kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
16 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Prof. Edhem Eldem Cengiz Aktar

100 yıl önce: Osmanlıların Paris'i

EVRİM ALTUĞ
14.11.2008
"Osmanlıların Paris'i" sergisi, Karaköy Osmanlı Bankası Müzesi'ndeki harita eşliğinde, 1908 yılı Paris'i üzerinden 100 yıllık siyasi tarihimize yeni yorumlar katıyor..
Osmanlı Bankası Müzesi (OBM), bir süredir 1908 ihtilalinin yani II. Meşrutiyet'in 100. yıldönümü nedeniyle düzenlenen ve Paris'te yaşayan Osmanlıların hayatını konu alan bir sergiye ev sahipliği yapıyor.
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof.
Edhem Eldem'in, François Georgeon ile geliştirdikleri bir fikre dayanarak küratörlüğünü üstlendiği "1908 İhtilaline Doğru Osmanlıların Paris'i" sergisi, ihtilalin zeminini hazırlayan toplumsal, siyasi ve kültürel koşulları incelemek isteğiyle, Paris'te sürgünde yaşayan Osmanlıların hayatını gözler önüne seriyor. Özellikle sürgündeki Osmanlılara, Jön Türklere önemli bir yer ayrılmış. Sergi, ihtilalin Osmanlı siyasi hayatı üzerindeki etkilerini vurgulayan diğer 100. yıl çalışmalarının aksine, tamamen Paris'e odaklanıyor.
Sergi, Fransız polisinin raporlarından da yararlanarak, birçok defa kendi arzularıyla sürgüne gitmiş olan bu insanların Paris'te nerede ve nasıl yaşadığını ortaya koyuyor, 1908 ihtilalinin Fransız basını tarafından nasıl yansıtıldığını ele alıyor.
31 Aralık'a kadar gezilebilen ve temelinde Paris ve Osmanlılar ile, Quartier Latin'de Hayat temalı iki ışıklı harita panosunun yer bulduğu serginin kuşattığı tarih anlayışımızı, küratör Prof.
Dr. Eldem ve Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi, Sorbonne Üniversitesi ve Galatasaray Lisesi mezunu, Avrupa Birliği uzmanı Dr. Cengiz Aktar ile konuştuk.

- II. Meşrutiyetin 100. yıldönümünde, önümüze konulan bu etkileşimli Paris haritası ve sergisi, bize nasıl bir yol gösteriyor?
- Prof. Edhem Eldem:
Ben bir tarihçi olarak bu serginin getirdiği ucu açık durumu, ileriye değil ama geriye dönük olarak, bir tür 'ters egzotizm' biçiminde ele alıyorum. Türkiye'de yapılan sergiler -ki buna benim yaptıklarım da dahildir- Türkün, Türke, Türkü sergilemesi olduğu için, bunu biraz kırmak üzere, 1908'i çirkinleşen yüzüyle değil de, her şeyin biraz hayal veya güzel olabilir haliyle yakalamaya çalıştım. François Georgeon ile yaptığımız bu projede 1908'i bir başlangıç değil, bir son olarak aldık ve Paris'i ortaya koymak istedik; buradaki başlıca aktör, Jön Türklerden çok Paris aslında. Sanatla, siyasetle, ideolojiyle, sembolizmle, Paris'in Rus'u, Amerikalıyı, Kolombiyalıyı çeken o muazzam yeri, o mıknatıs gibi Paris'i.

- İstanbul kozmopolitliğin bir modeli olarak mı?
-
Aslında Fransa bir Ulus-Devlet modeli; galiba işin ilginç tarafı da o. Bütün bu Osmanlı vatandaşları, Paris'e gidiyor. Bunu yaparken, aslında çok kozmopolit, çokuluslu bir sistemden gidip Ulus-Devlet'e öykünüyorlar. Zaten sonra olanlar da, bu öykünmenin bir neticesi. Bundan sonrası ise Paris'in iki ucu keskin bir bıçak olmasına yetiyor. Çünkü hem bir özgürlük, parlamenter, demokratik, temsili model, hem de aslında Ulus-Devlet modeli veriyor Paris.

- Peki sergi bir Ulus-Devlet alegorisi mi yapıyor? Hazin bir havası var çünkü...
- Bunu yapmak istemezdim. Bu çıkıyorsa eğer, ister istemez durumun böyle bir alegorisi olduğu içindir olsa olsa. Tabii, bu tarihin kendisinde olan bir şey, düşündüğünüzde, Fransa'nın hem Ulus-Devlet, hem demokrasi, hem kolonyalizm ve hem de ihtilali bulunduran, içinde 'tenakuz' gibi duran bu unsurları toparlayan ve en iyisi ile en kötüsünü bir arada taşıyan bir medeniyet olma durumu var. Bu sergide, galiba bu yüzden Napoleon'dan çok, Danton veya Robespierre var.
Dolayısıyla kendi yanlılığımı düşününce Yahya Kemal'in Üsküp'e yolladığı kartpostallardan söz edebilirim. Babasına ilettiği o kartpostalların üzerinde, Saint Just, Marais, Robespierre, Danton filan var. E peki, hani Abdülhamid'in posta sansürü burada? Bunlar açık giden kartpostallar... Herhalde Üsküp'te farkında bile değildiler.

