Michael Jackson 50 yaşına girdi ya, şöyle bir geriye döndüm ve evde ne var ne yok diye baktım. Plaklara dalacaktım ama pikap geçen hafta minik bir kaza geçirdiğinden bu hevesim kursağımda kaldı. Pikabın iğnesini alıp plağa yerleştiriyorsunuz ve alet son hız dönmeye başlıyor. Bir süre sonra en hızlı sıkma moduna geçmiş çamaşır makinası misali deliriyor, Ahmet Altan romanında orgazma ulaşan erkek karakter misali topuklarından beynine kadar dellenip sallanmaya başlıyor. Acayip kafalara geçiyor. Sonuna kadar gidemedim daha. Ama bilahare bu CERN deneyimin sonuçlarını ve sonuçta hangi partiküllerin havaya saçıldığını ve şarkının geçirdiği formasyonu size bildiririm. Seneye bienale de katılabilirim aslında. Bilmiyorum. Kendimi CD'lere vurdum. 90'lar geri dönüyor ya şimdi... Ona uygun olarak plak değil CD nostaljisi yapayım dedim. 90'lar nereye mi dönüyor? Arkadaşlar moda dergilerinde freebag'li kızlar gördüm. Sadece müziğiyle değil, korkarım hırkasıyla oduncu gömleğiyle geliyor 90'lar. 'Freebag'lerinizi sandıklardan çıkarın' yazıları için geri sayım başlamış olmalı. Off The Wall ne kadar mükemmel bir albümdür ya... Thriller'dan bile iyi. Ve anladım ki Michael Jackson ile Elvis aslında aynı şey. İkisi de mutsuz oldu, ikisinin de inanılmaz derecede sabit fikirli hayranları var, ikisi de pop müziğin tarihini yazdı. Biri zenci şarkıları söyleyen beyaz çocuktu, diğeri rövanşı aldı. Beyazların dünyasını ele geçiren zenci çocuk oldu. İlk zenci pop yıldızı ve tüm zamanların en iyisi. İkisinin de giyim zevki berbat, ikisinin de bir sürü heykeli yapıldı, ikisinin de beslenme alışkanlıkları enteresan. Biri 30 bin kalorilik sandviçleri yiye yiye kendini öldürdü. Diğeri bir şey yemeyerek, oksijen çadırlarında takılarak uzun yaşamaya çalışıyor. Michael popun gerçekten kralı ve 'King of Pop' lakabını da hak ediyor. Bir de tabii enteresan da bir insan. Derisinin renginden, çocuklara olan zaafına ve hakkında açılan davalara nefret de edilen bir karakter. Ama yine de Madonna gibi müziğini çağa uydurmak, sürekli hip ve trendy kalmak için yırtınmak, o yıl hangi prodüktör modaysa onunla albüm yapmak, en beğenilen genç isimle düet falan gibi huyları yok Michael'ın. Bütün garipliklerine rağmen bana doğal gelmesi de herhalde endişe verici bir durum. Bir gün psikoloğuma olursa ilk sorum bu olacak. Bir de Michael ay yürüyüşü dansının patentine sahip. Ayda ilk yürüyen Neil Armstrong ama ay yürüyüşünün patenti Michael'ın. Anti-Gravity hareketinin de patentini almış. Bakın üstte resmi var. Bu da size dev hizmetim olsun. Evde çalışırsınız.
TRT'DEN BEKLEDİĞİMİZ DEV HİZMET Dev hizmet demişken BBC yeni bir sisteme geçiyor. Bu sistemde internet üzerinde neredeyse kanalın tüm arşivine ulaşabiliyor ve izleyebiliyorsunuz. Hem radyo hem de televizyon arşivinden söz ediyorum. Bir adım sonrasında ücret karşılığında download imkânı da sağlanacakmış. 2009'da işlem tamammış. Aynı sistemin TRT'de olduğunu bir düşünsenize. Bugüne kadar yayınlanmış tüm yapımlar, hem radyo hem de televizyon arşivi: Eğlence programları, diziler, çocuk programları, belgeseller, önemli sanatçıların görüntü ve ses kayıtları, spor karşılaşmaları, canlı yayınlar, törenler... İnanılmaz kafalar... Her gün '30 yıl önce bugün' tarzında ana haberleri verseler tadından yenmez. Türkiye'nin en fazla tıklanan sitesi olur, iyi bir editörün elinde. TRT bunu bize borçlu. Ortak hafızamızın kilitli odalarda çürümesi ayıptır, yazıktır. Haydi be TRT'm boşver bu yıl Eurovizyon'a kim gidecek geyiklerini de gel gerçek bir hizmete imza at.
İKİ YENİ GRUP Devendra Banhart geçen yıl Phonem By Miller'ın konuğuydu. Hani şu çağdaş hippi akımının öncülerinden. Yeni bir proje grubu var. Adı Megapuss. Davulu da The Strokes'un davulcusu Fabrizio Moretti çalıyor. Tam kızların hastası olacağı ekip. Zaten biri Natalie Portman'la takılıyor, diğeri Drew Barrymore'la. Albüm iTunes'da 16 Eylül'de çıkıyor. 7 Ekim'de de CD yayınlanacak. Amerika'da küçük çapta bir turneye başlıyor elemanlar. Acayip rahat bir müzik. Gayri ciddi şeyleri seven biri olarak bunu da sevdim. Careless Whisper'ı bir de onlardan dinleyin mesela. Myspace'te şimdiden 58 bin kez dinlenmiş. Ortalama tanınmamış bir Türk indie grubu kadar. Neyse yani keşif isteyen buyursun keşfetsin. Mehmet demişti dersiniz... Bir tane daha grup var şu ara yeni dinleyip beğendiğim: Fleet Foxes. Hissiyat olarak biraz mıy mıy ama güzel denemeler, güzel kafalar. Band of Horses gibi onlar da Seattle'lı, onlar da Sub Pop'un sanatçısı... Türkiye'de her şey çok standart, tek örnek. İlkokulda birörnekleştirilmiş bir kuşağın yaratıcılığı da bu kadar oluyor. Kimseye kızmamak lazım. Hepimiz böyleyiz. Kimse bize farklılaşın, kendiniz gibi olun demedi ki. Herkes 'Bir olun,' deyip durdu. Birlik berbaberlik. İşe yaramadığı da açık ya... Biz burada Fatih Terim, Emre Belözvesaire, Tayyip Doğan'a karşı kafalarındayız, dünyayı da bundan ibaret sanıyoruz. Allah'tan çok değişik insanlar, tarzlar, bakış açıları, yaşam formları var. O yüzden yeni bir şey duyabiliyorsunuz. Böyle zamanlarda bende bir ferahlık, bir afiyet bir keyif sormayın gitsin. Bu arada 'Hey Corç versene borç, olmaz maykıl bende de yok,' demekten kendimi alamıyorum. Çok fena dilime takıldı ya... Hakan Peker fezalarda dolaşıyormuş ama biz anlayamamışız, değerini bilememişiz.
Yayın tarihi: 14 Eylül 2008, Pazar Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/14/pz/haber,61C5804925E949A78C4957957B880A6E.html Tüm hakları saklıdır.