Bütün canlıların olduğu gibi iktidarların da ömürleri sınırlıdır.
Mesela tüm medya organları AK Parti'yi alkışlasalar ve Başbakan Erdoğan da bütün medya patronlarının her istediğini kamu kaynak ve imkanlarını kullanarak verse bile, AK Parti'nin 2002 veya 2007'deki seçimlerdekine benzer bir tazeliği sonuna kadar koruması mümkün değildir.
Bu gerçeğin son kanıtlanışını, 28 Şubat iktidarlarının ve onları kayıtsız şartsız, Ankara'dan verilen ortak manşetlerle destekleyen gazetelerin düştüğü durumla görmedik mi?
Sonuçta AK Parti'yi iktidara, Tayyip Erdoğan'ı Başbakanlığa
"O medya" taşımadı.
Daha da ötesi,
"O medya" zannedildiği kadar güçlü olsaydı, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olması düşünülemezdi bile.
Bu açıdan Gül-Erdoğan ikilisini birbirlerine karşı kışkırtmak gibi çocukça oyunlar kuranlar, bu ikilinin en azından belleklerini yok sayar duruma düştüklerini bilmelidir.
Ama bütün bunlar AK Parti iktidarının süresiz olduğu anlamına da gelmiyor.
İktidar yıpranmasına ekonomik ve siyasi bunalımlar eklenirse, zaten fazla olan sorunlar stokuna yeni sorunlar katılırsa, toplumdaki değişim beklentisine cevap verecek yeni bir parti ve lider ortaya çıkarsa, önümüzdeki seçimlerden birinde iktidar el değiştirir.
Bu gerçeğin ışığında beklenen, sınırlı süreli iktidarların zarif, soğukkanlı, özgürlükçü, hoşgörülü davranışlar sergilemesidir.
Neticede yapılan hizmetler yanında bir de kubbede yankılanacak hoş seda kalacaktır geride...
Belki üslup farkları iktidarların sürelerinde etkili olmuyor.
İktidar olmanın gereği Ama ölçüsünü aşan bir cümle, çağın gereklerini hiçe sayan bir karar, adalet ve hakkaniyet duygusunu zedeleyen bir icraat, sonsuz denecek kadar uzun süreler boyunca hatırlanıyor.
Aynı ölçüsüzlükler medyadan kaynaklandığında toplum bunu yadırgamıyor.
Çünkü medyanın elinde kamu gücü yok. Medya devleti yönetmiyor.
Sadece bazı medya mensupları kendilerinin devleti yönettiğini sanıyor.
Daha da ötesi bazıları,
"Halkın sesi" olduğunu düşünüyor. Oysa onlar çok yakın geçmişte "
28 Şubat'ın sesi" olmuştu.
Gerçekte devletin yönetimini de, halkın sesinin ağırlığını da, demokrasilerde seçmenler belirliyor.
Söylemek istediğimiz şu...
Başbakan Erdoğan'ın üslubunda son dönemde hissedilen sertleşmenin, Başbakanlık'ta bazı gazetecileri kara listeye almak anlamına gelen akreditasyon uygulamasının ve hiç de gerekli olmayan polemiklerin, ne iktidar olmaya ne de iktidarda kalmaya bir katkısı bulunabilir.
Yakın geçmişte AK Parti iktidarının demokratikleşme ve sivilleşme reformlarını ve AB'ye uyum çalışmalarını destekleyen medya kesiminin şimdi eleştirel sesler yükseltmesi, kanımızca
"Oy hesabı" ötesinde dikkate alınmalıdır.
Çünkü bu destekler
"28 Şubat medyası" tarafından
"Yalakalık" benzeri yaftalara hedef edilmişti.
Ama tabii bir de olaya Bektaşice yaklaşmak var.
Güvercinden miğfere Bir grup arkadaş bir mezarlığın kuytu köşesinde, servilerin gölgesinde içki içiyor, sohbet ediyorlarmış. Derken bir cenaze gelmiş yakınlardaki bir mezara gömülmek üzere.
İçenler
"Rahmetli neden öldü" diye sormuşlar. Cenaze cemaatinden biri
"Çok içki içti, karaciğeri dayanamadı" demiş.
Bunun üzerine içki şişelerini yere bırakıp,
"Artık içmeyelim" diye konuşmaya başlamışlar.
Beş dakika sonra bir cenaze daha gelmiş yakınlarına. O cenazenin cemaatinden birine de aynı soruyu sormuşlar. Adam
"Rahmetli çok spor yapar, hiç içki içmezdi ama kalp krizinden vefat etti" demiş.
Birbirlerine bakmış içkiciler. Sonra içlerinden biri
"İçmekle içmemek arasındaki fark sadece beş dakikaymış" diyerek sarılmış şarap şişesine.
Herhalde demokratik rejimlerdeki
"Sert iktidar"la
"Ilımlı iktidar" arasındaki süre farkı da, böyle bir şeydir.
Ayrıca omzunda beyaz güvercinle iktidar olan Bülent Ecevit, miğferli posterleri ile iktidardan gitmemiş miydi?
Yayın tarihi: 14 Kasım 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/14//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.