kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Temmuz 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Televizyon gazeteciliğinin duayeni olan Birand, bugün ekranda yer alan birçok önemli haberciyi de yetiştirdi.

Değişen gazetecilik tarzı

ECEVİT KILIÇ
ECEVİT KILIÇ
Birand, Türkiye'de televizyon gazeteciliğinin simgesi. 23 yılı geride bırakan 32. Gün de haber dosyacılığının tek programı. Program Türkiye'nin kritik sorunlarına el attı, bu nedenle andıç olayının mağdurlarındandı. Ama Birand'ın çizgisindeki değişimin farkında mısınız?..
Mehmet Ali Birand, 1941'de İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi bölümüne girdi. Ama sadece iki yıl devam etti. Üniversite eğitimini yarıda bırakan Birand, 23 yaşında Milliyet'in dış haberler servisinde gazeteciliğe başladı. Abdi İpekçi'nin gazeteciliği 'restore' etmek için bir dizi girişimde bulunduğu dönemdi. Birand da İpekçi için parlak gençlerden biriydi. 1961 Anayasası ile gelen özgürlüklerin gazetecilikte de bir şeyleri değiştirmeye başladığı yıllardı. 1971'den itibaren Milliyet'in Avrupa editörü olarak Brüksel'de görev yapmaya başladı. Ardından yine aynı gazetenin Moskova Bürosu şefi oldu. Gazeteciliğin altın çağı ile utanılacak işlerinin at başı gittiği değişim yıllarıydı. Demirel ile kavgaya girişen Günaydın, 1 milyon barajını aşıyor, başka bir gazetenin birinci sayfadan devasa fotoğraflarla duyurduğu "Çadırda kalan turist gençler" haberi uydurma çıkınca 'asparagas' kavramına mecburen isim babalığı yapacaktı. (Turist denilen Türk gençlerinin evlerinin bahçelerine kurduğu çadırın üzerinde büyük harflerle 'Asparagas' yazıyordu). İpekçi'nin öldürülmesi ile Milliyet'in el değiştirmesi Babıali'de taşları yerinden oynatacaktı.

