kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
14 Kasım 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Marx, Hegel ve Türkiye

İki gün önce "Değiştirilemez hükümler" başlıklı yazımızda vakıf üniversitelerimiz öncülüğüyle yüksek öğretim kurumlarımızın hiçbir konunun "Tabu" sayılmadığı, her türlü düşüncenin sınırsız özgürlük ortamında tartışılabildiği platformlar olma misyonunu yerine getirmeye başladığını belirtmiştik.
Bu cesur örneklere Bahçeşehir Üniversitesi de katıldı. Üniversitenin Beşiktaş'taki kampüsünde bugün Uluslararası Hegel Konferansı başlıyor. Yapı Kredi Yayınları'ndan "Cogito" dergisinin ve MonoKL Oluşumu'nun (Mono Kurgusuz Labirent adlı kültür, sanat ve edebiyat girişimi; olağanüstü içerik kalitesine sahip bir dergi yayınlıyor) işbirliğiyle düzenlenen konferans üç gün sürecek.
Küresel finansal kriz dünyanın Karl Marx'ı yeniden düşünmesine ve tartışmasına yol açtı. Marx'tan söz edince George Wilhelm Friedrich Hegel'in de gündeme gelmesi kaçınılmaz. Zira Marksizm, Hegel'in diyalektiğinin tersyüz edilmesi üstüne kurulu.

Raportörün değerli katkısı
Ayrıca Anayasa Mahkemesi raportörü Doç. Dr. Osman Can da, Bilkent Üniversitesi'ndeki "Anayasalardaki değiştirilemez ilkeler" sempozyumunda yaptığı konuşmayla Hegel'in ülkemizde geniş kitlelere mal olmasına önemli katkıda bulundu.
Şöyle dedi: "Türkiye'de Alman filozof Hegel anlayışının etkisi var. Bu anlayışın özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: 1- Kutsallığı koruma uğruna siyasal alanı ortadan kaldırmak. 2- Siyaseti siyasal karar organlarının takdir sınırları dışına çıkarmak. 3- Her bir siyasal sorunu siyaset üstü konuma sürükleyerek çözümsüzlüğe mahkûm etmek. 4- Zaman içinde siyaset mekanizmasını hiçbir sorunu çözemez hale getirmek. 5- Siyasete ve demokrasiye inancı ortadan kaldırmak. 6- Siyaset dışı bürokratik mekanizmalara siyasal sorunları deruhte etmek ve bunun hukuk devletinin bekâsının bir gereği olduğunu söylemek. 7- Ya siyasetten nefret etmek ya da siyaseti demokratik sürecin ürünü olarak kabul etmemek."
Bize göre daha çok Neo-Con'ların fikir babası Leo Strauss'un öğretilerini çağrıştıran bu analizin Hegelcilik'le bağdaşıp bağdaşmadığı sorusuna bugün başlayacak konferansta yanıt verilecek mi; bilmiyoruz. Ancak bir şeyden eminiz; verilse bile bu yanıttan kitlelerin pek haberi olmayacak. Çünkü Türk halkının felsefeyle arası pek hoş değil. İki nedenden ötürü:
1- İslam ile felsefe barışık değil. İslam toplumunu çok derinden etkileyen ve 900 yıl sonra bugün bile güncelliğini koruyan İmam-ı Gazali ile İbn Rüşd arasındaki büyük polemik sonucu. "Kim haklı", "Akıl mı, vahiy mi" tartışmalarına girmek haddimizi aşar. Meraklıları Gazali'nin "Tahafut al-falasifa" (Filozofların tutarsızlığı) ve İbn Rüşd'ün reddiyesi "Tahafut al-tahafut" (Tutarsızlığın tutarsızlığı) kitaplarını ve gerek İslam, gerekse Batı kaynaklarında bu konuda yayınlanmış sayısız araştırmadan ulaşabildiklerini okuyup kendilerine göre hüküm verebilirler.

Felsefe niçin anlaşılmaz?
2- Halkımızın felsefeden uzak durmasının ikinci nedeni ise, anlayamaması. Hayır filozofları değil, onların yapıtlarının dilimize çevirilerini. Felsefe insanların akıllarını kullanarak dünyayı anlamalarını sağlamayı amaçlıyor ama filozofların Türkçe eserleri, ölü dillerdeki tabletler kadar esrarengiz metinlere dönüşüyor.
Meramımızı anlatabilmek için yazımıza konu olan Uluslararası Hegel Konferansı'ndan birkaç konu başlığını aktarmak, sanırız yeterli olacak. Buyurun: "Tinin görüngebiliminde aşkınsal kanıt ve bilişsel semantik", "Kant'ın Transandantal Ben'i ve Hegel'in Tin'i", "Hegel'in görüngebilimi fenomenolojik mi?"
Nerede 3 yıl önce yitirdiğimiz Selahattin Hilav'ın herkesin anlayabileceği şekilde dilimize kazandırdığı kavramlar, nerede halkımızın hiç değilse bir bölümünün küfür bile sanabileceği okunması bile zor bu ifadeler.
Selahattin Hilav deyince, aklımıza geldi. Konferansın ev sahiplerinden bir ricamız var: Hiç değilse girişte bir stantta Hilav'ın çevirdiği Alexandre Kojeve'in "Hegel'i Okumaya Giriş" kitabını felsefeyle ve Hegel'le ilk kez tanışacak olanlar için (Arka kapağındaki ifadeyle, "Hegel'in ruhuna yaklaşmak isteyecekler için") hazır bulundursunlar. (Not: Kitabı zaten konferansın organizatörlerinden Yapı Kredi Yayınları çıkardı.)
Felsefeye yabancı veya ilgisiz toplumun "Us" ve "Tin" zenginliğine erişmesi mümkün olamaz. Gelin ilk adımı atın; anlayabileceğiniz metinlerin yardımıyla Hegel'le başlayın.