Türkiye 1 Mayıs'ı tatil olarak kutlamakyaşamak istediği için ayakta. Bundan daha doğal hiçbir şey olamaz. Dünyanın birçok ülkesinde, tam üyesi olmak için çalıştığımız AB ülkelerinde 1 Mayıs emekişçiçalışma bayramıdır. O gün ücretli tatildir. Emekçiler meydanlarda toplanır. Hala öyle midir bilmiyorum ama eskiden yürüyüşlerde Kızıl Bayrak açarlardı. Hatta
Nazım Hikmet bu yürüyüşlerden birisini gördüğünde o kadar etkilenmişti ki, oturup "gördüm şükür/gördüm şükür/ bugünü de gördüm şükür..." diye bir şiir yazmıştı. Bugün 1 Mayıs'ın sol çerçevede ifade ettiği anlam elbette Nazım Hikmet'in tanıklık ettiği günlerdeki anlamından farklıdır.
Yeni 1 Mayıs Bugünkü dünya emeksermaye çelişkisini ortadan kaldıramamış, aksine onu çok daha fazla derinleştirmiştir. Fakat gene de bu iki olgu arasında geçmişle mukayese edilemeyecek ölçüde bir ilişki üretmeyi başarmıştır. Kaldı ki, söz konusu ilişki daha
1900 yılında
Eduard Bernstein'ın yayınladığı
Evrimci Sosyalizm isimli kitapta vurgulanmıştı.
Sosyal demokrasinin kurucusu sayılan Bernstein kitabında Marx'ın ve Lenin'in "devrimci" modellerini revize ederken
"işçilerin zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri var; dünyada finans kapitali mükemmel bir ağ oluşturmuştur ve nihayet demokratik yöntemler devrimci kalkışmaların önüne geçmiştir artık" demekteydi.
Bu koşullar bugün de devam ediyor. Fakat buna rağmen emekle sermaye arasında asla aşılamayacak bir çelişki, bir zıtlık da söz konusudur. Ne var ki,
sosyalizm örgütlü, devrimci, gerektiğinde şiddete başvuran, dar sınıfsal bir partileşmeye sıkışmış değil bugün. Emek yanlısı bu hareket çok daha geniş bir toplumsal paydaya yayılmış bulunuyor. Hele 1990'lardan başlayarak devam eden
Yeni Toplumsal Hareketler sosyalizmin ve sosyalist düşüncenin
çok daha özgürlükçü bir temel üstüne oturmasına yol açtı.
Sosyalizm bugün ahlakçı bir zeminde, emekten yana, sömürüye kapalı demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir ideolojidir. Katılımcı, bölüşümcü ve paylaşımcı olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok.
Türkiye'nin sol korkusu Türkiye'de devlet, ilk günden beri kendini laiklik, komünizm ve Kürtçülük karşıtlığı üstüne bina ettiğinden solun her türüne karşı olmuştur. Bu korkuyla Türkiye'de 1975'ten başlayarak yeni ve milliyetçilik temelinde bir ideoloji inşa edilmiştir. Soğuk Savaş'ın açılımlar yaşadığı
Detanta (yumuşama) dönüştüğü bir dönemde Türkiye o milliyetçisağcı ideolojinin solcuları öldürmesine ve sonuç olarak 5000 kişinin hayatını yitirmesine zemin hazırlamıştır.
1980 sonrasında her ne kadar
141 ve 142. maddeler kaldırıldı, her ne kadar
komünizm paranoyası bir ölçüde kayboldu ve sosyalizm daha 1970'lerden başlayarak bütün dünyada radikal bir dönüşüm geçirdiyse de Türkiye'de korkunun olanca şiddetiyle devam ettiği anlaşılıyor.
Eğer öyle olmasıydı 1 Mayıs'ın bayram olmasına bunca karşı çıkılır mıydı? Eğer öyle olmasaydı 1 Mayıs kutlamaları için Taksim'in açılmasına bunca engel olunur muydu? Toplumun 1 Mayıs'ı Bu neresinden bakılırsa bakılsın yanlış bir tutumdur.
1 Mayıs Türkiye'de sadece bir işçi bayramı olarak kutlanmıyor artık. 1 Mayıs aynı zamanda mağdur, madun, dışlanmış kesimlerin kendilerini tanımlamaları için de bir olanaktır. Emek öncelikli bir sosyal platformdur 1 Mayıs. Ne var ki, bu, çok önemli bir gerçeği ortadan kaldırmaz. Türkiye'de devlet 1975'ten başlayarak (öncesini bırakalım) solun üstüne yukarıda söylediğim üzere daima büyük bir şiddetle gitmiştir. Bunlardan önemli bir bölümü de 1 Mayıs kutlamalarında tezgahlanmıştır. 1 Mayıs'lar Türkiye'de
gladyoların, kontr-gerillaların "iş gördüğü" platformlardır.
1 Mayıs'a katılanlar zihinlerinde bunu saklı tutarlar ve bu nedenle devletle yüzleşmek isterler. O doğal. Asıl şaşırtıcı olanı sürekli olarak "ben suçsuzum" diyen devletin 1 Mayıs'tan kaçması.
Bu, onun suçluluğunun bilincinde olduğunun bir göstergesi, bir ikrarı olmasın sakın?
Yayın tarihi: 30 Nisan 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/30//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.