TÜRKİYE'NİN KULAĞI
Mehmet Ali Birand'ın kariyerindeki dönüm noktası, 1985 yılında televizyon haberciliğine geçmesiydi. TRT için 32. Gün programını yapmaya başladı. Henüz özel televizyonların "Az sonra, azzz sonra," diye naralanmadığı dönemde, 32. Gün kaliteli haberleriyle dikkat çekiyordu. Zamanla bir ekol haline gelecek bu programda bugün gazete ve televizyonların köşe taşlarını oluşturan pek çok isim yer aldı; Can Dündar, Soner Yalçın, Hakan Aygün, Çiğdem Anad, Mithat Bereket, Deniz Arman, Cüneyt Özdemir... Şimdilerde ekran rakibi olan Ali Kırca bile 32. Gün'de görev yaptı. Ayrıca dünya liderleriyle röportaj denildiğinde de akla gelen Birand ve 32. Gün'dü. Thatcher'dan Kohl'e, Kaddafi'den Gorbaçov'a kadar önemli liderlerle röportajlar yaptı. Sadece onlar değildi; savaş ve çatışma dönemlerinde kritik bölgelerdeki yerel liderlerle yaptığı röportajlar hep konuşuldu. Tabii bunda Birand'ın 20 yıl Avrupa'da gazetecilik yapmasının etkisi büyüktü. Birand, Özal döneminde kariyerinde hızla ilerledi. Aynı dönemde televizyon ekranlarında Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı, Reha Muhtar'ın Ateş Hattı ve Uğur Dündar'ın Arena'sı vardı. Birand farklı bir çizgi izliyordu. Ne Ali Kırca gibi programı sadece tartışmaya boğdu ne de Reha Muhtar gibi ciddiyetsiz, gazetecilikle ilgisi olmayan hatta magazin gazeteciliğinin bile tenezzül etmediği konulara yer verdi. Ne de Uğur Dündar gibi 'egosu haberciliği gölgede bırakacak kadar yüksek programlar' yaptı. Birand, dışa açılan, kabuk değiştiren bir ülkenin adeta gözü kulağı olmuştu. Hem dünyadaki gelişmeleri ülkeye aktarıyor, hem de Batılı bir gözle yaptığı belgesellerle bir döneme ışık tutuyordu; 12 Eylül Türkiye'nin Miladı, Demirkırat, Bir Demokrasinin Doğuşu, 12 Mart İhtilalin Pençesinde Demokrasi ve Özal'lı Yıllar... Ama Birand'ın "Aman kimselere söz vermeyin de, yine beraber olalım..." sözüyle özdeşleşen 32. Gün'ün formatı son yıllarda tanınmayacak bir hale geldi. Dosya haberciliği neredeyse bittti, geriye sadece tartışma kaldı. Programı da Rıdvan Akar, Bilgi Üniversitesi öğrencileriyle birlikte yürütüyor. Yayınlanan belgeseller de genellikle öğrencilerin dönem ödevlerinden oluşuyor... Ayrıca siyasi atmosfere göre türban, kapatma davası, mahkeme kararları, Ergenekon, YÖK gibi konularda karşıt görüşlü gazetecileri 'kapıştırarak' yaratılan polemiklerle bir tür 'Kayıkçı kavgası reytingi' de kazanılıyor. Birand da zaten enerjisinin büyük bir bölümünü anchormanliğini yaptığı Kanal D Haber'e veriyor. Televizyonda reyting artık dizilerin yanı sıra haber bültenlerinin üzerinden gidiyor. Birand'ın rakipleri ise yine Ali Kırca ve Uğur Dündar. Ama eskisi gibi yine rakiplerine fark atıyor, en çok o izleniyor. Fakat haber tarzında büyük farklılıklarla... O fark da Kanal D haber bültenlerinde kendini belli eden 'militarizm' sosu. Bu portrenin yazılmasının nedeni de bu. Çünkü Birand, denince akla gelecek ilk şeylerden biri Andıç skandalıydı. 28 Şubat sürecinde PKK liderlerinden Şemdin Sakık yakalanmış ve soruşturma zaptına 'eklemeler' yapılmış, Sakık'ın ağzından bazı gazetecilerin ve sivil toplum örgütlerinin 'para karşılığı PKK'ya destek verdikleri' yazılmıştı. İşte bu olayın kurbanı olan gazetecilerden biri de Mehmet Ali Birand'dı. Birand, Cengiz Çandar'la birlikte bu komplo nedeniyle SABAH gazetesindeki işinden oldu. Zor günler geçirdi. Belki de bir gazetecinin yaşamı boyunca kalabileceği en ağır iftiralardan birine maruz kaldı. Birand, tıpkı Çandar gibi İkinci Cumhuriyet denilen ekibin 'önde gidenlerinden' biriydi. Özellikle AB çizgisini ödünsüz savunuyor, pür liberal donelerle haberi şekillendiriyordu. Bu nedenle laik- Kemalist çevrelerin en sevmediği isimlerin başında geliyordu. Yine Kürt sorununun çözümüne katkı niteliğindeki yayınları her zaman ön plandaydı.

HAVAYI KOKLUYOR

Ama Birand'a son dönemde bir şeyler oldu. Sunduğu ve genel yayın yönetmenliğini yaptığı haber bülteni Türkiye'nin yaşadığı siyasi atmosferi de hesaba katarsak neredeyse 'esas duruşta' yapılan bir gazeteciliğin ürünü. Hani, bültene şöyle sert bir 'dikkaaat' çekerek başlasa, hiç yadırganmayacak. Konu Kuzey Irak da olsa Güneydoğu da olsa türban da olsa haberleri buram buram militarizm kokuyor. Acaba sadece reyting için mi? Pek öyle değil. Birand havayı kokluyor ve rüzgârı arkasına almaya çalışıyor. Örneğin Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın geçmişte İBDA-C üyesi olduğu iddiası (Söz konusu kişi, başka bir H. Kılıç çıktı) onun programında tartışıldı. Gerçi iddiayı dillendiren Tuncay Özkan'dı... Birand aslında son dönemde iyice zıvanadan çıkan gazetecilikte, belgesel kalitesinde bir değişimin esas kahramanı. İpekçi gibi bir gazetecilik efsanesinin yanında başladığı kariyerinin varmak üzere olduğu nokta çok farklı. Gusto sahibi, şarap içmeyi seven, iyi yemekten anlamasa da anlar gibi yapan, zeytinyağına bayılan, yazılarına "Telefon çaldı, arayan başbakandı," diye başlamaktan büyük zevk alan 'indiragandi gazeteciliğin' sınırlarında geziniyor. Hemen her zaman güçlü olanın, haklı değil ama güçlü olanın havasıyla nefes alan medya denizinin en iri balıklarından biri. Birand'ın değişimi, araştırmacı gazetecilerin yerlerini bir nevi 'Doğan görünümlü Şahin' kadrosundan Şamil Tayyar gibi, Mehmet Metiner gibi, Tuncay Özkan gibi, Zihni Çakır gibi isimlere bırakıp terki diyar ettikleri bir meslekte bu hiç de şaşırtıcı değil.