Bu sezon televizyon programı yapmayan Okan Bayülgen, en çok aşklarıyla konuşuldu. Özellikle kendisinden uzun boylu mankenlerle ilişkisi sayesinde hep gündemde oldu.
Tribünlerin elit şovmeni
Okan Bayülgen, televizyona ara vermesine rağmen gazeteci Ayşe Özyılmazel ile ilişkisi sayesinde aylardır gündemde. Bayülgen, yıllardır izleyiciler adına hem mankenlere, hem şarkıcılara hem de yine izleyicilere açıkça ya da örtülü biçimde 'salak' diyerek tribünlerin daha 'elit' bir bölümüne oynadı. Bu onu hem magazini eleştirip, hem magazinle beslenen 'amfibik' bir yaratık haline getirdi..
Bir İstanbul beyefendisi olan Ümit Bey ve Ayla Hanım'ın oğlu olarak 23 Mart 1964 günü İstanbul'da dünyaya geldi. Uzun sürmeyecek bu evlilik 1970 yılında noktalanacak, henüz altı yaşındaki Okan da bu ayrılığı bilmemesi için yatılı olarak Taş Mektep'e gönderilecektir. Anne ve baba Okan'ı almaya bir süre birlikte gelir. Okan gerçeği öğrendikten sonra dedesi ve anneannesiyle yaşamaya başlar. Annesi Bodrum'a yerleşir, babası politikacı Doğudan Hanım ile evlenir. Doğudan Hanım, Okan'ı öz evladı gibi yetiştirir. Bayülgen de her zaman üvey annesinden övgüyle bahsetti. Okan Bayülgen'in yıllar sonra "Ne kadar tatlı bir faşistmiş," diye anacağı dede Muammer Akman, Hitler ve Mussolini hayranı zengin bir adamdır. Bayülgen, Şişli 19 Mayıs İlkokulu'nu bitirdikten sonra orta kısımdan itibaren Galatasaray Lisesi'ne girer. Başarı grafiği garip bir dengesizlik' üzerine kuruludur; sınıfı bir yıl iftiharla geçer, bir yıl çakar. Lise yıllarının ortasında okuldaki kızlardan birine âşık olunca okula uğramaz olur. Bunu haber alan Ayla Hanım, oğlunu alır, Bodrum'a götürür. Bayülgen, liseden sonra fotoğraf eğitimi için Fransa'ya gider. Ama hukukçu bir aileden gelmenin dürtüsüyle Tours Üniversitesi'nde hukuk eğitimi almaya başlar. Sonra ondan da vazgeçip, aynı üniversitede ekonomi bölümüne geçer. Ama ekonomi de Okan'ı sarmaz, eğitimini yarıda bırakıp Türkiye'ye döner. Hemen Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuar Bölümü'ne girer. 1989'da mezun olduğunda aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde bir de 'yüksek lisans' yapar. Tiyatro yönetmenliğine başlar ancak Trabzon Devlet Tiyatrosu'na atanınca istifa eder.
ZAGALAMA
Bu istifa, Bayülgen için şöhretin başlangıcı olacaktır. Birbiri ardına açılan radyolar altın çağını yaşamakta, korsan da olsa ilk özel televizyon kanalı hayatı altüst etmektedir. Türk pop müziğinin de patlama yaptığı bu dönemde Okan Bayülgen, Kent FM'de radyoculuğa başlar. Ama asıl dikkati, Kiss FM'deki Okan Bayülgen On Air programıyla çekecektir. Radyoculukla birlikte televizyon ekranlarına da geçti. İşe müzik klipleri sunmakla başladı. Şöhret patlaması ise Gece Kuşu programıyla oldu. Ardından Televizyon Çocuğu ve Zaga ile devam etti. Tarzı da tutuyordu; agresif tavırlar, karşısındakini yer yer aşağılama, hatta tamamen sesini kesme... Kendi deyimiyle hem konuklarını hem de telefonla bağlanan izleyicileri zagalıyordu.' Okan Bayülgen, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve Beyaz'la birlikte döneminin yükselen dört şovmeninden biri oldu. Cem Yılmaz göçle büyük kentlere gelen insanların modern dünya ve onun efsaneleri ile tuhaf karşılaşmalarını didikliyor, Beyaz absürt sayılabilecek bir mizahla yeni gençliği yakalıyor, Yılmaz Erdoğan ise siyasete, ekonomiye eleştirel bakışla ünleniyordu. Bayülgen ise daha seçkin bir mizahın peşindeydi. Elit, politikayla ilgilenen ama biraz tepeden bakan gençliğe hitap ediyordu. Bu durum onu ekranda daha istenen bir isim haline getiriyordu. Bayülgen, Zaga'dan sonra Kanal D ekranlarına Televizyon Makinası ile döndü. Ama bu kez program ortağı vardı. 'Türkçe zaptiyesi' olarak tanınan, kendisi gibi eğitimi itibarıyla bir Frankofon olan Hakkı Devrim, Bayülgen'le birlikte gazete sütunlarına sıkışan şöhretini daha geniş bir alana yayacaktı. Bayülgen, bu sezondan itibaren programını sonlandırarak televizyona ara verdiğini açıkladı. Bu programların hepsinde agresif ve seçkin olmayana tahammülsüz tarzını sürdürdü. Ama her programına yenilikler de kattı. Dönemine göre radyo ve televizyonun yükselişinden yararlanan Bayülgen, son dönemin popüler dalı sinemaya da bulaştı. İstanbul Kanatlarımın Altında'yla başlayarak dokuz filmde rol aldı.
