Her zaman güzeldi ve bu özelliğini kendisi için artı değere dönüştrürmeyi bildi.
Peri masalı mı, azmin zaferi mi?
Makine ressamı bir baba ile çeyizlik eşyalar yapan bir annenin kızı olan Siren Ertan, zengin olmadığı için bit(iril)en aşkının acısıyla terk ettiği memleketi İzmir'e 7800 adlı muhteşem bir otelin sahibi olarak döndü..
Bebekliğinde bile olağanüstü bir güzelliğe sahipti. Üstelik hem güzel hem de gençlik yıllarının tersine çok uslu bir çocuktu. Annesi uyurken sesi çıkmayınca öldüğünden endişelenir, nefesini dinlerdi. Anne ve babasının ikinci evliliğinden doğmuştu küçük Siren. Aşka benzer bir duyguyla sevdiği babası Barış ile annesi Birgül, o henüz dört yaşındayken yollarını ayırdı. Üvey anneler, babalar ve üvey kardeşlerle geçti İzmir yılları. Babası beş, annesi üç defa evlendi. Baba bir üç kardeşi vardı, annesi ise bir erkek kardeş verdi ona. Mutsuz değildi ama hep bir aidiyet eksikliğiyle yaşadı. Eşyaları hiçbir zaman bir arada değildi, yarısı annesinde yarısı babasındaydı. Sırtındaki çantayla bir o evde, bir ötekinde geçti çocukluğu. Yıllar sonra jet sosyetenin önde gelen isimlerinden biri olduğunda, yaptığı tasarımlar moda dünyasında fırtına gibi estiğinde bile, belki de çocukluğundan kalma bir yarayla hep başarısız olduğunu düşünecekti. Yaşamı boyunca hep yuvasız bir kuş gibi görecekti kendini.
HER ZAMAN GÜZELDİ
Alsancak'taki Kız Meslek Lisesi'ne yazıldığında iyice serpilmiş, sokaktan geçenlerin dönüp bir daha baktığı bir cazibeye ulaşmıştı. O da bunun farkındaydı. Annesinin de yıllardır gittiği kuaföre, okul çıkışında elinde yedek giysilerinin olduğu poşetiyle gider, saçınımakyajını yaptırdıktan sonra, üstünü tuvalette değiştirip, arkadaşlarıyla gezmeye çıkardı. Alsancak'ın 50 yıllık kuaför salonundan ayağını kesen şey ise, saçında bulunan bit oldu. Kuaför kadın, Siren'in saçını temizledikten sonra gelmesini isteyince, bir daha o salona ayak basmadı. Yıllar sonra bir arkadaşıyla gittiğinde ise o artık anlı şanlı Siren Ertan'dı ve salonun yaşlı sahibesine dönüp bakmadı bile. Kendisi gibi Kız Meslek Lisesi'nin dikiş bölümünden mezun olan annesi, geçimlerini nakış dikiş işleriyle ve İzmir'in gelinlik çağındaki kızlarına evinde çeyizlik eşya yaparak sağlardı. Kopan düğmelerini kendisi dikmeyi, sökülen paçalarına sürfile yapmayı ondan öğrendi. Her ne kadar o günlerde de sosyetenin gözbebeği olan Çeşme'ye gitmek için arkadaşlarından para alsa da, o yaşlarda ailesinin gelir düzeyinin üstünde bir standarta sahipmişçesine giyinirdi, her zaman bakımlıydı. Asıl işi makine ressamlığı olan ama turizmle uğraşan ve o yıllarda İsveçli bir kadınla yaşayan babası, kendisinden uzakta yaşayan kızını parasız bırakmamaya çalışıyordu.
iLK AŞKIN ACISI
80'li yılların sonuna denk gelen 17-18 yaşlarını hatırlayan arkadaşları, onun daha o günlerde bir gün İstanbul'a gitmekten, zengin bir adamla evlenmekten ve sosyeteye girmekten bahsettiğini anlatıyor. İzmir sosyetesinin tanıdık simalarından Pala ailesinin oğlu Mehmet'le o günlerde flört etmeye başladı. Aile, oğullarının Siren'le ilişkisini öğrendiğinde kıyameti kopardı, kendilerinden daha yoksul bir gelin istemiyorlardı. Genç sevgililer Pala ailesinden gizli buluştular bir süre, hatta Siren evlerine giremediği için zaman zaman Mehmet'i apartman boşluklarında saklanarak bekledi. Ancak Nermin Hanım'ın oğlunu evlatlıktan reddetme tehdidiyle ilişkileri bitti ve Siren o gün İstanbul'a gitmeyi ve İzmir'i dize getirmeyi kafasına koydu; zaten soluğu İstanbul'da alması da uzun sürmedi. Sonraki yıllarda İzmir'den İstanbul'a taşınma gerekçesini "İzmir'de adam gibi adam yok," sözüyle açıklaması ise akıllardan hiç çıkmadı.
