavası",
"Ankara tatavası" falan gibi daha bir ciddi görünen, daha bir hava verilmiş programlarda, havalarda hiçkimsenin yakından görmesi mümkün olmayan belgeler uçuşuyordu... Elinde daha kalın bir dosyayla görüntüye giren daha
"avantajlı" sayılırdı... Satırların altını renkli kalemle çiz, kameraya doğru salla gitsin...
İster istemez,
"Ankara ağzıyla yapılan" bu kayıkçı kavgalarının bir de
"lafazanlık formatı" oluştu kendiliğinden:
"Önce dinlemeyi öğren, dinlemeyi..." "Ben seni dinliyorum, sen de beni dinleyeceksin..." "Süreyi aştınız Sayın Bilmemne..." "Toparlıyorum Sayın Dündar..." "Cevap hakkı doğuyor ama..." "Sayın katılımcılar, lütfen efendim, lütfen..." Bu klişeler, bu tür şenliklerin olmazsa olmaz gerilim çatısını kurdular.
Ertesi gün de gazeteler, maçın tartışmalı pozisyonlarını, kale arkasını ve soyunma odasını anlatıyorlar, puanlama yapıyorlardı: Kim ne renk kravat takmıştı? Kim kendinden emin görünüyordu, kim terledi? Kadın seyirci kimi beğendi, kimi beğenmedi?
Son maçı, yani Kılıçdaroğlu-Gökçek tartışmasını kim kazandı?
Muhalefete göre Kemal Bey, muvafıklara göre de Melih Bey kazandı tabii, bunda merak edecek ne var?
Seçmen de oyunu kendi bildiği gibi verecek. Hiç ırgalanmadan.
Bana sorarsanız, her zamanki gibi,
"milli Eurovision sunucumuz Bülent Özveren" benzeri
"milli tartışma yöneticimiz" olmuş sevgili Uğur ağabey kazandı.
Ama alt tabakaya da
"hoşça vakit geçirme" olanağı sunulmuş oldu. O sıralarda diğer kanallarda da pek dişe dokunur bir şey yoktu, laf aramızda...
On dakika kadar baktım, sıkılıp düğmeye bastım,
"zapladım", başka kanala geçtim.
İlle çekişme istiyorsam, Dilber HalaTahsin Sütçüoğlu çekişmesini izlerim, o daha keyiflidir.
Melih Gökçek doğalgaz sayaçlarını kaça almış, kaça satmış?
Ben İstanbul'da oturuyorum, bana ne yahu? Bürokratlar ve bürokrat ruhlular Ankara'yı
"dünyanın merkezi" sanmaktan ne zaman vazgeçecekler?
Yayın tarihi: 19 Aralık 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/19//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.