Peşinen söyleyeyim.
Sayın Deniz Baykal'la kişisel olarak hiçbir alıp veremediğim yok. Ben Ankara kulislerinde dolaşmam. O da, benim gittiğim ocakbaşının müdavimi değildir.
Hiç teşvik-i mesaimiz olmadı. Sadece kötü defans yapıyor ve gol pozisyonu veriyor. İki hafta üst üste Baykal yazmamın esbabı mucibesi budur.
Düşünüyorum. Baykal, son zamanlarda en çok hangi türküyü seviyordur?
Benim favorim:
"Deniz dalgasız olmaz/ güzel sevdasız olmaz/ yiğit olan yiğidin/ başı boransız olmaz" Rahmetli Muharrem Ertaş'ın söylediği güzel bir Kırşehir türküsüdür.
Çünkü başı 'borandan' kurtulmuyor. Bu hafta yine 'dalgalıydı'. Birbirinden ilginç ama tutarlılığı olmayan cümleler sarf etti.
"Çarşaf siyasal simge değil, türban siyasi simge," sözü ise, partisinde 'lodosa' dönüştü. Az daha Karaköy İskelesi gibi sular altında kalacaktı. Hemen çark etti. Show TV'de, "Açılım filan yok, üye olmak için geldiler, hayır mı deseydik," mealinde sözler sarf etti.
Yüzme bilmeyen adam, en ufak dalgada boğulacağım korkusu yaşar. Baykal da, ufacık dalgalanmada köhne takanın rotasını, hemen kendi iç denizine kırdı. Zaten 'devlet manzaralı' limandan çıkmak gibi bir niyeti de yoktu.
ÇARŞAFI SAVUNMAK SORUNLU Ancak "Çarşaf siyasi simge değil," sözünün yaratacağı tusunami, Baykal'ı bayağı ıslatır.
Çünkü:
1- Merak ediyorum! Üç gün sonra, türbanlı kızlar üniversiteye çarşafla gelip, "Madem siyasal simge değil, o halde biz de okula böyle gireceğiz," deseler ne olacak? Baykal elinde bizim bilmediğimiz bir zihin okuyan dedektör yoksa hangi çarşaflının 'zararlı', hangi çarşafın 'siyasal simge' olduğunu nasıl okuyacak?
2- Baykal'a katılıyorum. Çarşaf sosyolojik olarak geleneksel dindarların, özellikle kırsalın örtüsüdür. Ancak kırsalda ataerkil aile yapısı çok daha baskındır. Bu nedenle Baykal'ın savunduğu çarşaflı kadın okuyamaz. Çarşaflı kadın çalışamaz. Kocasının sözünden çıkamaz.
Çarşaflı kadın kocasının izin verdiği kadar
'bireydir'.
3- Türban ise kentlileşen dindarların örtüsüdür. Türbanlı kadın daha eğitimli.
Üstelik üniversitede (gidebilirse) seküler eğitim alıyor.
4- Üniversite bitirmiş türbanlı kızın çalışması ise normal hale geldi. Birçok modernseküler ailede bile kadının çalışması, erkeğin iznine bağlıyken üniversite okumuş türbanlı kızın çalışması doğal bir sonuçmuş gibi yaşanıyor.
5- Üniversite ve çalışma hayatı, türbanlı kadını aile ve cemaat baskısından kurtarıp, kendi üzerine düşünen Müslüman kadın birey haline getiriyor. Siyasi proje ve cemaat kontrolü azalıyor. Totaliter eğilimlere direnç artıyor. Hem geleneksel İslam'ın hem de Kemalist modernleşmenin kendilerine biçtiği rolü eleştirip aşmaya çalışarak; her iki alanı da dönüştürme potansiyeli taşıyorlar.
6- Okuyan ve çalışan türbanlı kadınlar pasif, eğitimsiz, kendini aile hayatına adamış ve uysal olarak tarif edebileceğim geleneksel kadın imajından hızla uzaklaşıyor.
Modernizmin yarattığı fırsatları ve kazanımları elde etme konusunda aktif ve iddialı hale geliyor.
7- Her şeyden önemlisi; türbanlı kadınlar, Baykal'ın çok korktuğu radikal İslamcılığın dönüşümünde rol modeli olarak önemli bir işlev görüyorlar.
SEVDASIZ AÇILIM OLMAZ Şimdi tüm bu karşılaştırmalardan sonra Baykal'a soralım: Atatürk'ün partisi CHP, çarşaflı kadını mı savunmalı, türbanlı kadını mı? Hangisi daha 'ilerici'? Ve hatırlatalım: Türkünün dediği gibi "Deniz dalgasız olmaz" ama, bu bir sevda işidir.
Aşk işidir. Lodoslu denize açılmak en hafifinden samimiyet ister. Yalancı pehlivan gibi davrananların arkasından türkü şöyle devam eder: "Vay kurban sen nerdesin, nerdesin/ deli, deli, deli kalabalık yerdesin..."
Yayın tarihi: 30 Kasım 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/30/pz/haber,377DB46A9603482EB7FC110632039C50.html
Tüm hakları saklıdır.