HEP KORUNMAK İSTEDİ
Zaten o günlerde annesiyle belki yaşından kaynaklanan asilikten, belki de kızının kafasına koyduğu yaşam biçiminden duyduğu ürküntü nedeniyle sık sık tartışmaya başlamışlardı. Annesinin "Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter," öğüdünü 'dırdır' olarak görüyor ve artık hayal ettiği yaşam için harekete geçmek istiyordu. Babası da ona göre sorumsuz biriydi; babalar sevişirken spermlerinin nereye gittiğini sormalıydı ve birini dünyaya getiriyorsa, onu ömrünün sonu kadar korumalıydı. Barış Ertan öyle biri değildi. Liseden sonra 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Tasarımı bölümüne devam etti ama okulunu bitirmedi. Sonraları kredi sisteminde sorun olduğu için okulunu bitirmediğini, babasının yurtdışında okuması önerisine ise ailesinden ayrı kalmamak için "Hayır," dediğini anlatsa da, annesinin muhalefetine rağmen geldiği İstanbul'da bu ayrılık onu pek üzmedi. Önce ailesinden gizli bir dekorasyon mağazasında çalıştı; annesi onu okulda sanıyordu. Şimdi hayatta olmayan bir televizyon yöneticisiyle ve Mudo'nun sahibi Mustafa Taviloğlu'yla o dönemde tanıştı. İstanbul'a gelmenin yolunu bulmuştu, Mudo'da çalışmaya başlaması zor olmadı. Taviloğlu'nun Celal Çapa'yla ortak açtığı Mangia'da yiyecek içecek müdürü olması ise sosyetenin kapısını tıklatmasının yolunu açmıştı ve o bunun farkındaydı. Mudo Concept onun için bir okul oldu, sonrasında pazarlama, antika, dekorasyon, televizyon gibi birçok sektörde onun ismine rastlamak artık kimseyi şaşırtmayacaktı. Kendi elbiselerini yapmaya da aynı dönemde başladı; bu merakı ise Siren Ertan İstanbul adlı tasarım atölyesinin ilk nüvesiydi.
HAYATINDA TESADÜFE YER YOK
Onu çok iyi tanıyan bir İzmirli, Siren Ertan'ın yaşamıyla ilgili hiçbir şeyin tesadüf olmadığını söylerken, neredeyse satrancı andıran ve hamlelerin çok iyi yapıldığı bu stratejiyi kast ediyordu. Stratejinin en önemli parçası ise yine annesinin söylediği bir sözdü, o söz yaşamındaki oyuncuların da cinsiyetini belirledi. Annesi ona, "Siren, senin hiçbir zaman kız arkadaşın olmayacak," demişti ve o yüzden Siren'in yaşamı hep yanında olduğu ya da yanında olan erkeklerle anılacaktı. Bu erkeklerden ilki, ünlü reklamcı Alinur Velidedoğlu oldu. Dört yıl evlilikten farksız bir ilişki yaşadılar, hatta birlikte Velidedeoğlu'nun yakın arkadaşı Ürdün Prensi Ali'yi bile ziyaret ettiler, çölde prensin atlarına binmesi ise sosyetenin günlerce dilinden düşmedi. İlişkileri bittiğinde ise herkesin konuştuğu bir şey vardı: Velidedeoğlu'nun kasasından kimilerine göre 10 bin kimilerine göre ise 30 bin dolar yok olmuştu. Siren sonradan evleneceği, Calvin Klein'in Türkiye temsilcisi işadamı Ercan Canmutlu ile de Peri masalı Velidedeoğlu'yla ilişkilerinin bitimine yakın bir zamanda tanışmıştı. Canmutlu'yu Türkiye kamuoyu sonraki yıllarda yeni eşi Müge'ye alacağı ve vergi davalarına konu olan 24 bin YTL'lik çanta ile tanıyacaktı. Calvin Klein'a danışmanlık yapmaya başlamasıyla ile Canmutlu'yla evlenmesi arasındaki zaman dikkat çekecek kadar kısaydı. En büyük hayali korunmak, kollanmaktı. Aldatılmayı, dayak yemeyi bile hazmedebilirdi, ama korunmasız olmayı değil. 14 aylık evliliğini bitirmesi tam 13 ay sürdü. Sonraları doğum gününden önce boşanma davası açmasının önemli olduğunu, böylece kocasının kendisine alacağı mücevherlerden bile vazgeçtiğini söyleyecekti. Ona göre sosyetede birçok kadının bunu yapacak cesareti yoktu. Parmağındaki alyansı bile almaya çalıştığını söyleyen Canmutlu'dan nafaka almadı, sadece oturduğu çatı katının kirasını bir sene boyunca ödemesini istedi. O günlerde geçinmek için sunuculuk, klip oyunculuğu yapmaya başladı, hatta standardını düşürmemek için kuyumcu Sait Koç'a avuçla saat ve mücevher sattı.
