kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Beşiktaşlı taraftar Demirören’in istifa etmesi için bir video klip hazırladı.

Başarılı babanın başarısız oğlu

ECEVİT KILIÇ
ECEVİT KILIÇ
Yıldırım Demirören'in Beşiktaş'ın başkanlığını yaptığı son dört yılda takımın dişe dokunur tek başarısı yok. Bunda Demirören'in başkanlık profilinin payı olabilir mi? Çünkü Demirören başarılı babanın gölgesinde kalan tipik bir başarısız oğul... O, bir kulüp başkanın bavul bavul dolardan daha fazlasına sahip olması gerektiğinin en güzel örneği..
Nisan 1981... 12 Eylül'den yedi ay sonra, darbenin o ağır havası günlük hayatta etkisini sürdürüyor... Baba Hakkılar'ın, Şerefler'in, mütevazı Beşiktaş semtinin kulübünde ise kongre heyecanı var. İki farklı ve kilit isim, başkanlık için yarışıyor... Biri boğazına kadar kaçakçılığa gömülen Bulgar gizli servisinin adamlarıyla ortak 'TIR şirketi' kuran işadamı Mehmet Üstünkaya, diğeri MİT yöneticisi Süleyman Seba... Yine de adaylarla kimse ilgilenmiyor, asıl sorun kulübün içinde bulunduğu maddi imkânsızlıklar... İşte tam bu sırada işadamı Erdoğan Demirören ortaya çıktı: "Beşiktaş'ı 40 milyon lira ile destekleyeceğim," dedi. Ama bir şartı vardı; parayı Üstünkaya aracılığıyla verecekti... Bu gelişme üzerine şansı kalmayan Seba, adaylıktan çekildi.

FUTBOLCULUK HAYALİ

Ve iki yıl sonra yeniden kongre zamanı geldi. Yıldız'da, Abdülhamit hafiyelerinin burnu dibinde kurulan Beşiktaş'ın başına yine Yıldız'da yerleşik istihbarat teşkilatından Süleyman Seba adaydı. Demirören, bu kez Seba'yı destekledi. Seba'nın listesi, MİT'teki mesai arkadaşları ve polis dostlarıyla doluydu. Sonradan tuhaf biçimde yakılacak Şan Sineması'nda yapılan kongrede Seba, ezici çoğunlukla kazandı. Bu sonuç aslında salondaki herkesi rahatlattı. Çünkü Seba'nın kazanmama ihtimaline karşı o dönemde yıldızı yeni parlayan Alaattin Çakıcı ve adamları salonda, bellerinde ceketlerin üzerinden belli olan kabarıklıklarla sandıkların başındaydı... Bu ilişkilerin ne anlama geldiği çok sonra ardı ardına patlayan devlet skandallarında ortaya çıkacaktı. Seba, baba Demirören'in finansıyla Beşiktaş başkanlığı koltuğuna oturduğunda, oğul Yıldırım Demirören henüz 20 yaşındaydı. Pek de adı sanı bilinmeyen Leysen American School öğrencisiydi. Babasının Beşiktaş'a bu kadar para vermesine hem seviniyor hem de bunu pek anlamlandıramıyordu. Çünkü Yıldırım Demirören'in çocukluğundan itibaren en büyük hayali futbolcu olmaktı. Gönlünde taraftarı olduğu Beşiktaş'ta oynamak vardı. 15 yaşındayken Beşiktaş altyapı sorumluları kendisini seyretmiş ve "Gel seni alalım, iyi futbolcu olursun," demişlerdi. Ama aynı dönemde Beşiktaş'a para veren baba Demirören buna izin vermedi: "Benim oğlum okuyacak," dedi ve konu kapandı. Yıldırım Demirören de okulu bitirdikten sonra Türkiye'ye döndü ve aile şirketinde çalışmaya başladı. Ama aklı hep Beşiktaş'taydı. İş dünyasında iyice tanındıktan sonra çok isteyip de futbolcusu olamadığı Beşiktaş'a yönetici olmaya karar verdi. 2000 yılında kulübün yönetim kurulu üyesi oldu. Ardından asbaşkanlık ve futbol şube sorumluluğu görevlerinde bulundu. Kulübe başkan olması ise hem kendisinin hem de babasının hayaliydi. 2003-2004 sezonunda hâlâ karanlıkta kalan tuhaf şeyler oldu. Beşiktaş, 14 puan öndeyken takım anlaşılmaz kayıplarla şampiyonluğu Fenerbahçe'ye bıraktı, kulüp başkanının 'tahsilat işlerinde' başı sıkıştığı için mafyanın eline düştüğü ve Aziz Başkan'ın himayesine sığındığı konuşuldu... Başkan Serdar Bilgili, taraftarların kendisine küfür ettiği bahanesiyle 2004 Mayıs'ında istifa edince, Demirören de başkanlık koltuğuna oturdu. Bilgili'nin neden istifa ettiği de sonradan anlaşıldı. Alaattin Çakıcı, Beşiktaş vizesiyle 'futbolcu transfer etmek' için yurtdışına çıkmıştı. Bu mafyöz ilişkinin sorumluluğu ve yankılarını göğüslemek Demirören'e kaldı. Üstelik Çakıcı, kulübün kongre üyesiydi. Demirören, çete suçundan mahkûm olmuş Çakıcı'nın üyeliğini sonlandırmak için disiplin kurulunu bir türlü harekete geçirmiyordu. Beşiktaşlı ünlü isimlerin, gazetecilerin, yazarların tepkisi gittikçe yoğunlaştı.

