CHP kurultayı, hengamesi bir yana, Türkiye'deki siyasetin çok önemli iki sorununa değinmek için önemli bir fırsat. Bunların ilki,
parti içi demokrasi, diğeri genel olarak
muhalefet meselesidir. Ben aralarındaki ilişkiyi tersinden başlayarak anlatayım.
Muhalefet yasaktır... Türkiye'de seçim yasasıyla partiler yasasını 12 Eylül rejimi hazırladı. O rejim bir mutlakıyet rejimiydi. Belli bir ideolojisi vardı. Kendisine ait bir Kemalizm yorumundan ve "tebliğinden" ibaret bu ideoloji bütün partiler ve sistem tarafından benimsensin isteniyordu. Siyaset bu ideoloji etrafında biçimlenmiş
"muvafık" partilerden müteşekkil, yarı veya örtülü faşizan bir yönetim tahayyülüydü.
Bu anlayışın özünü
muhalefet eksikliği oluşturuyordu.
Muhalefet, Türkiye'de sistemin hiçbir zaman istediği bir şey değildir, olmamıştır. Türkiye'deki bütün o askeri darbeler, ne kadar demokratik görünürse görünsün, aslında muhalefet dışı bir yapı kurmayı amaçlar. Muhalefetin bir sistemi çöküşe götüreceği varsayılır. Türk modernleşmesinin sistemik yapısı da buna yatkındır. Bu anlayışı destekler. Şundan...
Bizdeki siyasal modernleşme
halka ve demokrasiye dayanmaz. Yukarıda kotarılmış bir modelin topluma benimsetilmesidir, modernleşme metodumuz. O bakımdan da halk ve onun muhalefeti ancak çok sınırlı şartlarda ortaya çıkmıştır. 1950 bu muhalefetin ilk ve en somut oluşumudur. O günden itibaren de sistem muhalefetten çekinmiş, onu "ezilecek" bir unsur olarak görmüştür.
'Seçenek versek olmaz mı?..' Böylece sistem
muhalefet kavramını reddederek işe başlar. Onu
alternatif (seçenek) kavramıyla değiştirmek ister.
Alternatif, muhalif olan değildir. Alternatif, biçimsel olarak bir muhalefet içerebilir. Ama alternatif esas olanla özde aynıdır. Seçenek sistemin aynı anlama gelen elemanlar arasında el değiştirmesidir. O bakımdan da iktidarı devralmasında bir sakınca görülmez. Yani, Türk siyaseti tarihi boyunca muhalif olana kapalı kalmış seçeneklerle yetinmiştir. Böyle bir muhakemeye dayanan yapıda siyaset yapısının Partiler Yasası'nın nasıl biçimlendirileceğini düşünürsünüz? Bu yasaların demokratik, özgürlükçü, katılımcı bir anlayışla yapılması mümkün olabilir mi?
Cevap tabii ki, olumsuz olacaktır. Nitekim, Seçim Yasası da Partiler Yasası da siyaset de bu anlayışla hazırlanmıştır. Birisi genel olarak sistemi muhalefetten korur, diğeri özel olarak partileri muhalefete karşı zırhlar. Sonuç olarak Türkiye'de değişmeyen bir yapı ve sistem arzu edildiği kadar partilerde de değişmez bir yapı ortaya çıksın istenir.
Parti içi muhalefet dediğimiz... Bugün CHP söz konusu edilerek sürdürülen
parti içi muhalefet tartışmasının özü budur.
Toplum, gelişen dinamiklerin ve özellikle de "dış güçlerin" ve yönlendirmelerin etkisi altında üstüne giydirilen deli gömleğini bir ölçüde yırtabilmiştir.
Halk muhalefet ihtiyacını gerekirse sistemin en çok dışladığı partilere yönelerek giderebileceğini kanıtlamıştır. Ama parti tabanları bu derecede güçlü değildir. Muhalefet etmek bakımında büsbütün zayıftır. Ayrıca parti tabanları siyasetin en önemli çıkmazlarından birisi olan çıkar ilişkilerinden, müdürmemur
(patron-client) ilişkisinden diğer organizmalara göre daha fazla etkilenir.
İkincisi, Türkiye'de sadece CHP değil, bütün siyasi partiler iç muhalefete kapalıdır. Hepsi egemen liderin sürekliliğine dayalı bir anlayışla biçimlendirilmiştir. Bunu sağlamak için parti mekanizmaları ve hukuku her şeyi yapar. Böylece Türkiye son Stalin'lerin yaşadığı bir ülke haline gelir. Türkiye'de particilik demek önce liderin değişmemesi için çalışmak ancak o lider kendi çıkarını zedelediğinde karşısına geçmek ve ona "seçenek" aramak demektir. Burada bile "muhalefet yapılacaksa biz yaparız" mantığı hakimdir.
Partisi böyle olan bir ülkede demokrasi sekteye uğramaz da ne yapar?
Yayın tarihi: 26 Nisan 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/26//haber,3D0BC3D3501E4FAABB0F95E58C0260D2.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.