MANKENLERLE AŞK
Yine de aşk hayatı oyunculuğunun da, televizyonculuğunun da önüne geçti. Lise yıllarında âşık olduğu kızın peşinde, giderek okula uğramaz olan Bayülgen, gençliğinin ilk yıllarında peş peşe evlilikler yaşadı. İlk evliliğini tanışmasından 13 gün sonra yaptı. Sonra ikinci evlilik geldi, üçüncü evliliği ise oyuncu Zeyno Günenç ile yaptı. Şöhreti yakaladığı dönemde boşandı. Sonrasında evlenmedi ama artık sevgilileri ünlü isimlerdi; Deniz Seki, Deniz Akkaya, Cansu Dere, Berrak Tüzünataç bunlardan sadece birkaçı... Tabii hepsi uzun boylu bu güzel kadınlar, Okan Bayülgen'le yan yana gelince ilişkileri ekstra ilgi odağı oldu. Bayülgen buna pek de aldırmıyor, büyük bir özgüvenle kendisini 'tabu yıkıcı' olarak tanımlıyordu: "Kısa boylu ve kepçe kulaklı kişilerin de mankenlerle çıkabileceğini herkese ispatladım." Bayülgen'in son aşkı gazeteci Ayşe Özyılmazel oldu. Ama o da uzun sürmedi. Ayşe, kendisini terk etti. Açıkçası Okan Bayülgen, ekranda olmadığı bu dönemde Ayşe'yle ilişkisi sayesinde yüzünü unutturmamayı becerdi. Hatta yüzünü televizyonlu günlerinden daha fazla gördük. Gazetelerin sürmanşetlerinde, magazin sayfalarında bu sayede kendisine yer bulmayı sürdürdü.
SAHTE MUHALİF
Aslında başından beri Bayülgen'in sırrı medyanın, ünlülüğün, ünlü olmak denilen 'tuhaflığın' ritüellerine karşı duruyor gibi yapabilmesiydi. İzleyiciler adına hem mankenlere, hem şarkıcılara hem de yine izleyicilere açıkça ya da örtülü biçimde 'salak' diyerek tribünlerin daha 'elit' bir bölümüne oynuyordu. Bu, onu hem magazini eleştirip hem magazinle beslenen 'amfibi' (hem suda hem karada yaşayabilen) bir yaratık haline getirdi. Bar girişlerinde sevgilileriyle çekilen fotoğrafları da bu ikili hayatı ortaya seriverdi. Kalabalıkların 'en alttaki' tarafından belirlenen ortak zekâsına saldırarak, zeki görünmeye çalıştı. Bunu başardı da. Ama her şeyi, sahte de olsa özellikle muhalifliği dozunda yapmayı hep becerdi; siyaseti 'küresel ısınma, geri dönüşüm, erozyon' ekseninde tutarken, Özlem Türköne karşısında olduğu gibi 'gerçek duvara' çarptığında geride 'muhalifliğinden', asabiliğinden parçalar bırakarak çekildi. Televizyon kuşağının efendisi Bayülgen hem toplumun hem de onun aynası olan medyanın, hatta sistemin 'sahte muhalefete' ayırdığı o koltuklardan birini doldurmayı başarıyla sürdürecek gibi...
Yayın tarihi: 30 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/30/pz/haber,2908DFDB523F4285B15DC62102C404FE.html
Tüm hakları saklıdır.