Türkiye bir yandan Kürt meselesini harıl harıl tartışırken öte yandan bir başka gelişmeye tanıklık etti geçen hafta sonu. Aleviler büyük bir gösteri düzenleyerek taleplerini dile getirdi. Tam o sıralarda basında birçok isim tarafından imzalanmış bir bildiri yayımlandı. Bildiride
AİHM ve Danıştay kararları uyarınca
zorunlu din dersinin müfredatlardan çıkarılması talep ediliyordu. Gerek bu talep gerekse Alevilerin son zamanlarda dile getirdiği ve kendi kültürel kimliklerine dönük diğer talepler yakın bir dönemde bu konuyu çok daha yaygın bir biçimde tartışmaya başlayacağımızı gösteriyor. Kaldı ki, ocak ayında Başbakan ve partisi Alevilerle
Muharrem Orucu etrafında bir araya gelmişti, biz de bu köşede o konuyu ayrıntılarıyla ele almıştık (
14.1.2008 tarihli yazım).
Onu izleyen dönemde AKP ile Aleviler birbirinden koptu. Aleviler AKP'de aradıklarını bulamadıklarını ifade etmeye başladı. Gene haklar sorunu Gerek epey gelişmiş Kürt meselesi, gerekse gelişen Alevi meselesi arayış ve taleplerini
"demokratik haklar" kavramı üstüne bina ediyor.
Demokratik hak burada açıkça kültürel kimlik haklarının kabulü anlamına geliyor. Daha sadeleştirerek söyleyecek olursak
ulus devletin kuruluş döneminde "yukarıdan" yani devletin denetleme politikaları etrafında tanımladığı kültürel pozisyonlar yumuşak ulus devlet sonrası dönemde yeterli görülmediğinden şimdi farklı toplum kesimleri kimlik özelliklerinin kendileri tarafından ifade edilmesine olanak arıyorlar. Kimliksel özelliklerin soyut ifadesi kimseye yetmediği için o ifadenin gerektirdiği araçların ve alanların oluşturulmasını da doğal olarak istiyorlar. Mesela Aleviler söz konusu olduğunda bu talepler birkaç noktada yoğunlaşıyor.
İki talep Özetlemek gerekirse
Aleviler kendi inançları ve inanışları doğrultusunda ibadet etmek ve Sünnilik çerçevesi içinde tanımlanmış din derslerinden çocuklarının muaf tutulmasını istiyor. Her iki talep de çoktan yerine getirilmeliydi ve hükümetlerin oyalama taktiğini bir yana bırakması gerekirdi. Bunun yapılmaması ve hele zorunlu din dersi konusunda ortaya çıkmış olan ulusal ve uluslararası yargı kararlarına rağmen hükümetin ayak sürümesi anlaşılabilir bir şey değil. Hükümet çoktan bu kararı almalı ve zorunlu din dersini müfredattan çıkarmalıydı.
Çıkarmadı.
Oysa yapılması gerekenler sadece din dersiyle sınırlı da kalmamalıydı. Öteden beri savunduğum görüşü yineleyecek olursam din ve uygulamaları, din ve öğretimi cemaatlere bırakılması gereken bir husustur. Yapılması gereken şey Bu anlayışa karşı gelecek itirazları biliyoruz. Onların tümünün altında
Cumhuriyetin bir temel ilkesi, yani dinin devlet tarafından kontrol edilmesi yer alır. Sanılıyor ki, din "icrası" (ameli) cemaatlere bırakıldığı takdirde ortaya hızla laiklik aleyhtarı bir durum çıkacaktır.
Bizdeki uygulamayı haklı göstermek bakımından da
Fransa örneği verilir.
Doğrudur, Fransa'da böyle bir uygulama vardır ama şunu da belirtelim ki, Fransa'nın bir tek okulunda, evet bir tek okulunda, zorunlu din dersi yoktur. Din öğretimi okul dışına taşınmış durumdadır. Aynı şeyi
Türkiye'de uygulamanın bir zararı olamayacağı gibi bu kültürel kimliklerin tanınmasında ve demokratik hak sınırlarının genişlemesinde büyük bir katkı sağlayacaktır.
Özellikle din icrası (cemevleri örneğinde olduğu gibi, cami inşasında da) bütünüyle cemaatlere terk edilmeli, devlet temel düzenlemelerle yetinmelidir. Aksi,
Türkiye'de hala bürokrasinin her şeyi kontrol etmek istediği ve ettiği anlamına gelir ki, yaşadığımız tamamıyla budur.
Buradaki çok ince ama anlamlı detay ise din bürokrasisinin herkesin şikayet etmesine rağmen bütün iktidarların işine geldiğidir. O zaman gerçekten sormak gerekmez mi, bu ülkede gerçek iktidar kim diye?
Yayın tarihi: 13 Kasım 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/13//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.