kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Kasım 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Amerika'yı seçmek-1

Bu satırları yazdığım şu sırada ABD'deki başkanlık seçiminin sonuçlarını bilmiyorum. Bu sabah öğrenebileceğiz. Sonuç siyasette en önemli şeylerden birisidir. Fakat Amerikan seçimlerindeki tek sonuç kimin kazanacağı değil. Seçim dönemi bile çok önemli sonuçlar üretmiştir. Kim başkan seçilirse seçilsin bundan sonra Amerika'da da dünyada da farklı bir rüzgâr esecektir. Bu yazıda o rüzgârın arkasındaki en önemli meseleyi tespit edelim. Yarın da belirmiş sonuçları söz konusu ederek devam ederiz.

Bir savaş bitti ama...
Şöyle bir noktadan başlayayım: Soğuk Savaş 1945'te başladı. Fakat savaşın belirginleşmesi ve iki kutuplu bir dünya yaratması bana göre 1959 yılında Berlin Duvarı'nın örülmesiyledir. Otuz yıl sonra, 1989'da, savaş sona erdi. Berlin Duvarı yıkıldı. Bu belli bir sosyalizm anlayışının çöküşüydü. Ama ondan daha önemlisi Batı Avrupa'nın 1968'te doruğa çıkan sol dalgadan intikam almasıydı. 1979'da Thatcher'ın İngiltere'de 1980'de Reagan'ın Amerika'da işbaşına gelmesiyle Yeni Sağ ve neoliberal politikalar devreye girdi. (Sean Wilentz, Reagan Çağı başlıklı kitabında o dönemi 1974'ten başlatır ki, üzerinde düşünülmesi gereken bir tespittir.)
Soğuk Savaş'ın 30 yılda bitmesine karşın 30'uncu yılında ve içinde yaşadığımız büyük ekonomik krize (ve önceki krizlere) rağmen bu politika anlayışı devam ediyor. Dünya küreselleşme adı altında (bir dönemde 'Tarihin Sonu' tezleriyle bütünleşen) Yeni Sağ politikalara teslim ediliyor. Bu dönem iki önemli sonuca yol açtı: hem zenginlerle fakirler arasındaki gelir farkı dünya tarihinde eşi görülmedik, akıl almaz bir mertebeye ulaştı hem de Amerika söz konusu politikaları devam ettirebilmek için kendi dışındaki dünyaya şiddetle, kanla saldırdı.

'Bundan kötüsü olmaz...'

Küreselleşme döneminin en önemli ismi W. G. Bush'tur. (Oliver Stone'un W filmini heyecanla bekliyoruz.)
Bush dönemini tarihin nasıl anacağını biliyoruz. Bu dönem iki büyük hamlenin ışığında gelişti, birbirini tetikleyen iki hamle: 11 Eylül saldırısı ve ona bağlı olarak Amerika'nın önce Afganistan'ı sonra Irak'ı işgal etmesi. Bunu daha genişleterek liberal ekonomi politikası yanlı Batı'nın İslam'a karşı savaşı ve elbette İslam'ın o dünyaya şiddet dolu tepkisi diye değerlendirmek gerekiyor.
İslam-Batı zıtlaşmasının ne olduğunu hâlâ bilmiyoruz. Ortada çözülmemiş bir yumak şeklinde duruyor. Fakat buradaki 'İslam' kavramının aynı zamanda eski bir tabirle söylersek 3. Dünya'nın bütün azgelişmiş, yoksul/laştırılmış, sömürge ülkelerinin başkaldırısı olarak görülebileceği de çok ifade edildi.

Şimdi kim?...
Bütün bunlarla birlikte bakınca iş şuraya gelip duruyor: Bush döneminin hakikaten bir kara leke olarak Amerika tarihine iade edileceğini artık biliyoruz, bunda tek şüphe yok. Fakat seçimden sonrası ne olacak?
McCain'in sandıktan çıkması zor görünüyor. Ama çıkması halinde dünyanın bugün yaşadığı kan-barut politikasına, küreselleşme- Yeni Sağ eksenine mahkûm olmayı sürdüreceği besbelli. 30 yıldan sonra hâlâ devam eden bu politikalar daha çok uzun bir süre devam etsin diye gelecektir McCain oraya. Bunun da iç açıcı olmadığı ortada.
Öbür seçenek ortaya çıkar ve şimdiden görüldüğü üzere Obama seçilirse ne olur?
O durumda sorun gerçek/çi bir değişimin yaşanıp yaşanmayacağıdır. Bu da Amerikan seçimi olmaktan çok geçmişteki veya gelecekteki Amerika'yı seçmek anlamına gelir. Bütün bunları yarın sonuçlar iyi kötü belli olduktan sonra ele alayım.