Bazen gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Herhalde politikacıların aklı bizden farklı çalışıyor. Derdim İstanbul vapurları... "Bunlar miadını doldurdu, İstanbul'a hızlı, modern gemiler yapacağız," açıklamasını duyduğumda aklım başımdan gidiyordu. Allah'tan hâlâ İstanbullu olmaya direnen birtakım insanlar vardı da hep birlikte, direndiğimiz "Vapurlarımı vermiyorum!" kampanyasıyla gemilerimizi kurtarmayı başardık. Sonunda göstermelik de olsa bir anket yapıp yeni gemilerimizin modellerini halka seçtirdiler. Şimdi gündemde bu gemilere isim verilmesi var. Yeni gemi yapımı başladığından bu yana yazıyorum. "Bu gemilere Türk denizciliğine emek vermiş büyüklerimizin ismi verilsin," diye... Sadece onlar mı? İstanbul'u İstanbul yapan şairlerimizin, ressamlarımızın, yazarlarımızın adları da olur elbette... Ama hiç faydası olmadı. Geçtiğimiz hafta içinde Belediye Başkanımız Kadir Topbaş gemilere verilecek isimleri açıkladı: Fatih, Kadıköy, Beyoğlu, Beykoz ve Sarıyer isimleri verilecekmiş. Vallahi beni biraz şaşırttılar. Çünkü ben Sultanbeyli, Çarşamba filan bekliyordum. Deniz otobüslerine, vapurlar isimlerine bakıyorum. Kemal Reis 11, Salih Reis dört, İstanbul dokuz... Yani isim bulamamışsın, dört tane Salih Reis koymuşsun, dokuz tane İstanbul... Piri Reis adını koymuşsun. Aynı isimden iki olsa ne yazar, 30 olsa ne... Galiba burada sıkıntı sadece İstanbullu olmanın ötesinde, belirli yerlere, belirli akımlara angaje olmaktan kaynaklanıyor.
İYİLERİ DE YAZIYORUZ
Adını yeni gemilerden birinde görmek istediğimiz kişi Sadun Boro. Biz amatör denizciler için gerçek bir idol. Üstelik İstanbullu, Marmara'da yetişmiş büyük yelkenci ve de yazar... İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tanısa da tanımasa da fark etmez. Ya da ne bileyim bir Orhan Veli... Biz Topbaş başkan olmadan önce de onu okuyorduk. Sonra da okuyacağız yine fark etmez. Şimdi birileri kızacak biliyorum. Ama gemilerin isim işinde yaşanan, gerçekten de tam anlamıyla bir fiyaskodur. Bari göstermelik de olsa halka sorsaydılar keşke... Belki en azından bir yön belirlenirdi. Yapılacak her şeye, atılacak her adıma "Ben böyle uygun gördüm," diye kendi kafasına karar veren bir yöneticinin her kararı doğru bile olsa, kendisi sevimsiz olur. Üstelik bizim şehri yönetenlerin bütün tercihlerinin doğru olduğu da pek söylenemez. Hoş doğru yaptıkları zaman da hiç çekinmeden yazıyorum. Örneğin iskeleler... Geçenlerde Bostancı'dan geçerken baktım, göğsüm kabardı. Nasıl mükemmel bir görüntü... Nerede eski tenekeden yapılmış şehircilik ucubesi, nerede bu İstanbul dokusuna uygun yeni mükemmel pırıl pırıl binalar... Şimdilerde Eminönü İskelesi de yapılıyor. Bittiğinde eminim arkasındaki tarihi dokuyla uyumlu, çağdaş kente yakışır bir binaya kavuşacağız. Geçtiğimiz aylarda adları gemilerde yaşayanlar için yapılan kitapçığı konu etmiştim. Gerçekten de hoş bir çalışmaydı gerçekten. Bu örnek bile Kadir Topbaş'ın atmaya çalıştığı yeni adımın yanlış olduğunu gösteriyor. Yanılışın da neresinden dönülürse kardır. Çünkü bu gemilerin İstanbulluların, İstanbul'a gönül verenlerin öz malı olduğunu düşünüyorum. Bize uygun görülmüyorsa bile en azından politikacıların değil. Onu biliyorum...
Yayın tarihi: 22 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/22/pz/noyan.html
Tüm hakları saklıdır.