KOKTEYL MAYDANOZU
Oyunculuk merakını bir süre sonra Berhan Şimşek'le başrolünü oynayacağı Keje adlı diziyle giderecekti. Evlilikleri bitmeden Canmutlu-Ertan ikilisinin birlikte göründüğü son kare ise Aktüel dergisinin 'Kokteyl Maydanozları' başlıklı tuzak haberi oldu. Olmayan bir ülke olan Tanganika'nın davetine sadece onlar katılmıştı, hatta Tanganika bayrağının rengine uygun olarak maviler giymişlerdi. Sosyete bir yandan bununla dalgasını geçerken, Siren'in bir yandan da o günlerde tutuklanan emlak kralı patronu Nevzat Ak'la birlikte olduğunu, hatta kocasını da bu yüzden boşadığını konuşuyordu. Her ne kadar kendisi bunu reddetse de, birçok insan ateş olmayan yerden duman çıkmayacağını söylüyordu. Sonraları adı Mahsun Kırmızıgül'den tutun da, şimdilerde büyük bir spor kulübümüzün başkanı olan işadamıyla da anıldı. Ama hayatında tesadüflere yer vermediğini düşünenleri haklı çıkartırcasına, adım adım ilerliyordu.
SON DURAK: ÇARMIKLI
Planet'te spor yapıyordu. O zamanlar Çarmıklıların oğlu Gökhan'la evli olan Ayşe Çavuşoğlu'yla orada tanıştı. İki kadın yakın arkadaş oldular ama iddialara göre onun gözü arkadaşının kocasındaydı. Çarmıklıların sahibi olduğu Maçka MOS'un üstünde kendisine bir daire kiralayan Siren, üç yıldır Ayşe Hanım'la evli olan Gökhan Bey'in gönlünü çalmıştı. İkili boşandıktan sonra bir davette Gökhan Çarmıklı'yla karşılaştı, tesadüfe bakin ki o gece telefonunu kaybetti. Haline acıyarak ertesi gün ona cep telefonu gönderten Gökhan Çarmıklı, eski karısının yakın arkadaşının bir gün müstakbel karısı olacağından habersizdi. Sosyete onu bu kez de 'arkadaşının kocasını çalan kadın' olarak konuşuyordu. Hatta iddialara göre Ayşe Çavuşoğlu onu bu yüzden tartaklamıştı. Bir süre sonra Maçka Polat Palace'da yaşayan Gökhan beyin yanına taşınacak ve ilişki uzun yıllar gelgitlerle sürecek, ayrıldıklarını ilan eden çift iki hafta sonra bir Sevgililer Günü'nde sürpriz bir nikahla Rotterdam'da evlenecekti. Üstelik bu kez İzmir'de yaşadığı gibi bir aile vetosuyla da karşılaşmamıştı. Ancak herkes bunun nedeninin Çarmıklı ailesinin gözbebeği olan Gökhan Çarmıklı'nın genç yaşta lösemi geçirmesi ve ailesinin ona "Hayır," diyememesi yüzünden olduğunu söylüyordu. Evliliklerine yeşil ışık yanmasının bir nedeninin ise Gökhan Bey'in geçirdiği hastalık yüzünden çocuk sahibi olamaması ve mirasın aile içinde kalacağının rahatlığı olduğu iddia ediliyordu. Öte yandan Siren o günlerde hayatındaki en sevdiği kişinin -annesi ve babasını da öteleyerek- Gökhan Çarmıklı olduğunu anlatıyordu ama yakın arkadaşları ise onun kendilerine "Şimdiye kadar hiç aşık olmadım, hayatıma giren erkeklerle olmam gerekiyordu, oldum," demesini şaşkınlıkla dinliyordu.
