kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Haziran 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kemalist travmanın gerçeği

Atatürk devrimlerinin toplumsal travma yaratıp yaratmadığı yolunda bir tartışma başladı ama ne yazık ki, attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmiyor. Çok sıradan ve gündelik bir dilin içinden popülist bir siyasete bulaşmış olarak çekişip duruyoruz. Ortada (birkaç tanesi dışında) dişe dokunur bir yazı yok.

Devrimlerden Kemalizme
Atatürk devrimlerinin Türkiye'de bir "kurucu ideoloji" olduğu kesin. 1930'larda Avrupa'da yükselen otoriter rejimlerin etkisi altında kendisi de otoriter bir ideolojiye dönüşen Kemalizm, daha sonra 1960-1980-1997 askeri darbe ve müdahaleleriyle konsolide edildi ve bugün de organik, homojen, korporatist bir toplum hayalinin kurucu unsuru olarak ortada duruyor.
Siyasal İslam'ın 1990'lardaki hızlı yükselişi ve ona gösterilen tepki Kemalizmin de benzeri bir dokunulmazlık ve gitgide keskinlik içinde ele alınmasını hatta bir yanıyla da popüler kültürün bir parçası haline gelmesini kamçıladı. Artık kadınların da Atatürk kılığına girdiği bir "kült" gerçeği içinde yaşıyoruz.
Birçoklarının düşündüğünün aksine ben hareket noktası itibariyle Kemalizmin öz olarak içinde önemli değerler barındırdığı kanısındayım. O değerler bugünkü dünyada ve bugünkü toplumsal ilişkiler içinde nasıl uygulanır, neye yarar bilmiyorum ama en azından yukarıda niteliklerini dile getirdiğim Kemalizmin "öz Kemalizm" diyebileceğim modernleşme-çağdaşlaşma modeliyle hiçbir ilişkisi bulunmadığı apaçık.

Tarihin uzantısı Kemalizm
İkincisi ve asıl değinmek istediğim nokta şu: 1920'lerde bir toplumsal dönüşüm modeli olarak ortaya çıkan Kemalizm, gene Kemalistlerin iddia ettiği üzere, sadece kendisiyle kayıtlı değildir. Arkasında 1839'dan beri devam eden Batılılaşma-asrileşme çabaları vardır ve o çabalar doruğuna 1908-18 arasında ulaşmıştır. Bu bakımdan Kemalist devrimlerin getirdiği dönüşümün hemen hemen tümüne toplumun bir ölçüde hazırlıklı olduğu bir gerçektir.
İttihat ve Terakki dönemi harf devrimi için de, kadın erkek eşitliği için de, Medeni Kanun için de, yurttaşlık kavramının yerleştirilmesi için de girişimlerde bulunmuştur. Kemalizm onların bir uzantısıdır ama onlardan radikalizm doğrultusunda bir kopuştur. Hatta Kemalizmin içerdiği laiklik ve dünyaya materyalist bir perspektiften bakma konusunda da o güne kadar bilhassa Abdülhamid dönemi modernleşmesiyle ortaya çıkmış çok önemli bir birikim vardır. Kemalist devrimler bir gecede gerçekleşmedi ama doğrudur radikaldi ve keskindi.

Travma başka bir yerde
Kemalist devrimlerin travmasını dile getirerek bugün neyi tartışacağız? Öyle olduğu su götürmez bir gerçek olan Kemalist devrimler bugün aradan 85 yıl geçtikten sonra toplumla bütünleşmiştir. Doğru veya yanlış bu böyledir. Hatta Prof. Nur Vergin'in saptamasıyla bizzat Atatürk'ün kendisi de bugün bir toplumsal hatta toplumun kendisine göre kutsal saydığı ve kendisiyle özdeşleştirdiği bir değer halindedir. Bu bakımdan "travma" demek geçmişe ait bir yarıdoğruyu dile getirmektir. Bugün için geçerli bir travmadan söz etmek herhalde artık anlamsızdır. O zaman neyi tartışıyoruz?
Bugünkü tartışma bizim gerçeği ve tarihi algılayışımızla ve onu zihinsel bir gerçeklik olarak kabul edişimizle ilgili bir şey. Geçmişin yeniden değerlendirilmesine de, geçmişle ilgili nesnelleştirme arayışlarına da kapalı, elindeki gerçekle avunan bir toplumuz ve bu vahim bir durumdur. Üstelik bizatihi Kemalizmin yaratıcı felsefesine karşıdır.
Kemalist devrimlerin travma yarattığı sadece kısmen doğrudur ve bence önemsiz yüzeysel bir tespittir. Asıl travma daha sonra Kemalizm adı altında Kemalizmle ilişkisiz bir anlayışın, dışına çıkılmaz bir çelik gömlek olarak toplumsal bilincin üstüne giydirilmesi ve aklı elinden alınmış bir toplum yaratılmak istenmesidir.
Biraz bunu tartışsak...