Bugün tartıştığımız türbanAnayasa Mahkemesi kararını, Pazartesi günü değindiğim demokratik denetim olgusunu bir de
demokrasi-siyaset ilişkisi, gerçeğin çokluğu açısından ve
demokratik kültür bağlamında ele alalım.
Demokratik kültür ve gerçek Demokrasi bir kültür olgusu. Demokratik kültür belli birkaç ögeye dayanıyor. Bunlar hoşgörü, özgürlüğün ilişkiselliği azınlık hakkına saygı. Özellikle bu son madde önemli. Demokratik denetim mekanizmalarının egemenliği, yargının bağımsızlığı, yargı kararlarının üstün ve geçerli olması bu anlayışın bir sonucu.
Bütün bunlar doğru. Fakat tümünden daha önemli bir olgu var geriye kalan ve demokratik kültürün belkemiğini meydana getiren:
gerçeğin çokluluğu. Gerçek çok boyutlu, karmaşık bir olgu. Siyasal planda da öyle.
Farklı ideolojilerin, siyasetlerin tercihi aynı gerçeğin farklı siyasal yüzlerini meydana getirir. Siyasetin demokratik bir kültüre dayanması bu tanımın kabulüyle başlar. Çünkü, demokrasi, farklı tarafların farklı yüzüyle tanıdığı çoklu gerçeğin bir
ortak kabul çerçevesinde yeniden tanımlanmasıdır. Yani gerçeğin içerdiği farkların ortadan kaldırılması değilse de (o tamamen yanlış olur) içinde herkesin o gerçeği algılayışına dönük bir yan bulunan
yeni/ortak bir gerçeğin inşasıdır demokratik karar denilen şey.
Bunu
diyalog sağlar
. Yalnız diyalog o kadar basit bir şey sanılmamalı. Tam tersine bugün
diyalojik demokrasi diye yeni bir demokrasi modeli var ve çağdaş demokrasiyi bu gerçeğin dışında düşünmek çok zor.
Kapalı siyaset Türkiye bu anlayışa kapalı. Demokrasinin Türkiye'deki en önemli sorunu bu. Denetim kavramını ya hiç düşünmemesi ya da sadece kurumsal olarak düşünmesi bu nedenden kaynaklanıyor. Gene bu nedenden ötürü Türk siyaseti çok önemli, demokrasiyi sürekli olarak kemiren bir sorunla iç içe yaşıyor. O sorun
Türkiye'de siyasetin tek gerçekli olarak düşünmesi.
Bu sadece siyaset değil, bir felsefe ve toplumsal kültür sorunu aynı zamanda.
Siyaset Türkiye'de tekil bir düşüncenin, sembolün, kavramın bütün bir hayatı kuşatacağını ve tayin edeceğini sanıyor. Türban son kertede böyle bir sorunsala dönüştü. Yandaş olanlar da karşıt olanlar da türbanı bütün bir toplumsal-siyasal yapıyı kuracak veya yıkacak bir 'sembol-kavram' olarak gördü, görüyor. Bu durum müthiş bir çıkmaz yaratıyor Türkiye'de. Çünkü bu şekilde bakınca tartışılan bütün kavramlar aşırı bir
politizasyona uğruyor. Herhangi bir toplumsal-kültürel veya demokrasi ve özgürlük sorunu kendi alanını terk edip siyasal pozisyonlar arası savaşların aracı haline getiriliyor. Böylece özü kayboluyor.
Demokrasi ve sorunlar Siyasal partiler sorun üretme odağı değildir. Sorun tanımlayabilirler. Asıl işlevleri sorun çözmektir. Oysa bizde bunun tersi oluyor. Herhangi bir konu,
siyasetin aşırı politizasyonu nedeniyle ağır bir rejim, sistem ve politika sorununa dönüştürülüyor. Diyaloji de olmadığı için mesele o noktada tıkanıp kalıyor. Bazen siyaset demokrasiyle çelişiyor. Çünkü siyasetin olması mutlaka demokrasinin olması anlamına da gelmez.
Gene aynı noktaya dönelim:
türban Türkiye'de bu akibeti yaşadı .
Eğer türban genel olarak demokrasinin, özgürlüklerin, demokratik bilincin bir uzantısı olarak tanımlansaydı baştan beri ve o noktada tutulsaydı tarafların 'savunma içgüdüsü' ile hareket etmesi engellenirdi. Yapmadık, türban üstünden giderek çok daha geniş bir özgürlük alanı yaratacakken, sorun olmayan bir şeyi sorunsallaştırarak, var olan özgürlük alanını da daralttık. Şimdi sıfır noktasındayız ve demokratik bir iç sorunu değil bir rejim ve sistem sorununu tartışıyoruz. Umarım bu tartışmada da aynı çıkmazlara düşmeyiz.
Yayın tarihi: 11 Haziran 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/11//haber,1E2AB8C4487A4AFA8B43EBFE2381B455.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.