- Cengiz Aktar: 1908, gerçekten de aşağı yukarı 100 yıllık bir Batılılaşma sürecinin son noktası olmuş. Paris'te Osmanlı'nın kendini arayış çabaları, artık 1908'de Ulus-Devlet'in kapısına dayanıyor. Ve burada alınan örnek, aslında hem doğru, hem de yanlış örnek. Çünkü, Jön Türklerin seleflerin adı, Genç Osmanlılar.
Dolayısıyla, orada zaten bir kırılma var. Ama, 20. yüzyıl başındaki Paris toplantılarını (ki bunu örgütleyenlerin ismi Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti zaten) düşündüğümüzde, bu kırılmanın ilk emarelerini ve uluslaşmaya doğru itilen bir gidiş halini görüyoruz.
Nitekim serginin kurgusunu belirleyen François Georgeon'un Türkiye hakkında bir tarifi vardır; Türkiye için Georgeon, "Osmanlı İmparatorluğu'nun son Ulus-Devletidir," der. Buna şimdi arkadan gelen bir Kürt devletini de ilave etmek lazım belki (gülüyor), ama hakikaten, o Osmanlı'yı, tüm zenginliği ve farklılığı ile muhafaza etme anlayışının bir fiyaskosudur 1908.

İSTANBUL'UN ONDA 4'Ü GAYRİMÜSLİM İDİ
- Aktar: Edhem, İstanbul'un kozmopolitliğinden söz etmişti. Nitekim 1908 İstanbul'un bu halinin son demleridir. Balkan savaşına girilmeden önce, İstanbul'un nüfusunun yüzde 40'ı gayrımüslimdir, 1912-1913 arasında bu hızla yok olur, gider ve nüfusu 1 milyondan 600-650 bine düşer. Yine Eldem'in sözlerinden hareketle şu saptamayı yapmak mümkündür: Paris aslında, dünyalılaşmak için çok sınırlı bir yerdir.

- Taraf gazetesinin 10 Kasım günlü manşetinde, Atatürk'ün Fransa'daki Üçüncü Cumhuriyet modelini kendine temel aldığı iddiası yer aldı. 1908 yılı Osmanlı aydınlarının Paris'e bakışında da bu tür Cumhuriyetçi bir hayranlık mı bulunuyordu peki?
- Eldem :
Cumhuriyet'e olmasa bile, parlamenter bir rejime çoktan dönüşmüştü aslında. Dolayısıyla evet, bir tür 'convergence' var. Ama bu kadar da ulusal olmayacaktı. Ulus-Devlet mefhumunu ortaya çıkaran unsur, burada Birinci Dünya Savaşı oldu ve değiştirdi; akabinde harbin kaybedilmesiyle gelen Kurtuluş Savaşı tüm meseleyi değiştirdi. Kozmopolitanizm vb. mevzubahis olmamaya başladı. Zira o dönemin yükselen dalgası da Ulus-Devlet projesiydi zaten. Ama ben böyle alternatif tarih kurgularının çok da geçerli olmadığı kanısındayım. Türkiye, birçok ülkenin de yaptığı gibi, 1920 ve 1930'larda, modelle epey uyumlu davranıyor. Ama Türkiye'nin problemi, belki de bu modelin dışına çıkamamış ve İkinci Dünya Savaşı'nı yaşamamış olmak oldu.

- Aktar: Kurucu iradede uluslaşmaya baktığınızda, Türk ulusunun icat edilen bir ulus olduğu görülür. Türk ulusunun icat safhası, tıpkı Yunanistan'da görüldüğü üzere, çok acılı bir safhadır. Bir ortak payda bulmak gerekiyor, bu ne ülkü, ne dil, ne ırk birliği; nispeten bir tek birlik varsa, o da din birliği. Bugün mesela, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün söylediklerini düşünelim; Allah söyletmiş! Söyledikleri doğrudur.
Tabii ki öyle. Din temelinde şekillenen bir ulus olduğu ölçüde, gayrımüslimin o ulusta yeri yoktur.
1908 İhtilaline Doğru Osmanlıların Paris'i, 31 Aralık'a kadar Osmanlı Bankası Müzesi'nde görülebilir.

Haberin fotoğrafları