Biz bu yazıyı hazırlarken, evimiz "Türkiye laiktir, laik kalacaktır" sloganlarıyla inliyordu. Bir yandan TV kanallarıyla Çağlayan Meydanı'ndan taşınıyordu sloganlar, bir yandan da hane halkı tarafından haykırılıyordu.
Ve biz 14 Nisan'daki görkemli Tandoğan mitinginden bile kalabalık Çağlayan'ın görüntülerini izlerken, AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi
Olli Rehn'
i merak ediyorduk: Acaba bu kitlesel şahlanış için ne düşünecek? "Ne şeriat ne darbe" isteyen bir milyonun çok üstündeki kitlenin mesajını alabilecek mi? Çünkü o ve AB'nin tüm kurumları ile yetkilileri bugüne kadar "Darbeye hayır" dediler ama sıra "Şeriata hayır"a gelince, nedense sesleri çok cılız çıktı. Öyle de devam ediyor.
Rehn beyefendi son olarak Genelkurmay Başkanlığı'nın "emuhtıra"sı için esip gürledi, "Cumhurbaşkanı seçiminin Türk Silahlı Kuvvetleri için demokrasi sınavı olduğunu", "Ordunun cumhurbaşkanı seçimi sürecinin dışında kalması gerektiğini" bildirdi. Pardon sert ve kararlı bir tonda rest çekti.
Ama Batı basınında da özellikle son dönemde ısrarla vurgulanan "Türkiye'
nin laik kurumlarının altının oyulması" girişimleri için "Not ediyoruz" demekle yetindi. Nerede o notlar? Ve ne işe yarıyor? AB Komisyonu'nun AK Parti'nin iktidara gelmesinden bu yana yayınladığı tüm ilerleme raporlarında askere "Haddi bildirildi" ama laikliği sulandırma veya içini boşaltma girişimlerine tek cümleyle bile değinilmedi.
Onlar için varsa yoksa dini özgürlükler. Tanzimat'tan bu yana ısrarlı ve sistemli olarak dayatılan talepler ve hiç kısalmayan koşullar listesi.
"Arkadaş benim yaşam biçimim tehdit altında" diyorsunuz, onlar Heybeliada ruhban okulunun açılmasından dem vuruyor.
"Beyler Türkiye Cumhuriyeti'nin harcı laiklik ilkesidir. Bu ilke elden giderse cumhuriyet de ortadan kalkar" diyorsunuz, onlar gayrimüslimlerin ibadet özgürlüğünden söz ediyor. Cumhuriyet her şeyin üstünde "Efendiler bakın sağduyulu gözlemciler neler yazıyor" deyip, Batı basınında son dönemde yer alan yorumları uzatıyorsunuz. Örneğin Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün bültenlerine giren şu uyarıyı: "Pollyannacılar tehlikeleri gereğinden daha hafife alarak yanılıyorlar. Erdoğan, Türkiye'yi hesaplanandan daha kolay ve çabuklukla değiştiriyor. Cumhurbaşkanının veto olasılığı ortadan kalkınca, laik devletten uzaklaşma eğiliminin artacağı neredeyse kesin." (Bloomberg haber ajansı)
Konuyu değiştirip dini azınlıkların haklarından söz ediyorlar.
Onlar için inancı kişisel tercih olarak gören ve laik düzenin üstüne titreyen milyonların, on milyonların korkularının, kaygılarının zerrece önemi yok.
Genelkurmay bildirisi ya da muhtırasında sıralanan olaylardan, örneğin gece yarısı yemyeşil giysilere ve sımsıkı çarşaflara büründürülmüş parmak kadar çocukların Atatürk posteri ve Türk bayrağı önünde ilahiler okumalarını hatırlatsak, herhalde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yanıtını tekrarlayacaklar: "Biz stilist değiliz!"
Bir de tehdit etmiyorlar mı; ört ki ölem: "Böyle giderseniz AB'deki Türkiye karşıtlarının elini güçlendirmiş olursunuz!" Sanki o karşıtların elleri zayıfmış gibi.
Sanki o karşıtlar için başka bahaneler yokmuş gibi.
"Cumhurbaşkanı seçimi Silahlı Kuvvetler için demokrasi sınavı olacak." Kabul. Peki, iktidar için de Cumhuriyet sınavı olmayacak mı? Cevap: Not ettik! Ve Çağlayan Meydanı'ndaki yüz binlerin gür sesi evimizi dolduruyor: "Yaşasın laik Türkiye Cumhuriyeti."
Duydunuz mu? Not edin!
Yayın tarihi: 30 Nisan 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/30//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.