Son günlerde bir kere daha alevlenen laiklik tartışmalarında önemli bir soru ortaya geldi:
laiklik olmadan demokrasi olur mu? Bu sorunun bugün ortaya gelmesi biraz şaşırtıcı. Çünkü, laiklikle demokrasi arasındaki ilişkinin vazgeçilmezliği Batı'da kabul edilmiş bir gerçekliktir. Belki bu sorunun tersinden sorulması bugünkü demokrasi anlayışı içinde daha anlamlı olabilir:
demokrasi olmadan laiklik olabilir mi ? Bu iki soruyu ele alayım.
Laikliğin özü Laiklik olmadan demokrasi olabilir diyenler Batı'da özellikle Anglosakson sistemine bakarak bu yanıtı verenlerdir. Evet, İngiltere'de bildiğimiz radikal anlamda bir laiklik yoktur ve Kraliçe kilisenin de başıdır ama o açıdan bakarsanız İngiltere'de krallık var öyleyse demokrasi de yok denebilir ki, bu hiçbir olgusal gerçekle örtüşmez. İngiltere'de de laiklik sonuna kadar geçerlidir ve bu özellikle laikliğin demokrasiyle olan ilişkisi bakımından önemlidir.
Önemlidir çünkü, bir kez kiliseyle devlet, dinle dünyevilik birbirinden ayrıldıktan sonra kimsenin kimsenin dinsel inançlarına karışma 'hakkı' kalmamıştır.
Batı liberal sistemi içinde bu aynı zamanda demokrasinin de tanımıdır. İlişkisel fakat zorlamaya dayalı olmayan bir şekilde farkların bir arada bulunması. O anlamda laiklik bir demokrasi modelidir ve tersi de söylenebilir: demokrasi laikliğin uygulanması için bir olanaktır. İşte bu anlayış, demokrasinin laikliğin özü olduğunu öne sürer. Yani,
laiklik özünde demokrasiyi taşır: çünkü kimse kimsenin (dinsel) inancına karışmayacaktır. Devlet de tarafsız kalarak inançlar arasındaki mesafeyi korumakla yükümlü olacaktır. Bu da ister istemez, Pazartesi günü değindiğim üzere, devletin dinle kopmasını, devletin inançlar ve dinler arasında herhangi bir tercihte bulunmamasını zorunlu kılar.
Demokrasinin laiklik özü Şimdi yeniden aynı soruya dönelim; demokrasi için laiklik şart mı?
Bu anlamda evet;
çünkü, eğer aksi bir model geçerli olsaydı o durumda liberal demokrasinin özü ihlal edilmiş olurdu. Yani, belli inançlar öteki inançlar üstünde ve bireylerin özgür iradelerine dönük baskılar uygulardı. 'Geçirimsizlik' hatta, 'temassızlık' ilişkisi çiğnenirdi. Bu, demokratik teori içinde en çok korkulan şey olan baskıcılık
(proseltyzing) anlayışı ve uygulamasının aşılmasıdır.
Bu bakımdan laikliğin özünde demokrasinin özü saklıdır ve elbette laikliğin yerleşik hale gelmesi ve varlığını sürdürmesi bakımından da liberal demokrasi zorunludur. Anglosakson uygulamasında esas istinat noktası da budur: yani, demokrasinin özü olan herkesin hakkını ötekiyle ilişki içinde korumak, sistemde dindevlet beraberliği olsa da laikliği demokrasi bağlamında hakim hale getirmiştir.
Öte yanda çok daha derinde yatan bir olgu daha var.
Laicos ve demos Laiklik sözcük anlamı itibariyle antik Yunancadaki '
laicos' tan geliyor ve
halk demektir. İlk kez de 1555-65 arasında kullanılıyor. (Oysa Anglosakson dünyasında kullanılan '
secularism' Latincede '
dünyevi' demektir ama onun da dayandığı farklı köklerden türemiş, muhteşem bir gelişimi vardır; belki sonra bir gün yazarım.)
Laisizmin Fransız uygulamasında tercih edilmesi çok ilginçtir. Çünkü, yukarıda anlattığım şekliyle bakılırsa laikliğin halka dayandığını gösteriyor. Bunun bir anlamı egemenlik ise, yani ruhban sınıfının halk karşısında ortadan kaldırılmasıysa bir diğer anlamı da
demokrasi sözcüğünün de kökeni olan '
demos' (yani halkın) birbiriyle çakışmasıdır. Bu bakımdan gerek laiklik gerekse demokrasi hem egemenlik bağlamında hem de aidiyet bağlamında birbiriyle iç içedir.
Türkiye'de laikliği türban yasağı ya da benzeri indirgemeci yaklaşımlarla ele almamak, onu gerçek anlamı içinde değerlendirmek ve kavramak gerekir. Gerçek anlamda demokrasiyle pozitif laiklik ancak bu yoldan inşa edilebilir.
Yayın tarihi: 16 Nisan 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/16//haber,E6F7E8FC841F468D817970AFB4654747.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.