Fazıl Say, bugüne kadar beş kıtada, çok sayıda ülkede konser verdi.
Müzik dehasının aşk defteri
Fazıl Say, Hande Ataizi'den sonra manken Ayşe Hatun Önal'la aşk yaşadığı haberleriyle yine gündemde. Hatta başka bir şarkıcı Banu Zorlu, Say'ın kendisini taciz ettiği iddiasında. Peki Fazıl Say, dâhi müzisyenlikten, adı bile duyulmamış şarkıcıların taciz iddialarıyla muhatap olacak çizgiye nasıl geldi? Aslında Fazıl Say'ın çizgisinde 'Batılılaşma' macerasının bütün izlerini, bütün günahlarını ve sevaplarını görmek mümkün..
Henüz üç yaşında yeteneği fark edilince, müzik eğitimine başladı. Bir yıl sonra Türkiye'nin en ünlü piyanistlerinden olan ve çoksesli müziğin gelişmesine hayli katkı sunan müzisyen Mithat Fenmen'den özel dersler almaya başladı. Sekiz yıl süren bu dersler, Fenmen'in yaşamını yitirmesiyle son buldu. Ama Say, bu dönem içinde piyanonun ve solfejin yanı sıra müzik teorisini de kapmıştı. Hocasız kalınca çözümü Ankara Devlet Konservatuarı'na girmekte buldu. Parlak öğrenci olması nedeniyle hemen özel statüye alındı. Özel hocalarla çalışmaya devam eden Say, 1987 yılında konservatuarı bitirdi ama eğitimini sürdürdü. Almanya'da, Dusseldorf Müzik Yüksek Okulu'na gitti. Yine özel hocayla çalıştı ama bu kez hocası dünya çapında bir isim, yaratıcı yorumculuğun öncülerinden ABD'li piyanist David Levine'di. Okul bittiğinde Say, artık piyanistti. Diplomasını da 'konser piyanisti' diye aldı. Berlin'e yerleşti. İlk uluslararası ödülünü mezun olduğu yıl aldı; AB'nin düzenlediği Avrupa Piyano Yarışması'nı kazandı. Üç yıl sonra Genç Konser Solistleri Yarışması'nın hem Avrupa hem de dünya birincisi oldu. Zaten bundan sonra ödüller peş peşe geldi, hepsi de uluslararası çaptaydı. Boston Metamorphosen Orkestrası ve Claremont Vakfı'nın ödülleri bunlardan birkaçıydı. Bu ödüllerden sonra müzik kariyerini New York'ta sürdürmeye başladı. Ama artık çok tanınan bir müzisyendi. Hem de dünya çapında. Türkiye'deki gazetelerden çok, Batılı gazetelerin sayfalarında kendine yer buldu. Dünyanın pek çok yerinde, tanınmış orkestralar ve şeflerle konserler verdi, ünlü salonlarda resitaller sundu. Bugün de bu çalışmalarını aynı hızla devam ettiriyor. Mesela 2006'da 130 konser verdi. Bu, üç günde bir konser anlamına geliyor.
ANADOLU SEVDASI
Say'ın besteleri ve albümleri tamamıyla Avrupa müziğinin bir parçası değil. Hatta Anadolu kültürünü yansıtanlar daha ön planda. Toplumsal sorunlarla etkileşim içindeki yapıtlarını da unutmamak lazım; Antik Anadolu Modları, İpekyolu, Kara Toprak, Gülnihal, Nâzım Oratoryosu ve Metin Altıok Ağıtı. Kara Toprak, Aşık Veysel'in, Gülnihal ise Hamamizade İsmail Dede Efendi'nin teması üzerineydi. Metin Altıok Ağıtı'nı, Sivas katliamında öldürülen 37 aydınının anısına besteledi. Ağıtta, yanarak can veren, Türk şiirinin önemli isimlerinden Metin Altıok'un hayatı ve eserleri anlatılıyordu. Madımak vahşetini anlattığı 3 dakika 20 saniyelik son bölüme cesetler ve Altıok'un komadaki görüntüleri eşlik ediyordu. Ancak, Erkan Mumcu'nun Kültür Bakanlığı döneminde gösterilmesi engellendi. Say, görüntülerin sansür edilmesini kabul etmeyince eser bir daha izleyiciyle buluşamadı. Say, kariyerinin ilk yıllarında 'VIP müziği' olarak bilinen klasik müziği Anadolu'nun yoksul kentlerine ve İstanbul'da da varoş semtlere taşıdı. Ümraniye ve Avcılar'da verdiği konserler hıncahınç doldu. Bir taraftan New York Filarmoni diğer taraftan Avcılar'da halk konseri...