PARALAR ÇÖPE

Demirören başkan olduğu sezon, tam 15 transfer gerçekleştirdi. Beşiktaş aynı anda güçlü üç ayrı kadro çıkarabilecek durumdaydı. Ama bunların hiçbiri birbiriyle uyumlu değildi, para vardı ama takım ruhu Lucescu ile birlikte uzaklara gitmişti. Bir yıl sonra alınan futbolcuları göndermek için bile para bulunamadı. Bütçe yetersiz kalınca Demirören 20 milyon doları cebinden verdi. Bu bir anlamda başkanlık koltuğunda uzun yıllar oturmasının garantisiydi. Ama başarı bir türlü gelmiyordu. Beşiktaş da Demirören'e giderek daha fazla borçlandı. En önemlisi de teknik direktörlerin sık sık değiştirilmesi, takımda büyük bir istikrarsızlık yarattı. Demirören, teknik direktörleri hep aynı yöntemle gönderdi... Başarısızlıklardan sonra "Hocanın arkasındayız," diyor, ancak en geç iki gün sonra hoca bavulları toplamaya başlıyordu... Del Bosque de Tigana da Rıza da başkanın bu sözünden sonra gitti. Demirören'in başkanlığı sürecinde tek dişe dokunur başarı yok. Aksine Liverpool yenilgisi gibi ağır hezimetler var. Beşiktaş, artık şampiyonluğa, Şampiyonlar Ligi'ndeki başarılara değil Fenerbahçe galibiyetlerine bile sevinir hale geldi. Daha da kötüsü kulüp-taraftar grupları-bedava bilet üçgeninde Beşiktaş'ta asla olmayacak şeyler oldu, cinayetler işlendi, kan döküldü...

KİRLİLİKTEN UZAK
Aslında Beşiktaş taraftarının takıma bağlılığı galibiyetlere, şampiyonluklara endeksli değil. 'Sabır', 'skora endeksli olmamak' gibi kavramlarla anlatılmaya çalışılan ancak daha çok hissedilen bir taraftarlık ruhu. Bunun altında da mütevazı duruş, hatta 'halkın takımı' olmak yatıyor. Ama bununla birlikte istenen tek şey dik durmak! Beşiktaş tribünleri "Yenilebilirsin, şampiyon da olmayabilirsin ama iyi oyna, kirli şeylere bu takımı, bu formayı bulaştırma, hakkımız olmayanı da almayalım," diyor, başka bir şey demiyor. Bu kez ise kulüp başkanının gitmesi noktasında kenetlenmiş durumdalar. Ama Demirören'in kulübe verdiği ve sonra da har vurup harman savurduğu 40 milyon doların üzerindeki para, borç hanesinde duruyor. Bu yüzden Demirören istifa etse de elini cebine atıp bu hesabı üstlenecek bir başkan bulmak zor... Peki, gerçekten başarısızlığın nedeni ne? Asıl sorun meselenin şampiyonlukta falan olmaması... Demirören ve yönetimi Beşiktaşlılık ya da halk takımı gibi 'kirlilikten uzak' taraftarlık anlayışına pek de aşina değil... Belki bu yüzden Beşiktaş'ın hakkı açıkça yendiğinde bile "Maça çıkmayız," gibi arkasında duramayacağı sözler edip, sonra takımı ertesi gün saatinde sahaya çıkardı... Yıldırım Demirören tipik bir profil; başarılı babanın gölgesinde kalan başarısız oğul... Bir kulüp başkanının, özellikle de sözkonusu kulüp Beşiktaş ise, bavul bavul dolardan daha fazlasına sahip olması gerektiğine en güzel örnek... Demirören'in durumunu en iyi Umur Talu anlattı: "Babası, Yıldırım Bey'e kulübü oyuncak diye hediye etmedi. Beşiktaş, babasının malı değil. Tarihiyle, Şeref'iyle, Hakkı'yla bir de kendileri oynamasın."