EN GÜZEL TÜRK KADINI
Siren'in hayatının dönüm noktalarından biri de Amerikalı ünlü estetisyen Dr. Palmer tarafından 100 puanla 'en güzel Türk' seçilmesi oldu. "Ben daha güzelim, sen daha güzelsin" tartışmaları onu eski arkadaşı ve 'sosyetik dul' unvanlı Ceyla Gölcüklü ile karşı karşıya getirdi. Siren'le ilgili inanılmaz iddialarda bulunan Ceyla Gölcüklü onu kocasını baştan çıkarmaya çalışmakla suçluyordu. Kavga mahkemeye taşındı ve Gölcüklü Siren'e iftira atmaktan ve tehdit içerikli SMS'ler göndermekten suçlu bulunarak para cezasına çarptırıldı. Ancak onu çekemeyen sadece Gölcüklü değildi. Bir gece Papermoon'daki yemekte sıralamaya bozulan 'cemiyet' kadınları Siren'in üstüne yürüdü ve genç kadın masayı ağlayarak terk etmek zorunda kaldı. Siren Ertan'ın hayatı hep onun istediği gibi gitse de, arada hesaplayamadığı şeylerle de karşılaştı. Lenf kanseri bunlardan biriydi. Hayatında içki içmemiş, sigara kullanmamıştı ve kanser onu bulmuştu. Hakkında kötü düşünen, kıskanan herkes bile, bu kadar güzel bir kadına ölüm fikrini yakıştıramıyordu. O da kanseri hakkında konuşurken gülümseyerek "Peruklarımı bile aldım," diye demeçler veriyor ve dişiyle tırnağıyla geldiği noktadan haklı olarak bu kadar erken kopmamak için yaşama tutunmaya çalışıyordu. Başardı da... Kanseri sekiz ayda yendi ve bunun sırrının 'sevgi', komedi filmleri ve kalabalıklardan uzak durmak olduğunu açıkladı. Siren'in sosyete dergilerinin sayfalarına dönüşü muhteşem oldu.
MASALIN MUTLU SONU
Çarmıklı'yla henüz evli değilken, aslında birçok insana göre evlenemediği için işkadını olmayı seçen ve ondan aldığı 20 bin dolarla açtığı atölyesinde gün geçtikçe isim olmaya başlayan Siren, artık 'Siren Ertan İstanbul' markasının sahibi ünlü bir modacı. 'Küçük Deniz Kızı' adını verdiği ilk koleksiyonunu Swissotel'de tanıtan Siren, hedefini uzun yıllara yayılarak da olsa 12'den vurmuş durumda. Bekar evinden getirdiği eşyalarla döşediği atölyesinde birbirinden farklı tasarımlara imza atıyor ve bunu artık sadece tekstil sektöründe değil, otelcilikte, mimaride, dekorasyonda da hayata geçiriyor. Evlenmeden önce gönül verdiği ve en son adının Mor Günler adlı dizi için telaffuz edildiği televizyon sektörü ise, kocasının da isteğiyle onun çok uzağında. İzmirli güzel ama yoksul kız, aşk acısıyla terk ettiği şehrine Çeşme'de yaptırdığı '7800' adlı muhteşem bir otelle dönen bir işkadını artık. Masalın sonunda prens zayıf ama güzel kızı koruyarak nikahına alıyor, babasız büyüyen güzel kız ise hep birilerine ait olma ihtiyacını bütün açlığıyla nihayet gideriyor. Ne diyelim, darısı evden kaçan ama bu kadar şanslı olmayan diğer genç kadınların başına.
Yayın tarihi: 14 Eylül 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/14/pz/haber,31F8B79C514B45008EAEB39272E4137C.html
Tüm hakları saklıdır.