MAGAZİN AŞKLARI
Türk basınında daha çok Doğu'da verdiği konserlerle ya da ödül geceleriyle birinci sayfalarda iftiharla yer alan Say, 2004 yılında eşi Gülyar Balcı'yla boşanmasından sonra yadırgatıcı bir halde magazin basınının malzemesi oldu. Aşk hayatı, müzik yaşamı kadar parlak ve seçkin değildi. Önce Zuhal Olcay'la anıldı. Ama Olcay, bunu şiddetle reddetti. Sonra Aşık Veysel'in torunu Çiğdem Özer ile aşk yaşadığı yazıldı. Her ikisi de kabul edilebilir ilişkilerdi. Ama asıl bomba Hande Ataizi ile yaşadığı aşktı. Bu hem basın için hem de magazin programlarının izleyicileri için 'şok' bir haberdi. Kimse Say gibi bir müzisyenin Televole kültürünün tanrıçalarından biriyle aşk yaşamasını beklemiyordu. Fazıl Say- Hande Ataizi çifti aşklarını kamuoyundan gizlemediler. Ayrı ayrı ilişkileri üzerine röportajlar bile verdiler. Say, Ataizi'nin gittiği ünlü gece kulüplerine, barlara gidiyordu. Adeta bambaşka bir Fazıl Say vardı. Ama Say'ın "Birlikte Mozart çalıp cennete gidiyoruz," cümlesiyle anlattığı aşkı bitti, Ataizi'yle yollarını ayırdı. Ama yeni aşk dedikodularının arkası kesilmiyordu. Magazin kültürünün önemli isimlerinden birine dönüşüvermişti. O da bunu fark etmiş olmalı ki kendisini yeniden konserlere verdi. Piyanosuyla dünya turuna çıktı. Ama Hande Ataizi'nin izini silemiyordu, insanların aklında o Fazıl Say vardı. Ama Alman basınına yaptığı siyasi açıklama bir anda her şeyi değiştirdi; adeta Hande Ataizi'yi unutturarak yeni bir Fazıl Say yarattı. "Bizim Türkiye rüyalarımız biraz öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı; biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70... Şu anda değil ama ileride Türkiye'den ayrılmayı düşünüyorum. Biz artık azınlıkta kaldık, dışlanıyoruz. Böyle giderse, bir kızım var, onu da alır yurtdışına giderim," sözleri Türkiye gündemini de bir anda değiştirdi. AKP'lilerden "Gitmesine üzülmeyiz," tarzında tepkiler gelirken, Fazıl Say gibi gitmeyi düşündüğünü söyleyen yeni sanatçılar, yazarlar da çıktı. Belli bir kesim tarafından 'hain' ilan edilen Say, başka bir kesimin 'kahramanı'ydı. Devreye Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın girmesiyle kriz çözüldü. Üstelik, Metin Altıok Ağıtı'nın üzerindeki sansür de kalktı.
KOŞULLU YAKINLIK
Ama Say, şimdi yine aşk dedikodularıyla gündemde. Yeni bombası manken ve yeni şarkıcı; Ayşe Hatun Önal. Bu da yetmezmiş gibi Banu Zorlu adlı şarkıcı, ünlü sanatçının kendisine tacizde bulunduğunu iddia etti. Peki Fazıl Say, 'dâhi müzisyenlik'ten başlayıp adı duyulmamış şarkıcıların taciz iddialarıyla muhatap olacak çizgiye nasıl geldi? Aslında Fazıl Say'ın çizgisinde 'Batılılaşma' macerasının bütün izlerini, bütün günahlarını ve sevaplarını görmek mümkün. Neredeyse dâhi çocukluktan gelen parlak bir eğitim, halkla 'koşullu' bir yakınlaşma ve olmayacak bir 'aşk hayatı'. İnsanın aklına ister istemez II. Meşrutiyet'in yaklaştığı günlerde, Meşrutiyet'le birlikte kadınların da açılıp saçılacağını duyarak "Hürriyet isteriz," diye nümayiş yapan İstanbul zamparaları geliyor. Fazıl Say'ın durumu bu kadar kötü olmasa da; o bir konser piyanisti olsa da, gösterinin giderek magazinleşmiş en kötü biçimlerinden uzak kalamıyor. Say, ileride Hande Ataizi ve Ayşe Hatun Önal maceralarını tam bir Cumhuriyet aydını tavrıyla "Toplumsal yozlaşmayı yakından inceliyordum," diye açıklarsa şaşırmayın. Öyle ya da böyle bu, konser salonunda açık kalan cep telefonu yüzünden dinleyici azarlamaktan çok daha kolay bir etkinlik... Hem keyifli de olmalı.
Yayın tarihi: 22 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/22/pz/haber,6017E2127A3549F1B2B51635F7213B00.html
Tüm hakları saklıdır.