Türkiye Büyük Millet Meclisi ne yazık ki bu yasama dönemini de "Siyasi ahlak" açısından kırık notla tamamlıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun hemen öncesinde siyasi kulislerdeki tablo bile insanın içini bulandırmaya yeterli: Ortalık iktidarın 367 korkusunu aşmak için muhalefet milletvekillerine çengel attığı, muhalefetin buna karşı ataklarla cevap verdiği, cemaatlerin kendilerine yakın buldukları milletvekillerine baskı kurmaya çalıştıkları iddialarıyla çalkalanıyor. Ve "Sürpriz" istifalar birbirini izliyor.
Yaprak dökümü Biz bugün bu "Sürprizler"den birinden, Hatay Milletvekili İnal Batu'nun istifasından yola çıkarak CHP'nin Meclis kadrolarını irdelemek istiyoruz.
CHP 3 Kasım 2002 seçimlerinde Meclis'e 178 milletvekili taşıdı. Bugün sadece 151 üyeye sahip. Bir başka deyişle, 27 milletvekilini yitirdi. Bundan 2 ölüm (Ali Dinçer ve Nezir Büyükcengiz), bir zorunlu ayrılık (Kemal Derviş) sonucu doğan kayıpları çıkarın. Geriye 24 kalıyor. 24 istifa!
Kimi AK Parti'ye gitmiş: Necdet Budak, Atilla Başoğlu, Muharrem Eskiyapan, Şevket Gürsoy, Naci Aslan, Nezir Nasıroğlu gibi.
Kimi seçmenin Meclis dışı bıraktığı ANAP'a katılmış: Hüseyin Özcan, Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Zübeyir Amber, Turan Tüysüz, Muharrem Doğan, Muhsin Koçyiğit, Selami Yiğit, Hüseyin Güler gibi.
Kimi tek kişilik parti kurmuş: Yaşar Nuri Öztürk gibi.
Kimi parlamento dışı bir partinin tek temsilcisi olmuş: Ahmet Güryüz Ketenci gibi.
Kimi bağımsız kalmış, kimi önce bir partiye geçmiş, orayı da beğenmeyince bağımsızlığı seçmiş: Hakkı Akalın, Ersoy Bulut, Mustafa Sayar, Zülfü Livaneli, Memduh Hacıoğlu gibi.
Bu uzun utanç listesine şimdi DYP'ye geçmeye karar veren CHP'nin diplomat milletvekillerinden İnal Batu eklendi. Bir parti, Meclis grubunun neredeyse yüzde 20'sini yitirir mi?
Mevlana gibi "Kim olursan ol, gel!" anlayışıyla yola çıkılırsa, partiyle ideolojik uyumu olupolmadığına bakılmaksızın aday listeleri hazırlanırsa ve bu listeleri sürükleyecek "Vitrin" tabana yabancı kişilerle doldurulursa, elbette yitirir.
AK Parti'ye de gider, DYP'ye de...
Peki, partinin iki numaralı koltuğuna, genel başkan yardımcılığına kadar yükselmiş, tüm sosyal demokratları ve demokratik solcuları CHP çatısı altında birleşmeye çağırmış biri, durup dururken Kırat'ın terkisine atlar mı? Koltuk sevdası her türlü ilkenin önünde gelirse, balıklamasına atlar.
İradeyi saptırmak "Kabahat sadece gidenlerde mi, Baykal'ın hiç sorumluluğu yok mu? " diye sorabilirsiniz.
Elbette Baykal için de yığınla eleştiri getirilebilir: "Günübirlik politikalar üretmek"ten, "Dar kadroculuk" anlayışına, hizipçilikten komitacılığa kadar. Ancak bunların hiçbiri istifaları mazur gösteremez. Çünkü ayrılanların çoğu Baykal'ın bu özelliklerini biliyorlardı. Üstelik ezici çoğunluğu "Tek seçici" Baykal tarafından listelere konulmuşlardı.
Bize göre,
CHP liderinin en büyük günahı, adayları belirlerken Ecevit'in hatasına düşmesi, "Etik" kriterine gerekli özeni göstermemesi veya yeterince önem vermemesi oldu. Hazırladığı Siyasi Etik Yasası teklifinde milletvekili transferlerinin kınanmasını ve müeyyideye bağlanmasını öneren biri bile partisini bırakıp giderse, gerisini siz düşünün artık.
Sadece Meclis'in saygınlığını kirletmekle, demokrasiyi çürütmekle kalmayan, ondan da önemlisi milli iradeyi saptırarak, yani siyasetin seçmen tarafından belirlenmiş doğal akışını değiştirerek istikrarsızlığın tohumlarını da eken bu tablodan Baykal gerekli, hatta zorunlu dersleri çıkarmalı.
Ve hem onun, hem de önseçim yapılacak illerde parti delegelerinin önümüzdeki dönemde adayları belirlerken ana kriteri şu olmalı: "Sözde değil özde CHP'li!"
Yayın tarihi: 27 Nisan 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/27//haber,030429D140A748F2836DE451DA77CE4A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.