Eleştirmekle yıpratmak arasında siyahla beyaz kadar fark vardır.. Eleştiri daha iyi, daha güzel, daha başarılı olsun diye yapılır.. Yıpratmak, giderek yok etmek için değil..
Bu ikisi arasındaki farkı, eleştirenler çok iyi bilirler de, algılayanlar çoğu zaman yanılırlar.. Eleştiriye muhatap olanlar dahil.. Bu yüzden, eleştiri yıpratma amacıyla kötüye kullanan üçüncü şahıslara fırsat yaratır.
Günlerden beri yaşadığım bu..
Ben asker çocuğuyum.. Aile terbiyemi asker babamdan aldım. Tüm yetişme dönemim, kıtalarda, karargâhlarda geçti. Askeri severim.
Ben bir Atatürk Cumhuriyetçisiyim. Bu cumhuriyetin temellerini askerin attığını iyi bilirim. Onu koruyan ve kollayanın da asker olduğunu bildiğim gibi..
"Geceleri başıma yastığa koyar koymaz uyuyorsam bunun sebebi orduya güvenmemdir" dediğimi çok okudunuz..
"Bu Ordu olmasa, Türkiye İranlaşabilir. Bu Ordu olmasa, Türkiye bölünebilir" dediğimi de.
Türk Ulusunun büyük çoğunluğu da benim gibi düşündüğü için, yapılan tüm anketlerde Ordu "En Güvenilen Kurum" seçilir, başlangıcından beri..
Orduyu eleştirmeme şaşanlara ben şaştım aslında.. Onlar beni tanımamakta ısrar edenler..
Onlar benim yıllardır en çok sevdiklerimi en çok eleştirdiğimin farkında olmayanlar.. Onlar eleştiriyi sadece sevilmeyenlere yapılır sananlar..
Şaşırmadıklarım, Ordu'ya yönelik eleştirilerimi, kendi çirkin emellerine alet ederek kullananlar oldu. Bekliyordum, beklediğimi yaptılar..
O çirkin azınlığın hedefi Atatürk Cumhuriyetini yıkmak.
Türkiye'yi bir tarikatlar, cemaatler devleti haline getirmek.. Bu hedefleriyle aralarında duran en büyük engel, Ordu.. Orduyu tahrip ederlerse, yıpratırlarsa, itibarını sıfırlarlarsa amaçlarına hızla gidebileceklerini düşünüyorlar.
Şimdi "Onlara alet olmayacağım" demem ve eleştirilerimi kesmem tuzağa düşmem olur.. Hayır!.. Ben bildiğim yolda yürüyeceğim.. Düşündüklerimi aynen yazmayı sürdüreceğim..
Alkış gereken yerde alkış.. Hatalarda eleştiri!.. Gazeteci olarak ilkem ilk günden beri bu oldu. Görüşlerime duygularımı karıştırmadım. Eleştirilerimi kişiselleştirmedim. "Bakın dün ne diyordu, bugün tam tersini söylüyor" diye yazılarımı teşhir eden aptallar, aslında benim temel ilkemi belgeliyorlar.
Benim eleştirilerim kişiler ve kurumlarla değil, eylemlerle ilgilidir. Doğru yapılmışsa kutlarım. Yanlış seziyorsam uyarırım. Yapanı taparca sevmem, ya da ölesiye nefret etmem düşüncemi etkilemez.
Bunu bilenler, beni iyi tanıyanlar yazdıklarıma hiç şaşırmıyor ve "İşte sizden beklediğimiz yazı" diyorlar.. Bilmeyenler, şartlanmış kafalarının peşin hükümleriyle beni damgalayanlar özür dileme fırsatı buluyorlar.
Kötüye kullanmak isteyenler ise lafa "Hıncal bile.." diye girerek, saptırmanın daniskasını oynuyorlar.
Ben..
Doğru bildiğim yolda, sapmadan, eğilmeden, bükülmeden ve korkmadan yürümeye devam ediyorum..
Niye korkacağım ki..
Sokrates'in Asclepius'a bir horoz borcu vardı, önüne konan baldıranı içerken..
Benim o da yok!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Sevmek.. Güvenmek.. Eleştirmek!..
Yayın tarihi: 14 Ekim 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/14//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.